Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

·
Puan vermedi
Kitabı tasavvufun kökenleri ve yozlaşması konularını araştırdığım için okudum. Kitap arkası yazısı, bu konunun üzerinde duracağı izlenimini uyandırdı ama vaat ettiğini veremedi. Bu amaçla okuyanlar 1. ciltte 40 sayfalık Oluşum bölümünü okusalar yeter. Çok da zengin kaynaklara başvurmadan yazar bunu şöyle anlatıyor: İlk dönemde zahit denen kişiler Allah'a eylemle hizmet etmenin dışına çıkmamışlardır. Bu eylemin en önemlisi savaşarak Müslüman toplumu korumak olmuştur. Savaş bir ganimet ve cizye kapısı olarak görülmeye başlandığında zahitler savaşmak dışındaki eylemliliğe ve çağrıya yönelmişlerdir. Bu işler de yeterince kirlenince ve zahitler azınlığa düşünce bu da terk edilmiş tekke dediğimiz birlikteliklerde toplumdan kaçmaya başlamışlardır. Zamanla tekke toplulukları da bir sömürü mekanizmasına dönüşmüştür. Tasavvufun tasavvuf adıyla ünlenip yayılması bu bozulmanın sonrasına özgüdür. İslamın hızlı yayılmasına benzer biçimde bu yaygınlaşma yabancı kültürlerin öğelerini tasavvuf bileşimine katmıştır. 2. cillte Kuran Kaynaklı Olmayan Kavramlar ve Yozlaşma Devri okunsa yeter. Özellikle Gazali ve Bistami hakkında söyledikleri ilgi çekici. İbn Arabi'yi, Rumi'yi ve pek çok kaynakta kuşkulu bir yaşam öyküsü yakıştırılan Sühreverdi'yi yoz olmayan tasavvufçulardan sayıyor. Bunun dışındaki bölümler ancak yoz tarikatlar hakkında hiç bir bilgisi olmayanların işine yarayabilir. Yazar yoz tasavvufu gerçeğinden ayırt ederken neye dayandığını anlamadım. Sözgelimi "rabıta, fena, vecit, keşif ve keramet tasavvuf değildir" deyince o zaman tasavvuf nedir diye sormak gerekiyor. Çünkü bugün tasavvufu anlatma iddiasında olan her yayında bunların en az biri tasavvufun bileşeni olarak var. Yazarın şehit sufiler dediği kişilerin aktardığı yaşamlarına bakınca bu kişilerin yalnızca iyi Müslümanlar olduğunu görüyoruz. Nitekim bu kişiler çoğu kaynakta daha çok gazi veya zahit olarak niteleniyor. O zaman İslam'ın yanına tasavvuf etiketini eklemeye gerek kalmıyor, başa dönüyoruz. Yazar tasavvufu tanımlamamış oluyor. Tasavvufun yozunu gerçeğinden ayırmak için nesnel bir kılavuz edinemiyoruz. Bunu edinememiş olmamızda yazarın Kuran'a çok az başvurması da pay sahibi. Adında var ama yazar Kuran'a çok seyrek gidiyor. Kuran'ın Mistik Verileri bölümünde bile Kuran'a dokunup geçiyor, ciddi bir çözümleme yok. Gizemciliği Kuran'a bağlamaya çalışması pek zayıf kalıyor. Örneğin Kuran'a dayalı ciddi bir çilecilik eleştirisi, Hristiyan çileciliğiyle tasavvuf çileciğinin ciddi bir karşılaştırmasını bulamadım. Kuran, ilk izlenimde görünenden çok daha zengin yönergelerle dolu bir kitap. Yazarın tezlerini savunmak için kullanmadığı veya tezlerini çürütmek için kullanılabilecek pek çok ayeti/bölümü kitapta göremedim. Mesele ayete gönderme yapmak da değil. Ayeti sure bağlamında, sureyi kitap bağlamında, sözcüğü komşu sözcükler bağlamında incelemek gerekiyor. Kitaba özgü olmayıp (aslında bana sorarsanız tasavvufla ilgisi de olmayıp) YNÖ'nün her kitabında bulduğumuz bir kusuru var. O da Batı Aydınlanmasını, hümanizmi ve seküler düşünceyi eleştirel yaklaşmamış ve hesaplaşmamış olması. Şirk Putperestlik Değildir bölümüne bakalım. Yazar, Kuran'ın savaşının Allah'ın astından uydurulan tanrıcıklarla olduğunu doğru saptıyor ama "savaşı ateizmle değildir" diyerek hata yapıyor. Ateizm yalnızca bir adlandırmadır. Kuran'ın derdi Allah'ın varlığı değildir ki ateistler için kategorik bir yargıda bulunalım. Yani adamın dini ateizm değildir. Adamın dini eliyle yaptığıdır. Hümanist ahlakı uyguluyorsa hümanisttir, o da bir şirktir. Bu anlamda ateist, agnostik, deist ve hümanist birdir. Şirk yalnızca dinsel söylemle gelmez. Dindışı söylemle de gelir. Zaten "dindışı" diye bir şey yoktur ve bu Kuran'da apaçıktır. YNÖ'nün bunu ayrımsayamaması belki en büyük eksikliğiydi. Atatürkçülüğü de İslam'ın içine sığdırmaya kalkması bu yüzdendi. Müşriklerin "din karşıtı" olmalarını bindikleri dalı kesmek olarak görerek, yani aldatmayı amaçlayan insanların bunu yapmayacaklarını öne sürerek bir zamanlama hatası yapıyor. "Bindikleri dalı kesmezler, onun için dindar görünürler" diyor. Bu yalnızca eski dünyayı açıklar. Bugünün hümanist dünyasında ise tam tersidir, "dinden" söz eden kendini yakar. Sömürücü, "seküler" tınıyla konuşmak zorundadır. Onun için artık meczuplar bile "Allah'tan vahiy geldi" demiyorlar, "uzaylılar bana haber getirdiler" diyorlar. Tuzak kuranlar, kötülüğe çağıranlar bugün de var, hem de bunlar eskilere rahmet okutuyorlar ama "Allah" demiyorlar, "din" demiyorlar. Böyle bir ortamda Maun Suresi ne anlatır, şirk nedir, münafıklık nedir, Allah ile aldatmak nedir? Kuran'ın bugün hakkında bir fikri yok mudur? YNÖ bunlara tutarlı yanıt veremiyor. Dindarlık görüntüsüyle insanları ateşe atanları haklı olarak hedef gösteriyor ama sekülerliği dinin "dışında" bir buyurgan olarak kurup "dininizi evinizde, tapınağınızda özgürce yaşayabilirsiniz" demenin de ondan aşağı kalır bir aldatmaca olmadığını göremiyor. Benim tutarlı yanıtım blogumda, Din Nedir-2 yazımdadır. Aklın Dışlanması başlığında Müslüman dünyada Kuran'ın ve aklın dışlanması sürecinden kısaca söz ettikten sonra bu süreci kıran akılcılık ve Kurancılık süreçlerinin Türkiye Cumhuriyeti devrimiyle başladığını söylüyor ve ekliyor: "Batı bunu Müslümanlardan çok önce fark etti ve tedbirini anında aldı." Yani Mustafa Kemal'in önce kendisinin öldürülmesi, sonra da İslam düşmanı gösterilmesinden söz ediyor. Burada bir mantık hatası var. MK öldürülmüş olabilir, çok büyük olasılıkla Türkiye'deki masonların da parmağı vardır ama bu, onun İslam'a hizmet ettiğini göstermez. Tersine, kendisi de kendi gibi düşünen İttihatçılar da Batı'nın sekülerliğini alıp Türkiye'ye yakışıp yakışmayacağını umursamadan şapka misali oturtmayı düşündüler ve düşündüklerini yaptılar. Batı'nın ondan hoşlanmaması onun İslami bir dirilişi başlatacağı anlamına gelmez. Yazarın sakat mantığıyla Donald Trump'un Yahudileri canını yakmış olması gerekiyor çünkü Yahudiler ondan nefret ediyorlar. Ama gerçekte Trump'ın danışmanları, bakanları ve damadı Yahudidir, kızı da Yahudi olmuştur. Ayrıca Kudüs'ü İsrail'in başkenti yapmayı onaylamıştır. Mantık işlemiyor çünkü politik çevreler işlerine gelen icraatlarda bulunanları da yok etmek isteyebilirler. Çünkü kişi işlerine gelmeyen başka icraatlar da işlemiş olabilir. Sözgelimi MK'nin Türkiye'de ulusal bağımsızlık bilinci oluşturması işlerine gelmemiş olabilir ama ulusal bağımsızlık bilincinin doğrudan İslam'a bir katkı olduğunu öne sürmek zor. Yazarın bu kitapla sınırlı olmayan kusuru özetle, Kuran'a geleneğin eş koşulmasını eleştirirken hümanist düşünceyi bundan muaf tutması. Bugün Kuran'a modernizmi eş koşanlar var ve YNÖ'nün bunlara bir eleştirisi yok. Hatta laikliği İslam'ın gereğiymiş gibi göstererek, deizmi güvenli bir geri mevzi olarak belirleyerek, röportajlarında zinayı suç olmaktan çıkararak veya bunun gibi hatalar yaparak kendisi de onlardan biri oldu. Kuran'ı modernizmin gölgesine sokmak için mi geleneğin gölgesinden kurtarıyoruz? Yeniden Diriliş adlı son bölümde yalnızca İkbal güzellemesi yapıyor. İkbal neyi, nasıl diriltiyor, anlamadım.
Kur’an Verileri Işığında Tasavvuf ve Tarikatlar (2 Kitap Takım)
Kur’an Verileri Işığında Tasavvuf ve Tarikatlar (2 Kitap Takım)Yaşar Nuri Öztürk · Yeni Boyut Yayınları · 201412 okunma
·
372 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.