Nietzsche bu bölümcede, insan denen hayvanın, varoluşuna bir anlam bulmaya yönelik temel bir ihtiyaç içinde bulunduğundan, kendine özgü bir hayvan olduğunu öne sürer. Yalnızca var olarak mutlu olamaz, yaşama bir erek ve değer yüklemek zorundadır. Bu gerçek, insanın tarihinin, başka insanları aydınlanmaya taşımaya çalışan (Buddha, İsa, Muhammet, Sokrates vb.) birçok önemli etik öğreticinin ortaya çıkışıyla karakterize edildiği anlamına gelmektedir. Ama etik öğreticilerin unuttuğu şey, der Nietzsche, varoluşun ereğine ilişkin öğretilerinin, zamanın doğası yüzünden, kaçınılmaz olarak demode olacağı ve komik görüneceğidir. Kendisini de bu öğreticiler soykütüğünün içinde gördüğü açıktır. Kendi tarihsel uğrağının koşullarını, “iyinin ve kötünün ötesi” olarak adlandırdığı geleceğin felsefesinin öğreticisi olarak tanımlamaya çalışır. Nietzsche, bizi verdiği derse inandırmaya çalışacak, yaşamlarımızı dönüştürebileceğine ikna edecektir ve tarih üzerinde çok derin bir etkiye sahip olacağını ümit eder (bunun iyi mi yoksa sağlıksız mı olacağını söyleyemez, ayrıca böyle bir yargı, pek basit ve pek insancadır). Ama aynı zamanda, öğretisinin günün birinde yetersiz ya da yersiz bulunacağını ve insanların artık kendisini okumayı gereksiz bulacağı bir günün geleceğini de kabul eder. Ama öncelikle öğretisinin “zamanı” gelmelidir.