BU KİTABI MUTLAKA OKUMALISINIZ
Mete Gündoğan, bugün etrafımızda gelişen olayları geçmişinden kopararak
ve olayların gerçek hedeflerini anlamadan analiz edilemeyeceğini, buna bağlı
olarak doğru analiz için bazı yöntemlere ihtiyacımız olduğunu vurgulamış ve
bu yöntemlerden bir tanesinin, yaklaşık yetmiş yıldır kullanılan Oyun Teorisi
olduğunu ifade etmiştir. Günümüzde her alanda kullanılan bu yöntem bize
dünyada yalnız olmadığımızı anımsatarak, atacağımız her adımda, ilgili tüm
aktörlerin neler yapabileceğini detaylı olarak hesaba katmamız gerektiğini
öğretir. Bu yöntemden daha da gelişmiş karar verme yöntemleri olduğunu
vurgulayan yazar, günlük hayatımızda sürekli olarak karşılaştığımız
durumlarda, konjonktüre ve hedeflenene en uygun kararı vermenin öneminin
üstünde ısrarla durmuştur. Gündoğan, yöntemlerin bizlerin eline geçen iyi
birer araç olduğunu ifade edip, nasıl kullanılacağı konusunda kabiliyetlerin
önemine işaret etmiştir. Oyun Teorisi’nin üç temel bileşeni vardır: Oyuncular,
stratejiler ve getiriler.
Yazar, kitaba giriş yaparken “Oyun Teorisi”nin önemli bir parçası olan
“Tutuklular İkilemi”ni ele almıştır. Tutuklular İkilemini, geçtiğimiz yıllarda
yaşanan İran asıllı Türk vatandaşı olan bir iş adamının ABD’de tutuklanması
hadisesinden yola çıkarak anlatmıştır. Bu hadise hem Türkiye’de hem de
dünya genelinde gündeme oturmuştu. İş adamının tutuklanmasından bir sene
sonra Türkiye’de bulunan bir özel bankanın uluslararası bankacılıktan
sorumlu Genel Müdür Yardımcısı resmi görevli olarak gittiği ABD’den yurda dönerken tutuklandı. Söz konusu banka yetkilisi ve iş adamı hakkında iş birliği
içinde ABD yaptırımlarını delme ve bankacılık sahtekârlığı suçlaması ile 50
yıla kadar hapis cezası isteniyordu. Yazar bu olaydan yola çıkarak Tutuklular
İkilemi kavramını şöyle tanımlamaktadır: Diyelim ki benzer suçlardan
tutuklanmış iki kişi var. Bu tutuklular, birbirlerinin söylediklerinden habersiz
bir şekilde savcılığa ifade vermektedirler. Her ikisinin de iki seçeneği vardır.
İnkâr etmek veya itiraf etmek. Her ikisi de inkâr ederse, ikisi de en basit
suçlamadan dolayı birer yıl hapis yatacaktır. Her ikisi de itiraf ederse, bu
durumda ikişer yıl hapis yatacaklardır. Ancak biri inkâr eder ve diğeri de itiraf
ederse, inkâr eden on, itiraf eden bir yıl hapis yatacaktır. Yazar bu durumda
iki kişinin de seçeceği en iyi stratejinin kazancı doğrultusunda en mantıklı
seçim olan suçlarını itiraf etmek olduğunu söylüyor. En nihayetinde
taraflardan biri itirafçı oluyor ve yaşanılan olay Türkiye’ye dönük bir
Ambargo Davası haline geliyor. Davanın aslında oyun içerisinde bir oyun
olduğunu öne süren yazar asıl oyunun daha büyük olduğunu söylemiştir.
Bu oyunun ilerleyen safhalarda iç içe geçmiş ‘’Matruşka’’ bebekleri
gibi açılacağını ifade eden yazar, asıl oyunun ülkemiz güneyinde
oluşturulmak istenen yeni bir ‘Koridor Devlet’ hedefine yönelik olduğunu
açıklamıştır. Rakiplerin bu oyuna oldukça hazır olduğunu savunan Gündoğan,
adım adım işleyen stratejileri aktarmıştır. Oluşturulmak istenen yapının
başkahramanının ABD olduğunu ve yine meselenin özünde ham maddenin
(petrol ve doğalgaz) yer aldığını öne sürmüştür. Burada kurulacak olan
devletin İsrail’in güvenliği için müttefik bir devlet isteğine de dikkat
çekmiştir. Gündoğan kurulmak istenen Güney Koridoru’nun Türkiye, İran,
Mısır ve Irak’a karşı tehdit olacağını söylemiştir. Yazar bu oluşumun politik
Siyonizm’in ‘vaat edilmiş topraklar’ ütopyasından doğduğunun altını
çizmiştir. Burada rakiplerin stratejilerinden yola çıkan yazar Ortadoğu’nun
yeniden şekillendirilmek istendiğini ve başrollerde de ABD ve İsrail’in
ortaklaşa oynadığını eklemiştir. Bu ortakların asıl amacının Büyük Ortadoğu
Projesi (BOP) olduğunu savunan Gündoğan, BOP kapsamındaki bölgenin,
kanıtlanmış petrol rezervlerinin %48’ini oluşturduğunu, doğalgaz
rezervlerinin ise %55’inin burada olduğunu açıklamıştır. Büyük Ortadoğu
Projesi’nin tüm ülkeleri ilgilendirdiğini söyleyen yazar, halklarda
oluşabilecek dirençleri kırmak için onların inanç ve kültür temelli
anlayışlarının yozlaştırılmaya çalışıldığını, İslam’a bir Sünni-Şii çatışma
ekseni için uygun bir form verilmek istendiğini, bunun da özellikle İslam
ülkeleri ve bütün Müslümanları etkilediğini ifade etmiştir. Yazar bu projenin
bütün dünyayı kapsayacak bir ‘’Dünya Hâkimiyeti’’ olduğunu eklemiştir.
Yazar, bu projenin Armagedon Senaryosu’na ait olduğunu belirtiyor. Bu
senaryoya göre, kıyamet çok yakın ve kaçınılmaz olarak gerçekleşecek, bu süreçte şiddetli savaşlarla insanlık çok büyük acılar yaşayacak, yeni bir dünya
saltanatı kurulacaktır. Yine bu senaryoya göre Armagedon Savaşı’nda
milyonlarca insanın öleceğine inanılmaktadır.
Yazar, İbraniler’in, Tevrat’tan önce kendi örf ve adetlerini topladıkları
Kabala adlı bir kitaba sıkı sıkıya bağlılıklarından bahsetmektedir. Kabala’nın
bir hedefi olarak, kendilerine kesin dünya hâkimiyetinin vaat edildiği kabul
edilmişti. Bu hedef için aşağıda özetlenen adımların yapılması gerektiğine
inanıyorlardı:
• Bütün Yahudiler toplanıp, Filistin’e (Kudüs) yerleşecekler (Yahudi
devleti kurulacak).
• Süleyman Mabedi’ni inşa edecekler (Mescid-i Aksa’nın yıkılması
gerekiyor).
• Fırat ve Nil arasındaki topraklara sahip olunarak bu bölge merkezli
ebedi dünya saltanatlarını (Büyük Ortadoğu Projesi) kuracaklar.
Yahudi-Siyonizm ideolojisine göre, Kudüs merkezli kurulacak ve
dünyaya hâkim olacak bir imparatorluğun Tanrı’nın bir vaadi olduğuna
inanılmaktadır. Bu inanç binlerce yıldır, İbrani-Yahudi-Siyonist toplumlarda
yer etmiştir. Yazar, bütün kurgulanan olayların bu inanç doğrultusunda
olduğunu savunuyor. Bu oyunu kuranların (Siyonistler) dışında kalanların
darmadağın bir yapısı vardır. Karşı tarafın ise ‘önce küresel hâkimiyet’
ardından ‘merkezi yönetim’ isteği vardır.
Karşı tarafın hayali olan dünya hâkimiyeti algısı değişik planlarla,
stratejilerle ülkemiz ve diğer ülkeleri de oldukça etkilemiştir. Öncelikli olarak
tüketmek zorunda kaldığımız gıdalardan bahsetmiştir Gündoğan. Genetik
mühendisliğinin oldukça ilerlediği ve çoğu besinin genetiği ile oynandığını
söylüyor. Bu gıdalara Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)
denmektedir. Laboratuvar ortamında değiştirilen, görüntü olarak doğal
olanına benzeyen tohumlar çeşitli hastalıkları da beraberinde getirdi.
Araştırmalar sonucunda bu tohumların biyolojik çeşitliliği azalttığı, vücudun
bu gıdaları sindiremediği ve sonucunda ise kansere neden olduğu için ölüm
riski taşıdığı açıklandı. 1985 yılında çıkan özel sektör tohumculuğuna verilen
teşvik ile bu tohumlar ülkemize girdi. Gündoğan, tohum ticaretinin de
tekelleştiğini ve ticaret tekeline sahip olan ‘Rockefeller ailesine ait
‘Monsanto’ adlı şirketin aynı zamanda tarımsal ilaçlar satışında da birinci
olduğunu ve bu şirketin 2017 senesinde kimya ve ilaç devlerinden biri olan
Bayer firmasını satın aldığını aktarmıştır. Gündoğan’a göre, önce tarımsal ilaçlarla geleneksel tarımı yok ediyorlar, kendi ürettikleri GDO’lu tohumları
veriyorlar ve insanlar da hastalıktan kurtulmak için aynı firmanın ürettiği
ilaçlara muhtaç oluyorlar. Bu olay gibi bilim, para-kredi sistemi de rakiplerin
elinde. Küresel ölçekte oyunun adı ‘Yeni Dünya Düzeni’. Kudüs merkezli
cihan imparatorluğu kurmaya hazırlanıyorlar.
Sonuç olarak, dünya hâkimiyeti kurgusunda oyuncular tespit edildi,
stratejileri ve getiriler belirlendi. Rakipler için getiri ebedi Tanrısal krallıkta
sonsuza kadar yaşamak (inanç). Tekelleşerek dünya nimetlerinin tamamını ele
geçirip sömürmek (realite). Yazar bu sonuca göre, rakip tarafından istenilen
bölgedeki ülkelerin BOP alanı kadar büyük bir alanda bir pazar projesi
oluşturması gerektiğini ifade etmektedir. Bu kurulacak olan pazarın içinde
bulunan ülkeler ‘’Hazar Denizi, Karadeniz, Marmara Denizi, Ege Denizi,
Akdeniz, Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve Basra Körfezi’’ coğrafyasında
denizlerde kıyısı olan ülkelerdir. Bu pazar ‘’Sekiz Deniz Yaylası’’(8DY)
olarak tanımlanmış ve BOP karşısında bu pazarda yer alacak ülkeler; öncelikle
‘’Türkiye, İran, Mısır ve Rusya’’ ve ardından bu gruba eklenecek ‘’Çin,
Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Nijerya’’ olarak belirlenmiştir.
8DY gibi bir ticari hat ve havzanın oluşmasında bölge ülkelerin tamamına yer
verilmesi gerektiğini, bir platform oluşturulmasını, bu platforma da Türkiye
öncülüğünde diğer ülkelerin davet edilmesini önermiştir. Yapılmak istenen
yüzyıllarca bir ve beraber olmuş toplulukları yeniden adalet, birlik, hürriyet,
hürmet çerçevesinde barış havzasında toplamaktır. 8DY çerçevesinde bir
birlikteliğin oluşabilmesi için devletlerarasında birbirlerinin hukuklarını
koruyan ve ortak alanları belirleyen bir dizi anlaşmanın belirli aralıklarla
sürekli yapılması gerektiğini aktarmıştır. 8DY’nin temel hak ve özgürlükleri
ortak olarak belirlenmeli, ekonomik-politik kararların nasıl alınacağı belli ilke
ve değerlere bağlanmalıdır. Bu ilke ve değerler öncelikle bölgenin
potansiyelini harekete geçirecek şekilde belirlenecektir. Mal ve hizmet
dolaşımının nasıl olacağı belli ilkelere bağlanmalı ve eşyanın serbest dolaşımı
ilkesi çerçevesinde, her türlü malın bütün bölge ülkeleri arasında herhangi bir
engelle karşılaşmadan kolaylıkla dolaşabilmesi güvence altına alınmalıdır.
Her ülkenin vatandaşları kendi kimlik kartları ile bölgede her yere
gidebilmelidir. Öncelikle ortak bir para biriminin oluşturulmasını öneren
yazar, para biriminin ölçü birimi olarak tasarlanması ve fiili olarak
basılmaması gerektiğini söylemiştir. Yapılacak pratik hesaplara göre bu para
“sepeti” belli oranlarda emtia, kıymetli madenler, çeşitli para birimleri ve
bölge ülkelerinin para birimlerinden oluşması gerektiğini aktarmıştır. Bu
mekanizmanın kullanılmaya başlanması ile birlikte üye ülkeler arasındaki mal
ve hizmet devinimini engelleyen sınırların tedricen kaldırılacağını, zamanla
fiyatların belli bir bölgesel dengeye ulaşacağını, bu bağlamda ticaret yapmak için yabancı paraya olan ihtiyacın da ortadan kalkacağını savunmuştur.
İnsanların temel ihtiyaçları olan gıda, barınma ve giyim konusunda ortak
politikalar doğrultusunda hareket edilmesinin gerektiğini açıklamıştır.
Son yıllarda gelişen olayları genel bir değerlendirme ile ele alan yazar,
ABD’de süren davayı büyük bir oyunun kurgusunun parçası olarak
görmektedir. Bu davanın ülkemiz güneyinde oluşturulmak istenen ‘Koridor
Devlet’ ve olaylara farklı açılardan bakıldığında asıl amaç olan Büyük
Ortadoğu Projesi (BOP) ile ilgisi bulunduğunu anlatmıştır. Gelişen olaylar
doğrultusunda oyunun en üst düzeyde Türkiye’nin de içinde yer alacağı bir
şekilde kurgulandığı gözlenmektedir. Yazar bütün dünyada sulhun oluşması
için yapılması gereken çalışmaları ve Büyük Ortadoğu Projesi’ne karşın Sekiz
Deniz Yaylası Projesini anlatmaktadır.
Genel Değerlendirme
Ülkemizin küresel ölçekte söz sahibi olan bir oyun kurucu olduğunu
dile getiren yazar, ‘’Yurtta sulh, cihanda sulh’’ sözüyle yola çıkılması
gerektiğini hatırlatmış, birlik ve beraberliğin önemini vurgulamıştır.
Gündoğan, “büyük devletler şartları oluşturur, küçük devletler şartlara tabi
olur. Türkiye büyük bir devlettir ve şartları oluşturmak zorundadır” yaklaşımı
ile ülkemiz ve dünyayı ilgilendiren ‘Oyun Teorisi’ adı altında çalışma yapmış,
bu çalışmada oyuncular, stratejiler ve getirileri bizlere anlatmıştır.
Tolgahan ÖZKAN