Gönderi

Evet, Nüzhet artık yoktu. Hayatımın anlamı olan kadın, binlerce kilometre uzaklıktaki bir ülkeye değil, yokluğa gitmişti. Karanlığa,boşluğa, sonsuzluğa...Eskiden ona duyduğum derin hasreti, bir gün yeniden görüşebilmek, yeniden başlayabilmek umuduyla bastırırdım.Artık o umut yoktu, aptalca da olsa beni hayata bağlayan bütün o mutluluk hayallerini artık kuramayacaktım. Nüzhet’in Chicago’ya giderken bıraktığı veda mektubunda yazdığı gibi,bitmişti. Yirmi bir yıl önce okuduğumda inanmadığım, kabul etmediğim bu tek kelimelik cümle, gerçek anlamını şimdi kazanıyordu. Evet,bitmişti. Bir katil, benim armağanım olan o mektup açacağıyla sahte umutlarıma, yalan hayallerime son vermişti. Belki de bir tür iyilik...Bir ömrü, bir aşka adamanın ne kadar muhteşem bir yanlış olduğu basit bir cinayetle kanıtlanmıştı işte. Nüzhet ölmüş, aşk bitmişti. Öyle mi ?Sahiden de bitmiş miydi? Kurtulmuş muydum o anlamlı illetten? İnsan ruhunun yarattığı o görkemli hastalık, böyle kolayca geçer miydi? Eğer öyleyse, içimde büyüyen bu sancıya ne demeli,benliğimi ele geçirmeye çalışan bu karamsarlığa, bu boşluğa, bu hiçlik duygusuna...Çünkü o aklımın ve ruhumun sultanıydı.Sultanı olmayan bir kul kendi başına nasıl yaşayabilir ki? Bu mümkün mü ?
Sayfa 364 - everestKitabı okudu
39 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.