“Kesinlikle. Tarihteki tüm idare metotlarını dikkatle
inceledim. Menfi ve müspet tüm yönlerini mukayese ettim.
Tarihte hiçbir hükümdar tam manasıyla egemen olmamıştır.
Egemenliği en çok tehdit eden husus da zaman ve mekan
olmuştur. Büyük İskender dünyanın neredeyse yansını
fethetti. Ama ölüme yenilip zirveye çıkamadan tarih
sahnesinden silindi. Roma imparatorları güçlerini nesilden
nesle aktardılar. Evet, mekan sorunu yaşamamışlardı belki
ama zamana her seferinde yenik düşüyorlardı. Muhammed
ve takipçileri daha iyi bir metot geliştirdiler. Her yana ruhları
köleleştirecek vaizler gönderdiler. Bu şekilde her türlü
direnci kırmayı başardılar. Artık ülkeler olgun armutlar gibi
sapır sapır avuçlarına düşüyordu. Ama maneviyatın güçlü
olduğu yerlerde mesela Hıristiyanlar karşısında bu
üstünlüklerini yitiriyorlardı. Roma kilisesinin onunkinden bile
daha iyi bir metodu vardı. Orada veraset Müslüman
halifelerde olduğu gibi kan bağına göre değil Zeka
kapasitesine göre tespit edilen kurallara göre
biçimleniyordu. Ancak en zekiler liderlik mertebesine
yükselebiliyordu. Tabii bu zeka da inananların çok güçlü bir
biçimde birlik olmasını sağlıyordu. İşte kilise köleliği zaman
içinde bu şekilde alt etti. Ama onlar da mekana
bağımlıydılar. Bizzat bulunmadığı yerlerde kilisenin hiçbir
gücü olmuyordu. Bu yüzden de çeşitli vaatlerle güçlü
müttefikler aramak mecburiyetinde kalmışlardır.