Soluksuz okuduğum bir kitapla daha karşınızdayım. Vakit buldukça okumanın ötesinde, o gün olan işlerimi de erteleyip her fırsatta kendimi bu bilinmeyen sürekli yolculuğun içinde bulmama sebep olucak güzellikte bir kitaptı. Kitap, yazarın deyimiyle bin yıl belki onbin yılda bir görülen eşsiz dostumuz Buck'un toz pembe, dertsiz, huzurlu bir insan hayatını andıran giriş bölümü; nelerle karşı karşıya kalacağından bihaber, sayısız belayla ve içinde atalarından kalma vahşilikle mücadelesini anlatan gelişme bölümü; Ve sonunda, hem insanları hem de kendi benliğini tanıyıp içindeki savaşı iyi kötü bir nihayete erdiren, onunla birlikte özgürlüğün tadını aldığımız sonuç bölümünden oluşuyor. Olay örgüsünden tutun da karakterlerine kadar kusursuza yakın belki bazılarına göre kusursuz bir eser. Okurken etkilendiğim o kadar çok an var ki anlatamam. Sahiplerinin Buck'a yaptığı işkence denecek şeyler, onu canlı yerine koymadan acımasızca dövmeleri, sadakatine karşılık sürekli onu bir mal gibi satıp yüzüstü bırakmaları... Bütün bu kötü şeylerin yanı sıra güzel şeyler de vardı tabi, Jhon Thornton'un okurken hepimizin içinden geçirdiğini yapıp Buck'a sahip çıkması ve onun canını yakanların canını yakması harika olaydı, sonrasında başlayan dostluğu kıskanmamak ise elde değildi. Benim gibi kedi aşığı ve köpeklerden korkan daha doğrusu çekinen birisi bile okurken sadece bir köpek sahibi olduğunu hayal edip birlikte ne kadar mutlu olurduk diye iç geçiriyorsa gerisini siz düşünün. Köpeklerin en vahşisi bile bir insandan çok daha iyi dost olabiliyor, sadakatleriyse zaten tartışılmaz ölçüde. Dünya onlarla daha güzel, daha yaşanır hale geliyor. Bize vıcık vıcık aşklardan öte gerçek sevginin ne olduğunu öğreten ve dibine kadar hissettiren hayvanların hepsi iyiki varlar <3

Vahşetin ÇağrısıJack London · İskele Yayıncılık · 201532,1bin okunma

·

59 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.