Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

1970 Sonrası Otobiyografi Çalışmaları
Son kırk yıl içinde yürütülen otobiyografi çalışmalarında bu tutarlı, bütünlüklü özne fikrinin sarsılmaya başladığını görürüz. Bireyin sadece hikâyesi değil, bu hikâyenin nasıl anlatıldığı da önem kazanmıştır artık. Modern çağın özne kavramı sarsılmıştır. Dil etmeni birden ilgi odağı olur. “Ben”, dilin dışında inşa edilebilecek bir varlık değildir. Kendi hayatını anlatan özne inanılırlığını kişisel gerçekliğini temsil etme gücünden alıyordu. Otobiyografi geleneğinde de gerçekliği yansıtan bir araç olarak görülüyordu dil. Her türden metin gibi hayat hikâyeleri de dil içinde sunulduğuna göre, metinde nesneleşen “ben”in kendi bünyesinde taşıdığı gerçekliği yansıtmış oluyordu. İşte bu görüşün dayanağı neydi? Tarihi “ben” ile anlatan kişi; anlamı üreten “ben” ile anlamın ürettiği “ben” aynı ise, varlığın temsili nasıl mümkün olurdu? Günümüzde otobiyografi araştırmacılarının sordukları sorunun temelinde bu kuramsal sorun vardır. Günümüzde başka açılardan da sorgulanıyor dil. Foucault, Barthes gibi düşünürler “özne”nin, dolayısıyla “yazarın ölümü”nü ilan edince, derin bir anlam taşıyan “özne” ve onun kendisini gerçekleştirme macerasını anlatan otobiyografi de önemini yitirmeye başlamıştır denebilir. Artık tarafsız bir alan olarak görülen “yazı”da özne kaybolmuştur çünkü. Böylece Rönesans'la başlayıp Schleiermacher, Dilthey, Heidegger gibi düşünürlerin çalışmaları ile 20. yüzyıla kadar uzanan özne anlayışı yeni bir bakış açısıyla ele alınmaktadır. Buna göre, “ben” kelimesi sadece dilin yapısındaki bir gerekliliktir, ama bu kelimenin arkasında somut bir insanin var olduğuna inanmak gerekmez. Somut bir birey yoksa, otobiyografinin ele aldığı “özne” zorda kalır. Çünkü özne kendisini anlatırken daha önce defalarca kullanılmış sözleri, dilde hazır bulunan kalıpları kullanır; yeni, özgün bir şey söylemesi böylelikle imkânsız hale gelir. Oysa insan bu kullanılmış sözleri yeniden kullanırken onları kendine göre seçmekte ve düzenlemekte her zaman özgürdür. Öznenin temsil ettiğini dilin oluştuğu, yani sözün, diyelim ki bir cümlenin kurulduğu anla sınırlandırmak hayatın tarihi boyutunu devreden çıkarmak demektir. Her ne kadar bir insan otobiyografisini yazarken geçmişini şimdi içinde bulunduğu zaman kesitinin bakış açısından anlatırsa da, geçmişe dönen bir bakış, geçmişin karanlığında kaybolmakta olanı çekip çıkarma özlemine bağlı derin bir istek de söz konusudur.
sayfa 29/30Kitabı okudu
·
76 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.