İlk bölümü okuduğumda; korkunç bir şekilde varolamayan, kaybolmuş, yalnızlaşmış bir adamın çığlığını duydum. İkinci bölümü okuduğumdaysa; geçmişinde sıkışıp kalmış, babasıyla bir türlü hesaplaşamamış, içi cam kırıklarıyla dolu bir kadının çaresizliğini gördüm. İkinci bölümde kadının babasıyla yaşadıkları sanki film sahnesi gibiydi: Akıcı, kolayca zihinde canlanan ve etkileyici. Hakkını vermek lazım, Tarık Tufan romanına iyi bir başlangıç yapmış, bölüm arası geçiş pasları da başarılı, okurun merakını diri tutuyor. Karakterlerinin isim seçimlerini de rastgele yapmadığını düşünüyorum. Onların da ironik tarafı var. Kendi hayatının kontrolünü kaybetmiş bir Hakan ve parıltısını kaybetmiş sönük bir Yıldız’la karşı karşıyayız. Ayrıca bir türlü geçmişiyle hesaplaşamayan, geride takılıp kalmış Yıldız’ın kızlık soyadı da İleri. Bu kadar da denk gelmiş olamaz :)
Kitap şimdilik iyi gidiyor...