Yalnızca iki ev ve bir kilisenin olduğu, yürüyerek bir saatte çevresi dönülebilen bir ada. Rahip, aşk acısıyla adaya sığınan sihirbaz, savaşı bir kilerde geçiren, gerçeği bulmak için yalnız olmak isteyen baba, savaştan bir tavuskuşu ve boyalarıyla adaya gelen hayalperest bir ressam olan anne…
Ve tüm bunları bize anlatan, on iki yaşındaki Minou…
İlginç,çarpıcı, hüzünlü karakterler ve atmosfer…Yalın ve samimi bir dil. Sevdim. 8️⃣
“Babam bir adada yaşamayı kapalı bir kutuda yaşamaya benzetirdi. "Bir filozofa yakışan da budur" derdi. "Sürekli seçim yapmak zorunda kalırsan nasıl felsefe yapabilirsin ki?"
“Babam ilk söylediğim kelimenin "Hegel" olduğunu iddia ediyordu. Annemse hayatımda ilk defa büyük bir porsiyon haşlanmış elma yediğimi ve hıçkırık tuttuğunu söylüyordu.”
“Yastığın üzerine dağılan saçlarıyla, "Gündüz düşleri önemlidir, Minou" derdi. "Zihninin yolculuk etmesine izin vermek, köpeği tasmasından tutarmış gibi sıkı sıkı tutmamak önemlidir."
“Savaş bittiğinde beni bulma ları iki ay sürdü. Bacaklarımın üstünde duramadığım için beni taşımak zorunda kalmışlardı. En kötüsü de, dışarı çıkmayı isteyip istemediğimden emin değildim. Artık hiçbir yerde güvende hissetmiyordum kendimi. O kadar acı çektiğim yere geri dönmek istiyordum. Çok saçmaydı.”