Bir antika dükkanına girmiştim sanki kitabı okurken. Her karakter bana hikayesi olan görkemli ama eski, parlak ama kırık dökük eşyaları hatırlattı. Mesela Aziz Bey eski arabesk bir plak, Maryam dışı karanfillerle süslü ama içi çatlaklarla dolu porselen vazo, Semavi Bey ahşaptan yapılmış antika bir duvar saati oğlu ise korkuları yüzünden camdan yapılmış bir şamdan. Tüm bu karakterlerin ortak noktası sonunda korktukları ya da nefret ettikleri şeye dönüşmeleriydi. Hikayelerin alt metinlerinde ebeveyn-çocuk ilişkisinin insanın yaşamında ne kadar etkili olduğunu anlatıyor aslında.
Sevilmek yanılgısına düşmüş insanların hikayeleri, sevilmek için sevenlerin ve sırf bu yüzden sevilmeyen insanların hikayeleri. Boş gururunun, iflah olmaz tutkularının kurbanı insanların, hep korktuğunu yaşayan, kazdığı kuyunun dibine düşen insanların hikayeler. Bu hikayelerin kurbanı olan insanlar mesela Vuslat. Aziz Bey’in gururunun kurbanı. Aziz Bey dik başlı, gururlu ve ketum bir insan olmakla birlikte karşılıksız bir aşkı ömrünü feda edebilecek denli aşk adamıydı. Hani hiç kullanmadığımız bir eşyamız hep gözümüzün önündedir ama onu yerinde görmediğimizde de eksikliğini hissederiz Vuslat da Aziz Bey için öyleydi. Boşluğunu yalnız kaldığında anladığı kadındı. Yaşam hep böyledir. Yanılgılar örgüsüdür. Bir gün uyanırsınız ve yanıldığınızı anlarsınız ama her şey için çok geçtir.