Bu öyküyü bir Hristiyan veya bir Yahudi yazabilirdi. Namaz sözcüğünü sabahları yaptıkları dua töreni her neyse onun adıyla değiştirin, Kuran'ı da okudukları kitabın adıyla. Hiç bir şey değişmezdi. Verdiği mesaj değişmezdi. Oysa değişmesi gerekirdi çünkü onların okudukları kitaplar başka, Müslümanlarınki başka.
Bu öykü şu anda tam da Müslümanların ve özellikle Türk Müslümanların sıkıştıkları açmazda duruyor. Namaz nedir, ne işe yarar, Kuran'a ve anlamlı bir evren algısına uygun, tutarlı, makul bir yanıt verilemiyor. Aslında vermek mümkün ama bu gibi geleneksel yayınlar veremiyor. Yazar ilk namazdan ne anladı, anlamıyoruz. Annesi öyküde yazara Allah'ın elçisinden hiç bir şey aktarmıyor. Ona hiç bir şey öğretmiyor, elini yüzünü yıkamak, eğilip yere kapanmak dışında. Yazar Yahudi olsaydı da Hristiyan olsaydı da, hatta Budist olsaydı da aynı öyküyü yazacaktı.
Her zaman olduğu gibi gelenek yine kendisiyle çelişiyor. Öyküde anne Kuran okurken sallanıyor. Hadislerde bunu Yahudilerin de yaptığı hatırlatılarak yasaklanmıştır. Öyküde melekler anneye benzetiliyor. Kuran'da meleklerin dişilere benzetilmesi yasaklanmıştır.
Bu ülkenin çocukları namazın ne olduğunu anlatan bir kitap bekliyorlar hâlâ.