Gönderi

“Önündeki kâğıdı, canını almak ister gibi bir öfkeyle iki elinin arasında sıktı, buruş buruş etti, açık camdan fırlatıp attı. Yatağına yüzüstü uzandı, iki eliyle gözerini kapatıp bir süre öyle kaldı. Birden yeniden kalktı. Bu kez kalemi aldı masadan. Asude’nin, İstanbul’a gelişinden hemen önce armağan ettiği dolma kalemdi bu. Mektuplarını bu kalemle yazmasını istemişti kız. Bir an için duraksadıysa da kalemi de açık pencereden dışarı fırlattı. (…) Kapattığı gözlerini kollarına yaslamasıyla iyice koyulaşan karanlıkta, kitaplarının kapışıldığı, her yeni eserinde gazetelerin günlerce kendisinden bahsettiği, okurlarının kitaplarını ona imzalatmak için yarıştığı, yurt dışındaki önemli toplantılara davet edildiği yazarlık hayalleri titremeye başladı. (…) Bir kitapta okuduğu cümle geldi aklına: “Yazarlar, karanlıkta kalan toplumların parlak yıldızlarıdır.” O, hiçbir zaman böyle bir yıldız olamayacaktı. En berrak gecede bile kimse tarafından fark edilmeyen, hatta kaydığını görenlerin zahmet edip dilek tutmayacağı sönük bir yıldız olmaktansa hayalinden vazgeçmeliydi.”      
Sayfa 147Kitabı okudu
·
27 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.