Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

368 syf.
·
Puan vermedi
Bu kitap Türkiye'de laiklik savunusunun ne denli zayıf ve başarısızlığa programlı olduğunu gösteren güzel bir örnek. Benzer bir sürü kitap okudum ama aralarında saç baş yoldurma potansiyeli olan bir çiğlikle özel bir ödülü hak eder diye düşünüyorum. İlk bölümleri atlayabilirsiniz. Önemli olan bilgiler İnönü'den söz ettiği sayfalarda başlıyor. Saymadım ama Arcayürek kitapta yüzlerce kez “din” sözcüğünü, en az yüz kez de “dinci” sözcüğünü kullanıyor. Geri, gerici, İslam, İslamcı... Hiçbirinin tanımını yapmıyor. Böyle olunca kahvehanede pişpirik çevirirken kahveye gelen ve bir sandalyenin üzerine çıkıp sosyalizm anlatmaya başlayan gençler karşısında kalmış gibi oluyoruz. Yani tanıdık sözcüklerle konuşulmasına rağmen hiçbir şey anlamıyoruz. Yazarın derdini anlamıyoruz. Atatürk’ten çok sayıda alıntı var. Bunlardan birinde din, benzerini dinsel anayasa savunucularında bile görmediğim bir isabetle tanımlanıyor: “Büyük Millet Meclisi’nin yasaları yapmak, değiştirmek, yorumlamak, kaldırmak ve benzeri gibi sayılan görevleri o denli geniş ve açıktır ki ayrıca ve bağımsızca ‘din buyruklarının yürütülmesi’ diye bir kalıbın bulunması gereksiz görülmektedir. Çünkü şerî demek yasal demektir. Din buyrukları demekse yasa buyrukları demektir. Başka bir şey değildir ve olamaz. Başka türlüsü olunca din buyrukları terimiyle anlatılmak istenen anlam ve kavramın büsbütün başka bir şey olması gerekir.” Ve fakat M.Kemal’in icraatlarını bilenler bu doğru tanıma sadık kalmadığını biliyorlar. Kıyametin koptuğu yer burası olmasına rağmen Arcayürek bunu hiç tartışmadan geçiyor. Öyle sanıyorum ki Atatürk’ü yarı-tanrı olarak bellemiş olmasındandır. Onunla büyüdüğünüz, onunla yaşadığınız, onunla öleceğinizi söylediğiniz (kendi sözleri), hata yapmadığına inandığınız bir kişiyi eleştiremezsiniz. Eleştiremediğiniz için de anlayamazsınız. Anlayamadığı için izleyen bölümlerde Atatürk’ün farklı din tanımlarını alıntılıyor ama sözgelimi Atatürk'ün Avrupa yasalarını ithal ederek İslam kalınabileceğini öne sürdüğü cümleleriyle yukarıdaki tanımın kafa kafaya çeliştiğini görmüyor veya görmezden geliyor. Bugünlere nasıl gelindiği konusunu yalnızca "din" bağlamında inceliyor. Tanımı olmadığı için neyi kast ettiğini anlamıyoruz. Menderes şunu söyledi, Demirel bunu söyledilerle sayfalar geçiyor. İrticacılar ne yaptılar diye bakıyoruz, tiyatro oynatmışlar, gövde gösterisi yapmışlar (retorik ifade, bir eylemlilik yine yok). Bir de bol bol imam-hatip lisesi açmışlar. İcraat olarak bir tek bu anılıyor. İHL açmak neden ülkeye zarar veriyor en küçük bir inceleme, tartışma yok. Normal koşullarda bugünlere nasıl gelindiği sorulsa Almanya'ya savaş açmaktan ve hemen ardından tam bir facia olan Kore savaşı ve NATO üyeliğinden başlanması, ulusal sanayinin baltalanması ve KİT'lerin kapatılması, köy enstitülerinin kapatılması, eğitim kalitesinin düşürülmesi, TRT'nin kurulması, küresel sermayeye alan açılması gibi dönüm noktalarının anlatılması gerekirdi ama yazar bunu yapmıyor. Varsa yoksa "din", artık ne demekse. En azından İkinci Dünya Savaşı ardından ABD ile yapılan (ve kendince "din"le ilgisi olmayan!?) anlaşmalara kısaca değiniyor, hakkını yemeyelim. Bütün tez laikliğin gidip yerine “din”in gelmesi üzerine kurulunca ama dinin tanımı yapılmayınca, Atatürk tarafından yapılmışı da tartışılmayınca ortaya acayip bir kakofoni çıkıyor. Her bölüm önceki bölümdeki kafa karışıklığını artırıyor. “Abi sen ne istiyorsun” diye sorasınız geliyor. Mesela kadınların başı açıktansa başı örtülü fotoğraflarını yayınlamayı yeğlemek laikliğe aykırıymış! Dans etmeyi bilmemek çağdışılıkmış, irticaymış! Neden, açıklamıyor. İmam okulları neden eğitim birliğine aykırıdır, açıklamıyor. Ezberlediği ve anlamını bilmediği sloganları yineliyor yalnızca. Ben CHP’li veya laiklik savunucusu olsam doğru olduğuna inandığım şeylerin bu kadar düşük bir düzeyde savunulması çok ağırıma giderdi (AKP'li değilim). Ayrıca bunu tehlikeli de bulurdum. Çünkü doğru olduğunu bildiğiniz şeyin küçük düşürülmemesi, alay konusu edilmemesi, doğruların yanlışlara kolayca harcatılmaması gerekir. Bir rejim için en büyük tehlike rejim savunusunun yapılamaması, eleştirilere yanıt verilememesidir. Arcayürek 28 Şubat'ı yani kaba kuvveti savunacağı yerde halkı rejimin doğruluğuna ikna etmenin yolunu aramalıydı. Bugün Atatürkçülükten geriye hiçbir şey kalmamış olmasının, partisi CHP’nin Bilderbergcilerin, CFR’cilerin, Sorosçuların Türkiye şubesi haline gelmiş olmasının en büyük nedeni Arcayürek düzeyindeki yazarlardır. Çünkü bu çaptaki adamlar ne Atatürk’ü eleştirebiliyorlar ne “din” dedikleri şeyi öğrenip tartışabiliyorlar. Bu yüzden laikliği veya sekülerliği de savunamıyorlar. Bu yüzden Atatürk’ün gerçekte ne yaptığını bilmiyorlar bile! “Laikliği getirdi.” Ne demek ki bu? Sen dinin ne olduğunu bilmiyorsun ki laikliğin ne olduğunu bilesin… Yaptığı mantıksal çıkarımlar din konusundaki bulanıklığın gölgesinde birer safsata olarak kalıyor. Mesela AKP'nin ülkeyi laiklikten uzaklaştırdığını söylüyor. Ama bunu nasıl yaptığını söylemiyor. Hangi yasayı çıkardı da Türkiye artık laik değil, somut bir örnek vermiyor. AKP'nin icraatlarından olan anayasaya "kadınlar kayırılır" yazmak mı aykırı örneğin? AKP'nin domuz eti satışını serbest bırakması mı? Zinayı suç olmaktan çıkarması mı laikliğe aykırı? Spor temelli kumar lisansları dağıtması mı? Para transferlerinin faizci bankalar üzerinden olmasını zorunlu yapması mı? Bütün ekonomiyi faiz ve ranta köle yapması mı? Küçük girişimciyi ezmesi ve çok uluslu şirketlere yem etmesi mi? Tarımla geçinen aileleri bitirmesi mi? Gereksiz ve lüks tüketimi özendiren dış ticaret ve vergi politikası mı? Naylon davalarla orduyu terhis etmesi mi? İsrail mallarındaki gümrüğü kaldırması mı? Cumhuriyet tarihinde ilk kez sözde Yahudi soykırımı yıldönümlerini bakanlık düzeyinde anması, Yahudi bayramlarını Cumhurbaşkanı düzeyinde kutlaması mı laikliğe aykırıymış? Ülkeye genetiği değiştirilmiş gıdanın sokulması mı? Vergi affı mı laikliğe aykırı? Eşcinselliği öven örgütlenmelere izin vermesi mi? Erkeği sistemli olarak aşağılaması ve aileyi yok etmesi mi laikliğe aykırı? Medeni yasada feminist ilkelere göre bir evlilik ve boşanma hukuku düzenlemesi mi? Uyuşturucunun yayılmasına seyirci kalması mı? Televizyonun gençlere maddeci ve hazcı bir ahlak aşılanmasına izin vermesi mi? Bütün bunları perdelemek için İHL sayısını artırması mı laikliğe aykırıymış? Üzerinde en çok durduğu örneklerden yola çıkarsak din dediği (sandığı) şeyin başörtüsü ve Arapça ezandan ibaret olduğunu anlamak zorunda kalıyoruz. Oysa bankacılık, turizm, vergi, iletişim gibi alanlardaki icraatlarına ve çıkardığı yasalara bakıldığında AKP gerçekten Türkiye'nin en seküler, en laik, en liberal partisidir. Çünkü Atatürk'ün de tanımladığı üzere din yasadır. Yazar bugün okullarda cuma namazı kılınmasının veya Atatürk'ün öğretilmemesinin Birinci Meclis'teki ve DP dönemindeki laiklik karşıtlığının sonucu olduğunu öne sürüyor. Aynı mantıkla bugün erkeğin ikinci sınıf yurttaş olmasını Atatürk'ün kadınlara verdiği seçme ve seçilme hakkının sonucu olduğunu da öne sürmemiz gerekir. Böyle saçma bir mantık güdüyor. Yıllardır yaptığım bir saptamayla bitireyim: Atatürk düşmanlarının da, Atatürk tapıcılarının da ortak yönü onu eleştirememeleridir. Eleştiremeyince ne mirasına sahip çıkabilirsiniz ne de hatalarını onarabilirsiniz. Bugünkü AKP ve CHP bunun yaşayan kanıtıdır.
Atatürk'ten Sonra Bugünlere Nasıl Geldik?
Atatürk'ten Sonra Bugünlere Nasıl Geldik?Cüneyt Arcayürek · Detay Yayıncılık · 200850 okunma
·
209 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.