Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

376 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Karanlık ve hüzünlü ev
Her gün aynı rutin: Gündüz dalgalanan ve hırçınlaşan denizden, kendi gerçekliğine çekmek istediği nesnelerin avıyla başlıyordu. Gece ise engin karanlığın ufku sardığı zamanlarda oynadığı bir oyunu oynuyordu. Soğuk taşlardan oluşan dünyasının sessizliğini, bir uyarı sesi olan "boom" bozuyordu. Aslında bu sessizliği bozan ses bir oyunun başlangıcıydı. Masasının üzerindeki sözlük kitabını açmanın zamanıydı. Her "Boom" sesinden sonra gözlerini kapatır ve rastgele bir sayfayı açıp, parmağını denk getirdiği kelimeyi okurdu; Aslında bu hayal dünyasının derinliklerine ışık tuttuğu ender zamanlardı. Denizin ortasında bir taştan kulede, yapayalnız bir şekilde yaşayan birinin hayal dünyası ne kadar zengin olabilirdi ki? Hayal gücümüzün sınırı bildiklerimiz kadardır. Yaşamdaki en mühim esas hayal gücümüzü zenginleştirmektir. Zihindeki tohumların sebebi fikirlerdir; ancak bu filizlenen tohumların büyümesi için hayal gücü gereklidir. Yapayalnız sonunda fark edilir. Bir yolcu sonunda onunla empati kurar. Yolcunun dünyası da bir zamanlar aynı Yapayalnız gibi soğuk taşlardan oluşmuştu. Yolcununda bir zamanlar evi Karanlık ve hüzünlüydü. Kitabın ve aynı zamanda Yapayalnız karakterimizin kırılma anı o yolcu sayesinde yaşanmıştı. Tek bir soru yetmişti engin karanlığı tanımlamaya. Gelen cevap ise aydınlığa doğru uzanan bir yolculuğun başlangıcıydı. O soru tufanın başlangıcıydı, zihinsel bir hapishaneden kurtuluştu. Soru çok basitti, oldukça basit; " Sizi ne mutlu ederdi?"
Yapayalnız
YapayalnızChristophe Chaboute · İletişim Yayınları · 201987 okunma
·
367 görüntüleme
Onur okurunun profil resmi
(Gereksiz yorum uyarısı) Son günlerde bir şey fark ettim. Kendi zihinsel hapishanemin duvarlarını oluşturan nedenleri gözlemledim. Bu hapishanenin temeli Zaman kavramına dayanıyordu. Zaman aslında koordinattır. Bilimsel yasaları açıklamak için belirtilmiş ve şart koşulmuş bir terimdir. Oysa ben zamanın içinde hapsolmuş, geçmiş ve geleceğin yansıttığı kaygıların ve özlemlerin mahkumu olduğumu fark ettim. Zaman benim için pişmanlıklarla dolu bir günlükten farksız. Sürekli onun sayfaları karıştırmaktan başka bir şey yapmıyorum. Zihinsel hapishanemin duvarlarını ise değerler oluşturuyordu. İnsanların benim hakkımdaki görüşleri ve bana biçtikleri 'değeri' ya da statümü kaybetmemek için davranışlarımı değiştiriyorum. Kendim olmaktan çıkıyor, yüzümdeki 'beğenilen ve takdir edilen' maskeyi çıkarmıyordum. Ve şunu da fark ettim ki uzun zamandır arkadaş edinmiyorum. Belki de bunun sebebi bu yeni arkadaşların beni yargılamasından, beni değersiz görmesinden korktuğum içindir, bilemiyorum. Zihinsel hapishanemin çatısını ise ön yargılarım ve içsel yargılama oluşturuyordu. Çevremdeki insanlara hiç çekinmeden ve onları anlamaya gayret göstermeden onların üzerine etiket yapıştırıyorum. Değersiz yaşamlarını, her gün aynı rutin ile sorgulamadan yaşıyorlar diye onları yerden yere vuruyorum. Aslında tüm bu öfkem kendime. Benim bu 'değersiz' kitleden hiçbir farkım yok aslında. İçsel yargılamaya gelirsek ise ondan kaçış yok gibi. Bu yargılama tek suçlu var. Onu da tek bir kişi yargılıyor. Buradaki mücadele 'Ben'likler arası...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.