Güneşle ay her döngüde ışıklarını birbirine iliştirip gözden kaybolduğunda ufukta belirinceye dek, seni düşünürüm. Bir düşünmeler alır beni iki avucunun arasına, gökyüzüne savurmak üzere titrek ve bir o kadar kırılgan.. Avuçlarının arasına düşer kalbimden bir parça böyle anlarda, güneş bulutların ardına sokuldukça utangaç bir çocuk misali; ay gözlerimin içinde seninle ışıldar. Penceremin pervazı güneş ve ay her kucaklaştığında dirseklerimin ağırlığıyla sarsılır, sana kadar uzatır bedenimi. Günün her saati, şafaktan günbatımına, akşamdan gece yarısına kadar kalbimin kapılarını çalan davetsiz bir misafir olursun. Sadece bugüne mahsus, tekrar ve tekrar.
Kipriklerim ıslak, saat gecenin dördü. Çocukken eğlenerek bindiğim atlı karınca şimdi sadece başımı döndürüyor. Tıngırdatarak zincirlerini, tekerlerini pürüzlü asfaltta sürüyerek getirirdi ihtiyar amca seyyar salıncağı sokağın başına. Binmek için sıra kapmak şöyle dursun, bazen yalnızca ihtiyarın salıncağını görmek bile dudaklarımın kenarlarının kıvrılmasına yeterdi. Sıramı beklerken başı gökte dişleriyle gökyüzünü selamlayan arkadaşlarımın saçlarının rüzgarda salınışının seyrine kapılırdım. Hepimiz mutluyduk o salıncakların tepesinde. Döndükçe tıngırdayan zincir sesleriyle boğuşurdu kahkahalarımız. Bir çocuğun sevincine ortak olmak, yapbozun tam ortasındaki eksik parçanın ta kendisi olmaktı. Kısılan gözlerin berisinde ışıl ışıl parlayan umutlar... Salıncaklar küçüldü artık, ya da uzanıp serpildik sahi. İçimizdeki çocuğun sesi kısıldı. Bu yüzden mi parkların yanından öylece savrulup geçiyor çocukluğumuzun sancısı, gölgemizin ardına utangaç ve sıkılgan sığınarak? Salıncaklar hiç küçülmesin, parklar biçare yalnızlığa gömülmeden, yapbozun parçası olsa çocuklar.. Boş kalmasın salıncaklar. Bir anlığına çocuk olsun tüm dünya, sokağın başında salıncaklı ihtiyarı gözleyen.. Sadece bugüne mahsus. Tekrar ve tekrar.
"Gitsem de her yerde biraz vardır,
Hatırda zamansız bir plak.
Bir otel kapısı, biraz istasyon..
Vardır o seninle birlikte olmak.
°Buluşur çok uzaktan ellerimiz°
Ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak."
Güneşle ay her döngüde ışıklarını birbirine iliştirip gözden kaybolduğunda ufukta belirinceye dek, seni düşünürüm. Bir düşünmeler alır beni iki avucunun arasına, gökyüzüne savurmak üzere titrek ve bir o kadar kırılgan.. Avuçlarının arasına düşer kalbimden bir parça böyle anlarda, güneş bulutların ardına sokuldukça utangaç bir çocuk misali; ay gözlerimin içinde seninle ışıldar. Penceremin pervazı güneş ve ay her kucaklaştığında dirseklerimin ağırlığıyla sarsılır, sana kadar uzatır bedenimi. Günün her saati, şafaktan günbatımına, akşamdan gece yarısına kadar kalbimin kapılarını çalan davetsiz bir misafir olursun. Sonsuza kadar, tekrar ve tekrar.
Özlem. Nedendi yüreğimizde dolanan bu titrek gözyaşları? Yutkunmaya geçit vermeyen bu sıkı düğümler nedendi? Kim içindi, kimler içindi ruhumuzun iç çekişleri? Kahvem soğuyor, ellerim üşüdü.
Hani ilkbahar tatlı tatlı serpilirdi? O halde neden kalbim hala buz gibi. Bana hiç yaz gelmeyecek mi yoksa? Omzuma dokunan eller çekildi, zihnimin kıyısında
"Sevdiğim insanlar bana bir adım geldiğinde ben onlara on adım birden giderim, bu saflığı aşamadım. Ben sevgiye beş yaşındaki çocuğun masumiyeti ile bakıyorum ama içinde bulunduğumuz zaman diliminde buna yer yok sanırım. Olması gereken bu ama insanların hep bir çıkar meselesi var."