Kısa, yormayan ve alt metni sağlam bir hikaye. Yazarın hayatına kısaca bir göz atıp başlarsanız keyif alarak okuyacağınızdan eminim. Yüzyıllar önce yazılmış fakat okuduğum her satırda günümüzü hatırlattı.
Fikir vermesi açısından iki alıntı ile sonlandırıyorum:
“Her hafta bir kurt alarmı veriliyordu.
Karanlık bir gecede onları görebildiysem de sürüyü korumak mümkün değildi. Bir çalılığın arkasına pustum, diğer köpek yoldaşlarımsa kurtların peşine takılıp uzaklaştılar. Saklandığım yerden etrafı gözetlerken, iki çobanın ağılın en güzel koçlarından birini yakaladıklarını gördüm. Hayvanı öyle bir kestiler ki, sabahleyin bulunduğunda, sahiden de kurtlar tarafından öldürülmüş gibi görünüyordu. Kurtların aslında çobanların ta kendisi olduğunu ve sürüyü korumaktan mesul olanların onları katlettiğini görünce küçük dilimi yuttum.
Vakit kaybetmeden sürü sahibine sürüye kurt indiğini söylüyor, ona postunu ve etin bir kısmını verip geri kalan iyi kısımlarını kendileri afiyetle mideye indiriyorlardı.”
(Syf 49)
“Bu hainliğe kim çare bulacak? Savunması gerekenlerin saldırdığını, nöbetçilerin uyuduğunu, emanete hıyanet edildiğini, bizi kollayanların bizi katlettiğini kim söyleyecek?”
(Syf 50)