Gönderi

198 syf.
·
Not rated
·
Liked
·
Read in 14 days
Cioran Yoklukta da Var Olur, Sanırım
"Ayrılık vakti geldiğinde sevgilimizin artık bizimle olmadığı bir ân vardır." Gustave Flaubert’in şu sözüne bir ay önce rastlamıştım ve o rastlaşma ânından beridir cümle zihnimin bir yerlerinde yurt edinmiş durumda, cümleden çıkamadım. Rastladığım onca cümle varken neden bu cümleye takıldım, bozuk plak gibi neden hep aynı cızırtıyla aynı cümleyi düşünüyorum? Bunu soruyorum epeydir ve en makul cevabı nihayet buldum: hayatım için bir slogan seçilecek olsa slogan için en uygun cümle bu olurdu. Çünkü her ne yaptımsa, çevremde her ne varsa, sanki benden bir adım ötedeler. Bu hemhal olamamazlık, her eylemimin bana eğreti durma hadisesi peşimi bırakmıyor. Eyliyorum ancak eylediğimden uzağım, biriyleyim ancak onunla aramda doldur(a)madığım bir boşluk var vs vs. Bunun nedenini yalnızca şüpheci, yadsıyıcı, reddedici olmama bağlayamıyorum maalesef; benim de henüz tam anlayamadığım başka bir neden olsa gerek — ironik ama maalesef böyle. Dostoyevski her şeyi tam manasıyla anlamak bir hastalıktır derken bundan bahsediyordu sanırım, Cioran da bu durum için olguları olduğu gibi çıplak hayalleriyle idrak etmek diyor sanki o pek hazzetmediği Sartre’ı selamlarcasına. E ama ben bir şeyi henüz tam manasıyla anlayabilmiş de değilim. Bu anlayamama, eğreti durma hadisesi mi bu cümlelerde vurgulanan? Cioran incelemesini nasıl yapacağımı bilemediğimden girişi ertelemek için uzattıkça uzatıyorum. Cioran gibi yazarları inceleyecek olduğumda sanki kendimi ifşa etmeden bunu yapamayacağım çekincesinden böyle oluyor. Yine de en azından Cioran’ın intihar hakkındaki düşüncesinden bahsedebilirim. Gereksizlik, eylemsizlik, anlamsızlık, absürtlük, reddedicilik, çakılı kalma veya tutunamama içindeki Cioran’ı hâlâ ne hayatta tutabilirdi? Böyle bir insan neden intihar etmez ki? İntihar etmiyor çünkü intihar etme fikrine ve özgürlüğüne sahip. Gökhan Yavuz Demir’in de dediği gibi, Cioran’ın yaşama sevinci intihar fikrinin gölgesinde yeşermiştir. Şöyle der gibi sanki: Yaşıyorum, nihilist değilim, yaşamı seviyorum; şayet bir gün yaşamımın artık yaşanılamaz olduğunu fark edersem intihar ederim ve biter gider, ki ölüm, yani bilinçsizlik durumu veya bilincin bitimi, ne kadar kötü olabilir ki? Bu fikrin doğruluğu, ikna ediciliği tartışılır ancak Cioran ikna olmuş olacak ki intihar etmedi ve alzheimer hastalığından öldü. Son olarak biraz da magazin. Cioran 40 yaşına kadar devam ettirdiği öğrenciliğinde (öğrenim gördüğü üniversite, artık yemek masrafını karşılamayacağız, eşek kadar oldun diyene kadar devam ettirdiği öğrenciliğinde yani) dönemin önemli yazarlarıyla tanışma fırsatını bulur ve bazılarıyla da sıkı arkadaş olurlar. Bu arkadaşlardan biri Samuel Beckett. Beckett Cioran’ın yapıtını okuduktan sonra iletişime geçer onunla ve bir yemeğe çıkarlar. O yemekten sonra, Beckett’in ağır hastalığına dek görüşürler. Sonrasında Cioran, arkadaşını o kötü vaziyette görmek istemez ve yıllarca görüşmezler. Arkadaşlardan bir diğeri Michaux. Michaux öldükten sonra mirasını eşine ve Cioran’a bırakır. Mirastan kasıt yayımlanmamış yapıtlardır. Cioran bu sorumluluğu, her ne kadar iyi bir maddi getirisi olacak olsa da üstlenmez ve tüm mirastan vazgeçer. Sartre ile tanışır ancak ondan hazzetmez. Camus ile tanışır ve Camus onu “artık gerçekten düşünmeye geçmenin vakti gelmedi mi?” diye küçümsediği için Camus’den de pek hazzetmez; ne kadar onu vasat bir yazar olarak görse de dürüstlüğünün payını verir. Ağaçkakan mahlasında biri var, kendini gizlemek amacıyla yapıtına Cioran adını vermiş. Cioran yapıtı dinlese beğenirdi ancak o ölü, ama siz henüz ölmemişken dinleyebilirsiniz.
Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne
Doğmuş Olmanın Sakıncası ÜstüneEmil Michel Cioran · Metis Yayıncılık · 20192,139 okunma
·
879 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.