Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

260 syf.
·
Puan vermedi
·
18 günde okudu
Kitabı okumaya başladığımda dikkatimi ilk çeken şey; sürekli akan bir nehir gibi akıcı bir dili olması. Okurken takılıp kalmıyorsunuz. 1. Bölüm: Bu bölüm de beyin yapısını ve özellikleri hakkında bilgi verilmektedir. Bilinç faktörünün işlevini, görevi nedir ve düşünce hakkında bilgi sahibi olmuş olacaksınız. Ve bilinçdışı kavramına bakış açınız değişecek. Beyin için tarih içinde incelemeler yapan bilim insanlarını ve yaptıkları araştırmaları öğreneceksiniz. Okurken şu düşünce aklıma geldi: demek ki insan kendi kapasitesini bilemez, derinlerden ne çıkacağını kestiremez, insanda derin ve erişilmez mağaralar vardır. Önemli olan o derin ve erişilmez gibi gözüken mağaralara ulaşmak. 2. Bölüm: Aslında sezgilerin insanları yanılttığını, dünyayı gördüğümüz gibi değilde içinde birçok ayrıntıyı atladığımız kötü birer gözlemci olduğumuzu ve bunu örneklerle pekiştirmiş. Bu bölümde ilerledikçe görme duyusuna olan bakış açınız değişecektir. Aslında görmek bambaşka şey olduğunu göreceksiniz. Şu bilgi dikkatimi çekti; aslında biz insanoğlu dünyayı üç boyutlu değilde "iki buçuk boyutlu" görüyormuşuz. -İki buçuk boyutlu nasıl oluyorsa artık.- Beyin, duyular ve görme üçlüsü arasındaki ilişkiyi öğreneceksiniz. Şu bilgiyi yazamadan geçemeyeceğim; bir duyuyu bir diğerinin yerine konulduğunu öğrendim. Bunu da şu örnekle açıklamış yazarımız körlerin dokunarak görmesi gibi ve bu örnekle körlerin bazı duyuları görme işlevini yaptığını okuyacaksınız. Mesela Braille alfabesi... Bir körün gözü tekrar açıldığı zaman verdiği tepki ve görme beyni nasıl etkilediğini göreceksiniz. Görmek sadece bir işlevden ibaret olmayıp bunun yanında farklı işlevlerin de olduğunu -sinir sistemi gibi- göreceksiniz. Ve son olarak zaman kavramına değinmiş yazarımız zamanın beyin tarafından nasıl da bizi yanılttığını söylemiş. 3. Bölüm: Bilincin bizi nasıl yanıltığını ve gündelik deneyimlerden çok farklı olduğunu göreceksiniz. Yani gündelik hayatta yaptığımız birçok eylem bilinçsizce gerçekleştiriyoruz. Yani biz farkında olmadan yapıyoruz. Farkında olsaydık beynin tıkır tıkır işleyip giden sürüçlerini berbat etmiş olurduk. En basit örnek araba sürme işimi yaparken genelde bilinçsizce yapıyoruz, vites değiştirmek gibi. Aslında bizim kim olduğumuzu anlamak için bilinçdışını kurcalamak olduğur. Aslında hayatımızı yaşarken yaptıklarımızın çoğu bilinçdışının birer tepkisidir. Aslında kitaptan aldığım bu alıntı herşeyi özetliyor gibi; işler otomotikleştikçe eylemlerimiz özüne bilinç düzeyinde erişme olanağımız da o ölçüde azalıyor. 4. Bölüm: Burda sinestezi (Koku ve sesleri renk olarak algılama) kavramını öğrenecek ve şaşırmış olacaksınız. Yazarımız burada biraz da felsefeyi katmış. Aslında gerçeklik dediğimiz kavram her birey için öznel bir kavram taşıdığına vurgu yapmış. Aslında her insanın dünya gerçekliği farklıdır. Bu bölümde okurken şu aklıma dank etti; aslında insanoğlu var olduğundan beri evrim geçiriyor ve hala geçirmekte. (Burda şunu belirtmek isterim kastettiğim Darwin'in -maymundan gelme- evrim teorisi değildir.) Yani şartlar değiştikçe iklim, hastalıklar değiştikçe aslında vücüdumuzda evrim geçiriyor. İlk insanın zekâ, boy vb. özelliklerde aynı olmadığımız gibi. İçgüdülere değinmiş yazarımız ve hakkında bilgi vermiş. İçgüdülerin bize doğuştan verildiğini sonradan deneyimleyerek öğrenmediğimizi, beynin buraya erişimin kapalı olması oranın önemsiz olduğundan değil hayati önem taşıdığından dolayı erişilmez kılındığını söylemiş. Ve şu soru dikkatimi çekip sorgulamama neden oldu; birşeye sevinince neden gülümseriz de somutmayız ya da kalabalıkla neden tek bir arkadaşımızla konuştuğumuz gibi konuşmayız? Aklımızı böylesine başımızdan alan kişi, neden şu değil de bu kızdır? vb. soruları sorarak insanı sorgulamaya itmiş. Koku özelliğinin ne kadar da basit olmadığını aslında günlük hayatımızın seçimlerinde nasıl etkili olduğunu öğrenince -özellikle eş konusunda- sadece nefes almaya ya da birşeylerin kokusunu almaktan ziyade daha farklı görevlerininde olduğunu öğrendim. 5. Bölüm: Bu bölümde dikkatimi çeken şu oldu; bir insanın kişiliği nedir? Sarhoşken söylenen sözler mi (Burda bastırılmış duygular dışa vurumu sonucu çıkar mı?), yoksa ayıkken söylenen sözler mi? (Burda da bazı duygular bastırılmış olmuyor mu?) Birde yazarımız akıl ve duygu üzerinde durmuş. Aslında akıl ve duygu sürekli bir çatışma halindedir. Aslında bilinç denen şey hayatımızı her an etkilemiyor. Ta ki işler ters gitmeye başladığı zaman işte o zaman bilinç bir başkan olarak işleri eline alıp beynin gerekli yerlerine başvurarak işleri rayına oturtana kadar devrede olur. Aslında bilinç bir kriz yönetimi gibi birşey. Ve ilk defa deneylediğimiz şeyde bilinç devrededir. Deneylenen şeye artık alıştıkça bilinç devreden çıkar. Aslında hayatımızı yaşarken çoğunu bilinçdışı olarak yaşarız. Aslında biz kimiz sorusunu kendinize sormaya başlıyorsunuz. Burda Michel de Montaigne'nin Denemelerini okuyan kişi bu soruya aslında kendi içinde yanıt vermiş olur. 6. Bölüm: Bu bölümde beynimizde çıkan bir hasarın nelere ve bizi nereye süklediğini vurgulamış yazar ve bundan acaba ne kadar sorumluyuz sorusunu sordurtmuş bize. Ve şu sözle gayet güzel açıklamış: beyin kimyasında gerçekleşen çok küçük değişimler, davranışta çok büyük değişimlerle sonuçlanabilir. Aslında bizim kim olduğumuz ta ana rahminde başlıyor. Bizim kim olduğumuzun aslında genlerin etkisi olduğunu yazmış yazar. Burda özgür iradenin olup olmadığı konusunu tartışmaya açarak aslında özgür iradenin olmadığını savunmaya ve kanıtlamaya girmiş. Kitaptan eleştiri yapmak istediğim nokta şu; özgür irade konusu olacak; yazarımız örnekler vererek şundan dolayı şu özgür iradeye girmiyor, bundan dolayı bu özgür iradeye girmiyor. Peki özgür iradeye ne giriyor, özgür irade olabilmesi için ne gerekir sorusunu yazara sormadan geçemiyorum. Sonlara doğru yazarımız işleyen hukuk sistemin yanlışlığından ve doğrusu nasıl olacağına dair önerilerde bulunmuş ve bulunduğu bu önerilerin çoğunada katılıyorum. Örnek vermek gerekirse insanların cezaevlerinde tutmak yerine onların zihinsel açıdan bir sıkıntı olup olmadığı eğer bir sıkıntı varsa sıkıntıyı tedavi etmeye çalışmak gibi. 7. Bölüm: Bu bölümde yazarımız tarihsel içinde insanın nasılda kendini merkeze koyupta zamanla merkezden indirilişini anlatarak başlamış. Ve bunun insanlık için faydalı olmasının yanında birçok kapıları açmıştır insanlığa. Beyinde oluşan en küçük bir hasar insan hayatını nasıl etkilediğini örneklerle göz önüne koymuş yazarımız. Ve şu cümle dikkatimi çekti; beyninizin içinde bulunduğu koşullar, kim olduğunuz açısından merkezi önem taşır. En basit bir örnekte verdiği gibi kuduz virüsü bir canlının kimyasını nasılda bozup farklı bir kişiliğe büründürmesi bariz bir örnek. Sonlara doğru yazarımız bizim aslında maymunlar üzerinde yapılan bir kişilik testinin sonuçlarına dayanarak aslında bizi oluşturan kişilik, genetik ve çevrenin birleşimidir. Bu konuda yazarımıza katılıyorum. Son sayfalara doğru yazar insanı ve beyni anlamak için bir çözüm önerisinde bulunmuş olup ama bilim insanları tarafından rededilmesinden yakınmaktadır. Yaptığı öneri kendi deyimiyle doğru olacak diye birşey yok ama denemekten ne kaybederiz diyor. Bu bölümü beyne olan hayranlığı ve övgüleriyle bitiriyor. Kendi düşüncelerime gelecek olursak bence kitap bir makale olma özelliği de taşıyor. Zaten kitabın sonlarında kaynakça kısmından da anlaşılıyor. Ve ara ara satırlarına felsefeyi de serpiştirerek farklı bir alandanda yaralanmış. Başlangıçta akıcı ve güzel gidiyordu. Kitabın orta kısmının sonlarına doğru sıkıcı gelmeye başladı ama son kısımlar baya sardı diyebilirim. Kitabın kendisine gelecek olursam; sonlarda şunları göreceksiniz sırasıyla teşekkür yazısını, notlarla, kaynakçalarla, dizinlerle zenginleştirmiştir. Son sayfada yazar hakkında ufak bir biyografi okuyarak kitabı bitirmiş oluyorsunuz. Yazar hakkında aklımda yer etmiş olan şu bilgiyi yazmadan geçmek istemiyorum; kendisi bir nörobilimcidir. Sonuç olarak insanın kim olduğu sadece genlere kazınmışlardan, beyin, zihin, duygu vb. gibi oluşumlardan oluşmadığı; hatta yediği yemekten, kullandığı ilaçtan, bulunduğu çevreden, yaşamış olduğu deneyimlerden de (anlık nasıl değiştiğini) vb. oluşan çok karmaşık bir varlık olduğunu anlayacaksınız. İnsanı anlamayı bunlardan sadece birisine yönelmekle elde birşey elde edilemeyeceği bunun yanında bilinç bilinçdışı gibi faktörlerin toplamından oluştuğu hatta geçirdiği hastalıklara kadar kaptığı virüs ve bakterilere kadar insan kişiliği değişebilidiği... Burda son olarak Michel de Montaigne'nin Denemelerini okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Incognito - Beynin Gizli Hayatı
Incognito - Beynin Gizli HayatıDavid Eagleman · Domingo Yayınları · 20136,8bin okunma
·
201 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.