Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bugüne Mahsus.
youtu.be/OrCx5wW94m0 Vivaldi’nin bu parçasını ne zaman dinlesem, tarif edilemez derinlikte bir huzur hissederim. Bu huzurun ardından boğazımdaki düğüm sihir olabileceğini düşündürecek bir zariflikle çözülür, içime sevinç dolar. Sonra aşık olmak isterim. Evet, bu parçayı ne zaman dinlesem karşı konulamaz bir aşık olma arzusu kaplar içimi. Gözlerim kapanır; hayal kurmak kolaylaşır, nefes almanın yükü hafifler, kafamın gürültüsü susar; bedenim bir piyanoyla denkleşir ve kuşlar uçar. “Aşkı ve kuşları bu bestede aynı anda hissedebilmek bana daima garip gelir. Hiç aşık olmadığını düşünen bir kadın olduğumu varsaydığımda aşk, bana göre çoğunlukla kabullenilmiş bir çaresizlik. Ayaklarını yerden kesip gökyüzüne çıkarmadan önce, cehennemin en ücrasında fragman niteliğinde bir geziye çıkarması şart. Fragmanın ürkütücülüğünün farkında olmasına rağmen sonucunda gökyüzünde süzüleceğini düşünen ve bunu başaran kişiler mutlaka aşkın yancısı olur. Ardından gökyüzünde bir kuşa dönüşürler. Kuşlar da bir yumurtanın içinde dünyaya gelirler, düşünsel açıdan bakıldığında bu yumurtalar da onların dünyaya geliş biletleri olan birer kafes sayılabilir benim gözümde. Ya kurban ya savaşçı olurlar, kısıtlı seçim özgürsüzlüğünün mecburiyeti diyorum buna da.. Çünkü aşk ruhlara özgürlüğü yaşatmadan ve asıl yaşamı bahşetmeden önce onları mutlaka bir mücadele içine sokar; ama iyi, ama kötü. Kısmen parayı veren düdüğü çalar hesabı diyebiliriz buna..Aşk her kılığa bürünebildiği gibi dolandırıcı kılığına da bürünebiliyor bazen, hal böyle olunca parayı versen de düdüğü çalamıyorsun. Düdük parayı vermen için konulmuş bir tuzak haline geliyor. Hoş, kimisi kafeste yaşamayı da kabulleniyor tabii ama benim bugün sözüm kuş olmak isteyenlere. Aşk sonsuz bir evren hapishanesidir, kuşlar ise özgürlük. Hapishaneden düşmeden çıkabilmenin tek yolu kuş olup kanatlarını hapishanenin rüzgarına karşı daha güçlü çırpmaktır. Diğer bir deyişle, savaşmaktır. Eğer bu bir savaştan ziyade bir can çekişme haline dönüştüyse o şey aşk değildir; özgürlüğe yapılmış bir cinayettir. Kendini teslim etmenin intikamıdır. Çünkü aşk senden teslim olmanı değil, savaşmanı ister. En azından bugünlük.” Bedenim bir piyanoyla denkleştiğinde, ruhumla bedenim arasındaki notalar kavuşup zihnimde ahenkli bir valse başlar ve akıp giden düşüncelerimin satırlara mürekkep mürekkep damlamış ritimleri tıpkı az önce yazdıklarım gibi olur. Hiç aşık olmamış bir kadın olduğumu varsaydığımda bugün, bir kuş olmuş da sayılmam. Sadece bugün. Küçüklüğümde en büyük hayalim bir kuş olmaktı, türünün bir önemi yoktu, kanatlarıyla oradan oraya özgürce uçabilen bir kuş olması yeterliydi benim için. Gökyüzünü sırf güzel olduğu için değil, kuşların özgür olabildiği bir yer olduğu için severdim, severim de. Öyle işte, bir kuş olmak isterdim hep. Bu halen istediğim şeyler arasında. Hiç realistik olmadığının bilincinde olmama rağmen hayatım boyunca en büyük hayalimin bir kuş olmaktan ibaret olduğunu biliyorum. Bu bana dünyevi gelmeyen tek şey. Yine küçüklüğümden bu yana, kuşlara mektuplar yazarım. Aklıma estikçe oturup kuşlara methiyeler dizerim. Yaz günleri, havaların buz kesmemiş olduğu kış günleri, bazen gece boyu uyumaz ve güneşin doğuşunu beklerim; hava aydınlanmaya başladığı an perdeleri sonuna kadar açar ve elimde defter kalem, zihnimde çalan bu vivaldi bestesiyle gökyüzünü izlerim. O anlarda suratımdan gülümseme hiç eksik olmaz. Bedenimin ruhumla bütünleştiğini hissettiğim nadir anlardandır benim için. Hepimizin ruhu olsa da ruh var olduğu bedenle her zaman bir bütün değildir çünkü, bazen elini bırakıp kaybolabilir. Tam da böyle anlarda bir kuş olmanın hayalini hatırlatıyorum kendime. Variation benzeri birçok enstrümantal beste, gökyüzüyle el ele tutuşmuşum gibi hissettiriyor. Böyle bir hisse acıkmak kesinlikle muazzam bir varoluş farkındalığı. Çünkü benim için gökyüzü, kuşların özgür olduğu ve benim onları özgürce izleyebildiğim tek yer. Zamansız gelen ruhsal depremler sonrası bir kuş misali gökyüzünden düşmeye başladığımı hissettiğimde, kendime şu sözü hatırlatırım: "Yere çakılana kadar kanatlarımın olduğuna inanacağım." Ben bu dünyada var olan fani bir bedenim, asıl mücadeleyi veren bilimsel olarak olmasa da daima ruhum, bu yüzden kuşlara böylesine imreniyor olmak benim için özgürlüğü somutlaştırıyor ve yaşam için devamlı kanat çırpmam gerektiğini hatırlatıyor. Evet kuş olmak bugün aşık olmak. Sadece bugün. Düşler sokağının da bahsettiği gibi; “Bir kuş konsa badi parmağıma, ağlardım bir başıma.” Ne zaman ki parmağıma bir kuş konar, o zaman oturup ağlarım halime. Çünkü o zaman bir aşık benim için aşkla savaşında galip gelmiş demektir. Zincirleri atmış, kafesi kırmış, yuvasına ulaşmış. Gökyüzüne konduğunda yağmur yağmış. Ve dünya özgürlükle yıkanmış. Sadece bugün. Hiçbir zaman aşık olamayacağını düşünen bir kadın olarak ben, dinlediğim bu ezgiler eşliğinde belki sadece bugüne mahsus aşkın en büyük hayalimle bir ruh ve beden gibi bütün olduğunu hissediyorum yüreğimdeki en derin tutkuyla. Belki kuş olmak istemek, aşka kavuşmak için verilen bir mücadelenin başlayamayacak olan zaman yolculuğudur. Güneşi görmek ama dokunamamak gibi düşünebiliriz. Hiç aşık olmadığını düşünen, aşkla savaşını yenmiş veya yenmek üzere olan sizler, evet evet sizler, umarım her birinizin dünyası, elini tutabilmek için mücadele verdiği ve en sonunda parmağına konarak kanat çırpabildiği gökyüzünün yağmurları eşliğinde özgürlükle yıkanır. Sadece bugüne mahsus. Sevgili kendim, bol Vivaldi’li ve aşk dolu bir gün geçirmen dileğiyle, sadece bugüne mahsus. Yarın da, ve ondan sonraki gün de, haftalarca ve aylarca fakat sadece bugüne mahsus (:
··
205 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.