Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

156 syf.
·
Puan vermedi
Kendisine Düşünceler
Stoacı kral Marcus Aurelius. Stoa felsefesi ilk çağdan itibaren rağbet gören felsefi düşüncelerden biri olmuştur. Hümanizmanin yansıdığı Stoa felsefesi ele aldığı konular ve yaşama bakış açısı bunda etkili olmuştur. İlk olarak Zenon tarafından oluşturulduğu bilinmektedir. Kendi içinde ise erken, orta ve genç dönem olmak üzere de 3 evreye ayrılır. Mutluluk amaçlanmistir bu felsefede. Lakin dikkat etmemiz gereken nokta mutluluğun amaclanmasi hazcilik(hedonizm) düşüncesini de barındırır anlamına gelmez. Hedonizm ayrı mutluluğun amaclanmasi ayrı. Bilgelik, ölçülüluk, akılcı yaklaşım felsefenin sütunlarıni oluşturur diyebiliriz. Bu felsefeye gönül veren düşünürlerden biri de sevgili Marcus Aurelius. Aurelius dönem bazlı genç stoacilar arasında yer alır. II.yy da kendisi aynı zamanda imparatorluk yapmıştır Roma'da. Aurelius Stoa felsefesini devlet kademesinde iken oluşturmuş diyebiliriz. Ya da oturtmuştur. Ele aldığı bu eserinde Stoa felsefesini ve kendi düşüncelerini açık bir dille dile getirmiştir. Eseri okuyan kişilerin Aurelius'un çok iyi bir gözlemci olduğuna şahit olacaklardır. Deneyimleri doğrultusunda düşüncelerine şekil veren düşünür dersler çıkarmış ve deneyimlerini de paylaşma gayreti içinde olmuştur. Eser konuşma havası içinde geçiyor. Sanki karşısında birisi varmis gibi ve ona ders veriyormus gibi bir hava içinde (kendinden sonra gelecek olan halefine aktarır gibi). Retorik geleneğini çok iyi kullanmıştir kanaatimce. Çünkü söylemleri vaaz niteliğinde, öğüt verme niteliğinde. Böylesi bir retorik kullanma kendisinin birikimli biri olduğunu gösterir. E boşuna imparator olmamis ya. Karizmatik lider özelliğin olmazsa olmaz tarafı da dili iyi kullanmak ve kitleleri etkilemek değil mi zaten? Bu yüzdendir ki kendisi Roma imparatorlari arasında en önemli ilk 5 arasına girer. Eseri okurken Roma imparatorlugunun niye bu kadar ilerlediğini geliştiğini ve bircok medeniyete örnek olduğunu anlayabiliriz. Düşünsenize başındaki kişi, yani kral, yani Aurelius bir filozof ve çok genişçe bir bilgi birikimine sahip. Bizimkiler gibi değil. Adam sanatla uğraşıyor bilimle uğraşıyor ve felsefe yapıyor. Böylesi yöneticiler elbette ki toplumun da ilerlemesine vesile olur. Eserde can sıkıcı bazı durumlar sezmedim değil. Bazen gereksiz tekrarlar olmuş sanki. Ayni düşünceyi farklı farklı yerlerde yinelemis. Çok da duru bir eser sayılmaz gereksiz tekrarlardan dolayı. Diyalektik felsefenin izlerine de rastlıyoruz eserde. En basitinden madde döngüsünu romantik bir dille çok güzel dile getirmiş. Roma döneminde her kişi böyle donanımlı değil elbette. Aurelius'un bu şekilde kendimi geliştirmesinin en büyük nedenlerinden biri de zengin ve soylu bir aileden gelmiş olmasıdır. Ve bu durum tabiri caizse dönemde tüm kapıları sonuna kadar açtırmıștır ona. Hade devam edelim esere.. Aurelius'a göre doğa kendinde iyidir ve tüm parçalarında iyiliği barındırır. Kötülük ise doğa dışıdır. İnsanın edimleri doğaya uygun olmalıdır. İnsan da doğanın bir parçası olduğundan doğaya benzemek zorundadır. Aksi halde özünden uzaklaşmış olur. Aurelius'un bu söylemleri iyi ve güzel de insanı insan yapan doğru-yanlış tercihleri değil midir? Bir aslanın doğasında kötülük arayabilir miyiz. Kötülük olsa olsa bilinçli bir organizma olan insanla ele alınabilir. Bence doğada kötülük de vardır ve bu kötülük insanla sınırlıdır ancak. Kötülüğün içimizde barınması pek sorun değildir aslında. Asıl kötülük içimizdeki kötülüğü kullanıp kullanmadığımızdır. Dolayısıyla, kötülük ancak tercihler düzeyinde ele alınabilir. Aurelius, evrenin düzeninin devamı konusunda dile getirmek istediği şey tam da bu tercih meselesi olsa gerek. Tercihlerimiz ne kadar doğru ise evrenin düzeni de o denli iyi işleyecektir. İnsan hayatının önemli olduğunu dile getirir. Sınırlı zaman aralığında vuku bulan insan yaşamı için insanlar vakitlerini iyi değerlendirmeli ve erdeme ulaştıracak davranışlarda bulunmalı ona göre. Elbetteki bunu yaparken çevresel gözlemlerden faydalanır insanoğlu ama Aurelius'a göre önemli olan içsel sorgulama yani otokritiktir. İnsan bunu yapmazsa bedbaht olur der. Çünkü yaşam biricik ve değerlidir ona göre. Aurelius'u yansıtan güzel anekdotlardan biri de devleti yüceltilmesidir. Adeta devleti doğanın bir parçası olarak gördüğünü söyleyebiliriz sanırım bence galiba herhalde:) İnsanın saygınlığı kanun ve düzene uyumakla paraleldir der. Burada çok güzel uyanıklık yapmıştır. Zaten kendisi de devlet başkanı olduğundan böyle düşünmesi normaldir diye düşünüyorum. Ha bu arada devletin yönetimi için o da filozofları örnek gösterir. İçten içe bir egoizm rüzgarcığı esmiyor değil:)) Doğanın güzelliği çeşitli işaretlerle önümüze gelir der. Bazı durumların ilk elden hoş görünmediğinden dem vurup aslında bu durumların bizzat doğanın güzelliğini ve işleyişinin mükemmelliğine delalet getirdiğini savunur. Bu gerçekten de çok güzel bir çıkarımdır. Tavşanlar güzeldir. Hamamböcekleri ise çirkin! Iıııyyy... Ama hamamböceklerini incelediğimizde ııyyy demekten ziyade son 250 milyon yıldır evrim geçirmeden günümüze geldiklerini de görürüz. Gerçekten de tam tamına "Perfect". Bir tür var küçücük bisey ve dünyanın buzul devrini yaşamış olmasına rağmen hala eskisi gibi. Mekanizma sağlam yani. Aurelius'un fatalist bir yaklaşımı vardır. Yani kaderi. Ona göre, insana biçilen kader neyse insan onu yaşar. Yahu böyle olduğunda devinim olmaz ki en basitinden. Bu durum insanı robotlaştırmaktan başka hiçbir şey değildir. E madem kadere uygun davranıyoruz bilinçsizce o halde sorgulanmak nedir:) Ona göre insan Tanrıya uygun davranmalı ve insanî davranışlarda bulunurken Tanrı daima rehber edinilmeli. Kuvvetli bir Tanrı inancının olduğunu görmekteyiz Aureliusta. Tanrı her şeyden üstün her şeyin üstünde ve doğanın hakimi ve belirleyicisidir. İnsan ancak tanrının yasasına uymakla mükelleftir. Aksi halde kendisini iri boynuzlu zebaniler bekliyor sanırım. Aurelius takdir edilme duygusuna çok kapılmamayı öğütler. Bazı şeyler kendinde güzeldir. Ona göre yaptığımız şeyler iyiyise dahi karşılık olarak övgü beklenilmemeli. Övgü ve takdir edilme beklentisi davranışı ne daha iyi yapar ne de kötü. Dışsal pekiştireçlere önem vermiyor anlaşılan. Kişi yaptığı davranışlarıyla içsel olarak kendini pekiştirmeli,mutlu olmalı. Hal böyle olunca tribünlerden gelen sesler önemini yitirir ve bu seslerin kişiyi kötü etkilemesi de engellenmiş olur. İnsan, kendisini yoracak gereksiz şeylerden vazgeçmeli der. Bu İster bir uğraş olsun ister bir düşünce olsun. İnsanı boşuna yoracak şeyler, insanın faydalı şeylere yönelmesini de engeller ona göre. Huzurun sağlanabilmesi için çok önemli bir durum olarak görür gereksiz şeylerden kaçınmalı. İyi de kime göre gereksiz? Gereksiz dediğimiz birçok şey sayesinde felsefe, bilim, sanat ilerlemedi mi? Her gereksiz şey belki de çok güzel şeylerin bir başlangıcı ya da ilk adımıdır. Ölçülü olmak konusuna da kitap boyunca yer vermiştir. Her şey düzene ve doğaya uygun olmalı ve aşırılıklardan kaçınmalı insan der. Hatta ve hatta rahatlık ve mutlulukta bile makul seviyeden ayrılmamamız gerektiğini ileri sürer. Yetinme düşüncesi de peşinden gelir elbet. Hiç gelmez mi? Kanaatkar olmak. Kanaatkarlığın güzel bir şey olduğunu sanırım hepimiz kabul ederiz. Lakin buradaki ölçüyü belirlemeye gelince her kafadan bir ses çıkması da muhtemeldir. Böylesi laflar Aurelius gibi devlet adamlarınca çok iyi kullanıldığı aşikar. Bu aynı zamanda kendisini çok iyi bir politikacı kılıyor kanaatimce. Form değişikliği. Aureliusta Herakleitos izleri görmek mümkündür. Doğa ve şeyler sürekli bir değişim içerisindeler ona göre. Özden geldik öze döneceğiz düşüncesi İslam felsefesindeki 'Vahdeti Vücut' anlayışıyla paralellik göstermiyor değil. Madde döngüsü gibi her şey değişir ama kaybolmaz. Başka bir zamanda başka bir yerde başka bir şekilde karşımıza çıkar der. Ve süreklilik barındırır. Çünkü öz aynıdır. Ve değişim özü gösterir aynı zamanda. Politeist bir inanca sahip olan Aurelius eserin birçok yerinde Tanrı- Tanrılardan söz etmektedir. Mutlak akıl ve mutlak güç olarak görür. İnsanların erdemleri tanrılardandır. Dolayısıyla insan davranışları da Tanrısalllikla uyum göstermelidir der. Zaten stoa felsefesinin mihenk taşlarından biri de budur. Kişi doğa ve tanrı ile uyumlu olmalıdır. Ona göre insan aynı zamanda tanrının yansımasıdır. Aslına bakacak olursak doğa-tanrı ve insan birdir de diyebiliriz stoa felsefesinde. Aurelius bu felsefeyi eserinde genişçe işlemekten imtina etmemiştir. Acaba insan ne kadar doğayla uyumlu olursa o kadar tanrısallașır mı demek istemiş bilemedim. Mutluluğun da bu yönde evrildiğini dile getirir. Kişinin içsel mutluluğunu doğa ile bir olup ona uymakla eşdeğer tutmuştur. Yahu insanın doğadan olmasına rağmen, doğaya karşı tek varlık olduğunu kimse söylememiş buna sanırım. Ben varım ya, insan, doğa nedir ki:)) Eserin bir yerinde - ki alıntı yaptım aynı zamanda- hayal gücünü yok et diyor Aurelius. Elbetteki günümüz şartlarında buna uygun davranmak geride kalmak ile eşdeğerdir. Bir yönden akılcı biri de diyebiliriz kendisi için. Hatta olanların ve şeylerin altında yatan nedensellik ilkesini dahi araştır der. Hayal gücü bunlara katkı sağlamaz mı zaten. Ama yine de çok üzerine gitmeyelim sevgili düşünürün. (haddimizi gerçekten aşmış oluruz) Muhtemelen Freud'un fantezi (düş kurmak) savunma mekanizmasını çok kullanma aksi halde gerçeklerden uzaklaşırsın demek istiyor. Süperego yok oldu, ego da elden gitti, id ile başbasa kalma diyor. Çok zeki bu adam çok.. İyi okumalar/Esenlikle
Kendime Düşünceler
Kendime DüşüncelerMarcus Aurelius · İş Bankası Yayınları · 202215,1bin okunma
·
612 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.