Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

240 syf.
7/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Kadir VS Al Lidar
Mersin'de "Mehmet Usta" isimli bir lokanta var. Orada yediğim iskenderin tadı yediğim günden beri damağıma yapıştı sanki. Sülale boyu lokantacı olmamıza ve aynı zamanda benim de öğrencilik dışında lokanta sektörünün içinde olmama rağmen ora gibisine daha denk gelemedim. Ne zaman Mersin'e halamların yanına gitsem ilk durağım ora olur. Şimdi "Yemek sepetinde lokanta yorumu mu okuyorum?" diye sorduğunuzu hissediyor gibiyim. Lâkin birazdan ne demek istediğimi anlayacaksınız. Evet, Mehmet Usta demiştik. Oranın iskenderin bir tabağa koysalar, yanına diğer lokantalardan getirilmiş 20 tabak İskender getirseler; ben ilk çatalı ağzımdan çıkardığımda hangisinin Mehmet Usta'ya ait olduğunu bilirim. Çünkü unutulmayacak bir tat bırakmıştır bende. Bu edebiyatta da böyledir Sevgili Dünyalı kardeşlerim. Bi Tanpınar'ın dilini, Sabahattin Ali'nin dilini yahut Dostoyevski'nin dilini unutabilir miyiz? Unutmak ne mümkün.. Önümüze bir kesit verilse, kime ait olduğu sorulsa hangi yazara ait olduğunu bilmek o kadar da zor olmaz bizler için. Lakin aynı şeyleri Ali Lidar için söyleyemeyeceğim. Bakın Ali Lidar iyi bir yazar değil, kitap iyi bir kitap değil demiyorum, Ali Lidar öyle etki bırakabilecek bir yazar değil, kitap öyle etki bırakacak bir kitap değil diyorum. Bazı şeylere "Hmm iyiymiş.." dersiniz ve ötesi olmaz ya hani, tam olarak öyle. Peki neden mi böyle düşünüyorum, prosedür gereği kitap hakkında bilgi verdikten sonra neden böyle düşündüğümü belirteceğim. Kitap, Ali Lidar'ın birbirinden bağımsız kısa anılarından oluşuyor. Anne - babasından tutun gençlik arkadaşının planotik aşkına, tuttuğu takımı neden tuttuğundan tutun babasının arkadaşına kadar hayatından bazı kesitleri bizlere sunuyor. Böylelikle Ali Lidar'ı kendisinden öğrenmiş, kendisinden tanımış oluyoruz. Kitap benim için 100. sayfada başladı. 100. sayfaya kadar o kadar çok sıkılmış ve ne okuyorum ben demiştim ki, bu sayfalar benim imdadıma yetişti. Mesela 117. sayfada bir kısım var, kalbimi bıraktım adeta. Sizlerle de paylaşmak isterim. "Bazı kitaplar etkisi hiç azalmayan huzursuzluk ve karamsarlığa neden olurlar. Vadettikleri temel duygu mutsuzluktur bazı kitapların. Bazı kitaplar ruhumuzu karartır ve çürümeyi hızlandırır. Yine de kayıtsız kalmamız mümkün değildir onlara. Gülümseyerek Kafka okuyamazsanız mesela. Herhangi bir T.Bernhard kitabının neden olacağı en temel his öfke ve pişmanlıktır. Palahniuk insan ırkının rezilliğini(Dövüş Kulübü, Tıkanma) , Oğuz Atay 'öteki'nin acımasızlığını (Tehlikeli Oyunlar) , Perec günlük hayatın basit ayrıntıları karşısında en donanımlımızın bile aslında ne kadar zavallı kaldığını (Yaşam Kullanma Kılavuzu) , Grossman -iki kişi ya da yirmi milyon kişi, hiçbir fark yoktur onun için- birden fazla insan herhangi bir şey için mücadeleye giriştiğinde aslında hiç kimsenin kazanmış olamayacağını (Yaşam Ve Yazgı) , Dostoyevski insanın kaybetmeye mahkum bir galip yahut kazanmaya mahkum bir mağlup olmasına neden olan 'kendisiyle kavga eden varlık' olma paradoksundan asla kurtulamayacağını (Suç Ve Ceza) , Musil her durumda yalnız olduğumuzu (Niteliksiz Adam) , Yusuf Atılgan er geç hepimizin delireceğini(Anayurt Oteli) hatta zaten deli doğduğumuzu (Aylak Adam) haykırarak anlatmaktadır bize.. Bazı kitaplar tehlikelidir, eğer bunlardan birine bulaşmamışsanız bugüne kadar ve bir şekilde elinize geçmişse kapağını açmadan önce bir kere daha düşünmeniz gerekir." Biraz fazla uzun oldu lakin bu kısmı onlarca kez okusam üst üste, yine sıkılmam. İstiklal Marşı gibi ezberlemek isterim. Eğer Ali Lidar hafızamda bir yer edinecekse, bu sayfa için olmuş olacak. Buraları okuduktan sonra Ali Lidar'ın sıkı bir Kafka aşığı olduğunu bilmek için müneccim olmaya gerek yok diye düşünüyorum. Kafka aşığı kişiler, mutsuzluğu öylesine benimsemiş kişiler ki, fazla mutlu olmak yük gibi gelir onlara. Ali Lidar'ın kitapta mutluluktan bahsettiği anılarının sonunda olayın nasıl bittiğine dikkat edersek bu durumu daha iyi görürüz. Olayların sonunda mağlup olmaya razı, insan ilişkilerinde daima çekingen kalan, dışarıya buz gibi görünen lakin içinde alev alev yanan taraftır Ali Lidar ve onun gibi Kafka aşıkları. Kafka aşığı diyoruz Ali Lidar'a, peki Kafka gibi bir dili var mıdır? Elbette hayır. Girişte bahsettiğim konu buydu. 100 ile 170. sayfalar dışında Ali Lidar, öyle oooowwww diyebileceğimiz bir dile sahip değildi. Bunun için de unutulmayacak, 30 sene sonra okunduğunda, bir yerde denk geldiğinde direkt akla gelecek bir dile sahip değil. Kitap yazma hususunda herkes başarılı olabilir lakin bir dile sahip olmak, kendine özgü bir üsluba sahip olmak öyle alelade olan bir şey değildir. Sanatın toplum için olduğuna inansam da sanatın bazı durumlarda sanat için olduğuna da inanmayı da ihmal etmem. Rafların üst kısmında yer alabilmek, her okurun kütüphanesinde yer edinebilmek için öyle yeterli bir dile sahip olduğunu düşünmüyorum Ali Lidar'ın. Bakın, kesinlikle kötü bir yazar ya da kötü bir kitap demiyorum. Gayet sade, akıcı bir kitap. Lakin Ezel dizisinde Ezel'in Kerpeten Ali'ye dediği gibi: "Sen bana ulaşamazsın Ali, burası birinci sınıf, orası ayak takımı." İsim benzerliği de güzel tesadüf oldu ama durum bu şekilde.. :D Mesela Ali Lidar der ki; "İsyan etmiyorum tamam da Olmadı be Tanrı'm Sen de beni anla!" Kafka da der ki; "Milena yardım et bana! Söyleyebildiklerimden daha fazlasını anla..." Ha bu arada elbette Kafka - Ali Lidar kıyaslaması yapmıyorum. Arada bir asırlık süre var. Farklı yaşam tarzları, farklı kültürler var. Lakin bu sanata bence engel değil. Şimdi bu iki kısmı okuyun, aradaki farkı anlamaya çalışın. Anlayan olursa beni anlamış demektir. Keyifli hafta sonları dilerim.
Tesirsiz Parçalar
Tesirsiz ParçalarAli Lidar · Müptela Yayınevi · 20145,1bin okunma
·
1.699 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.