Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

3 SAATTE YAZDIĞIM KALEMİMDEN BİR HİKAYE. (yorumlarınızı bekliyorum. :)) (Okumanız beni çok mutlu eder) Elindeki bıçağıyla kendisine doğru koşan adamın ayak sesleri sayesinde üzerinde yattığı buz gibi asfaltın üzerinde gözlerini açan adamın, kendisine doğru koşan adamın gözlerinde gördüğü tek duygu korkunç bir öfke idi. Kendisi nasıl bu hale düşmüştü, neden yerdeydi, neden bayılmıştı? Yoksa bayılmak değil de uyku muydu orada yatmasına sebep olan?  Hiçbir detayı hatırlayamıyordu. Acaba sarhoş muydu? Bu yüzden mi yolun ortasında uyumuştu? Bu mümkün olamazdı çünkü o asla içki içmezdi. Yoksa biri içtiği çaya, suya ilaç mı atmıştı? Bu da pek mümkün gözükmüyordu çünkü bildiği kadarıyla pek düşmanı yoktu kendisinin. O halde neden Soğuk bir Ankara gününde buz gibi bir asfaltın üzerinde yatıyordu? Neden geçmişi hatırlamıyordu ve tüm bunlardan daha önemlisi neden elinde bıçak olan bir adam son hızla kendisine doğru öfke ile koşarak geliyordu?  Acaba koşan adamın ayak sesleri sayesinde uyanma şansını bulamasaydı, uyanma sebebi göğsünde çok büyük bir ağrıya sebep olan kalbine saplanmış bir bıçak darbesi mi olacaktı? Bu sebeple erkenden uyandığı için kendini çok şanslı saydı fakat bu çok kısa sürdü çünkü hâlâ karşısında kendisine doğru koşan ve elinde bıçak bulunduran öfkeli bir adamı görüyordu.  "Ölünce tüm hayatınız film şeridi gibi gözünüzün önünden geçer." sözünü çok iyi biliyordu fakat henüz ölmediği halde kısacık zaman aralığının nasıl bu derece yavaşladığını ve nasıl bu kadar çok detayı bu küçük süre zarfında düşünebildiğini anlayamıyordu. Yoksa hâlâ uykuda mıydı? Bu da mümkün olamazdı çünkü üzerinde yattığı asfaltın soğukluğunu, rüyadaki sahte bir acı olamayacak kadar tüm benliği ile hissedebiliyordu. Bu kadar kısa sürede bu kadar detayı düşünebilmesi mümkün olmamalıydı çünkü kendisine doğru koşan bir adamın onun yanına geleceği ana kadar geçen süre ne kadar uzun olabilirdi ki?  O halde nasıl bu kadar zamanı durmuş gibi hissedebiliyordu? Yoksa ölürken yaşantıların film şeridi gibi gözün önünden geçmesi olayı acaba ölmeden hemen önceki an için de mi geçerliydi? Bunun gerçek olma ihtimalini az sonra gerçekten ölme ihtimaline bağladı. Bu onu daha da korkuttu.  Bir an kendi ellerinde kan olduğunu fark etti. Acaba bıçakla kendisine doğru koşan adamın öfkesinin sebebi kendisinin de ona saldırmış olması mıydı? Bulgulara göre bu gayet mantıklı gözüküyordu ama kendisinin asla kimseye zarar vermeyeceğini biliyordu. Her ne kadar o an geçmişi hatırlayamasa da bu konuda yüzde yüz emindi çünkü "alzheimer hastaları bile asla kendi benliklerini unutmaz ve iyi bir insan ise ona bir sineği bile öldürtemezsin." diye düşündü. O halde elindeki kanın sebebi neydi? Biri ona komplo kurmuş olabilir miydi? En mantıklı görünenin bu olduğunu düşündü. Kendisine doğru koşan adamın kendisine koşma sebebini de bu komploya bağladı. Birinin onun sevdiğine zarar vermiş olduğunu ve onun kanını da kendi ellerine sürmüş olduğunu düşündü bir an. Adamın öfkesinin sebebinin bu olabileceğini düşündü ama hiçbir şeyden de tam olarak emin olamıyordu. Hem kendisine doğru hızla koşan bıçaklı bir adamdan kaynaklanan bir korkusu hem de bu çıkarımın doğru olma ihtimalinden ötürü az sonra gerçekten ölebileceğini hissetme korkusu üzerine artık harekete geçmesi gerektiğini hissetti. Belki ona doğru koşan adama karşı çok savunmasızdı, onda olduğu gibi kendisinde bir silah yoktu, onun gibi ayakta değildi ama yine de ölüme teslim olmaması gerektiğini, en azından bunu denemesi gerektiğini hissetti.  Yaşadığı durumun bir boks maçı olmasını hayal etti çünkü eğer bir boks maçında olsaydı kendisi yerde yatıyorken (neticede maçı kaybetme sonucuna sebep olsa bile) hakemin, ona zarar vermek isteyen diğer insanı durdurmasına sebep olan, oyunu durduran bir el işareti olacaktı fakat burası ne bir ringti ne bir hakem vardı ne de ona zarar vermek isteyen adamın elinde basit bir boks eldiveni... Kendisine doğru bıçakla koşan birine karşı yerde, yeni uyanmış ve silahsız biri olarak saldırganın ona aşırı yaklaşmasını da hesaba katarak karşı koymak için zamanın aşırı azaldığının ama yine de yerde onu boğazından kesmeye gelen adama karşı bir büyükbaş hayvan gibi hareketsiz kalmaması gerektiğinin farkındaydı ve karşı koyamasa bile en azından ayakta ölmeyi yerde yatarak ölmeye tercih etmesi gerektiğini hissediyordu. İnsanı hayvandan ayıranın da bu olması gerektiğini, ölürken bile onurlu bir şekilde ölmek gerektiğini düşündü. Adam artık ona çok yaklaşmıştı. Yattığı yerde burnuna çok ağır ve kötü bir koku geldiğini hissetti. Bu kokunun, belki de az sonra gelecek olan ölümün kokusu olduğunu düşündü. O an parmaklarının arasında bir şekerleme paketi tutan bir çocuğun, kendisine yine o parmakları ile "Kaç." dercesine işarette bulunduğunu gördü. "Bazen en büyük gerçekleri çocuklardan duymayana kadar aklımız başımıza gelmez." diye düşünerek artık hiç düşünmeden hareket etmesi gerektiğini düşünürken adam ile arasında sadece üç beş adım kalmıştı. Adam artık neredeyse ona doğru eğilecekti. Can havliyle ellerini koyduğu yerden destek alarak diklenmeye çalıştığı anda yeniden her yer simsiyah oldu.  Acaba detayları fazlaca düşünmekten kalkıp direnmek için çok mu geç kalmıştı? Acaba adam bıçağı çoktan saplamıştı da acı çekmeye bile fırsatı olmadan bayılmış ve ölmek mi üzereydi? Bilincinin açık olduğundan bile emin değildi? Emin olması için bir şeyler düşündüğünün farkında olması gerekiyordu ama o kadar silik şeyler düşünüyordu ki o an bir şeyler düşündüğünden bile emin değildi. Belki de ölüm zaten böyle bir şeyle başlıyordu. Belki ölmeden önceki 3-5 saniyesini yaşıyordu. Bu kez film şeridi gerçekten gözünün önünden geçiyordu ama ekrandaki karıncalanma her geçen saniye daha da artıyordu. Artık karıncalanmalardan şeridi göremez oldu. Normalde herkes ona çok keskin görüşlü olduğu için "Şahin gözlü." derdi fakat artık o şeridi şahin gözleri ile bile neredeyse hiç göremiyordu. Bu ölüme gitmeden önceki son silik görüntüler olmalıydı. Ağlamak istedi ama o da olmuyordu çünkü ruhuyla beraber bedeni de ölüyordu ve bu sebeple bedeni buna izin vermiyordu. Ufukta kaybolan bir gemi gibi gittikçe siliniyordu hayattan. Bir yerden sonra geminin bacasının bile artık görünmediği gibi o da hayattan tamamen koptuğunu hissetti. Artık hiçlikteydi. Hissetmeyi bile hissedemiyordu artık. Bir anda yeniden gözlerini açtı. Elinde bıçakla ona doğru koşan adam hâlâ ona eğilmeye devam ediyordu. Elini onun tam boğazına uzattığı anda adam yeniden çırpınmaya başladı, bu artık kesin son olmalıydı. Bıçak boğazına battığı an öleceğini biliyordu çünkü adamın eli tam boğazına gelmek üzereydi fakat bir an adamın ellerinde bıçak olmadığını gördü, yere düşürdüğünü, geri alması için çok az zamanı kaldığını düşündü fakat adam bıçağı almak için yere falan eğilmiyordu. Adamın bıçakla öldürmeye cesaret edemeyip kendisini boğarak öldürmeye çalışacağını anladı. Çırpındıkça çırpınıyordu fakat karşısındaki adam onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Kendisi boğularak öldürülürken katilin, kendisinin bağırmasını istemediği için sakin kalmasını istediğini düşündü fakat sesini duyurmalıydı, bu sebeple çığlıklar atmaya başladı ama adam ne susturmak için boğuyordu ne de öldürmek için... Bir an onun bir korkak olduğunu düşündü. Biraz olsun rahatlamıştı, bu küçücük rahatlıkla adamın yüzüne iyice bakma fırsatı buldu. Adamda artık o öfke yoktu. Acaba bir insanı öldüremeyeceğini anladığı için mi böyle olmuştu? Bunun cevabını bulamadı ama artık emin olduğu tek bir şey vardı ki adam onu artık öldürmek istemiyordu. Bir an başının çok ağrıdığını hissetti. O an artık üşümediğini de fark etti. Asfaltın üzerinde olmadığına da adı gibi emindi artık. Bu sırada kendi çığlık seslerinden dolayı yanına gelmekte olduklarından emin olduğu bazı insanların kendisine giderek yaklaşan ayak seslerini giderek azalan mesafeden dolayı her saniye daha yüksek bir sesle duymaya başlıyordu. Tüm bunları düşünürken bir anda açıldığını görünce varlığının farkına o an vardığı bir kapıdan beyaz önlüklü, yeni boyandığı belli olan simsiyah saçlı, 60-65 yaşlarında orta boylu bir adamın kendisine gülümseyerek "Günaydın." dediğini duydu. Karşısındaki adamın bir doktor olduğunu anlaması hiç zor olmadı. Çok şaşırmıştı. Nerede olduğunu yeni yeni anlamaya başlıyordu.  Doktorun "Günaydın" demesinin ardından karşı duvarda duran saate baktığında sabah olmadığını anladı fakat doktorun ona neden günaydın dediğini o an anladı. Asfaltın üzerinde ikinci kez bayıldıktan sonra uzun süredir bilincinin kapalı olduğunu ve henüz uyandığını o an anladı. O bunları düşünürken doktor "Umarım daha iyisinizdir. Nasıl hissediyorsunuz?" diyerek yeniden söze atıldı. Bunu duyduktan sonra tüm algılarını kapattı ve yeniden derin düşüncelere daldı. Şimdi her şeyi daha iyi anlıyordu. Adeta bir puzzle parçalarını birleştirir gibi her şeyi birleştirmeye başladı. Bir an yeniden artık bıçaksız bir şekilde kendi boğazına doğru elini uzatan adama doğru baktı ve kendi üzerindeki örtüyü de görünce onun sadece kendi üstünü örtmek için elini uzattığını anladı ve öldürülme korkusundan ve bunun şokundan da artık kurtulduğu için karşısındaki kişinin kim olduğunu da hatırlamaya başladı. O 20 yıllık arkadaşı Mehmet idi. Artık olayları daha net hatırlamaya başlıyordu.  Doktor hâlâ bir cevap bekliyordu ama o derin düşüncelerde dolaşmaya devam ediyordu. Elindeki kanların yerinde durduğunu gördü. Kanların sebebini o an daha iyi anladı çünkü o kanlar bir insana değil, birkaç saat önce kesmeye çalıştıkları kurbana aitti. Baş ağrısının sebebini şimdi daha iyi anlıyordu. Ellerinden kaçan kurbanın ona çok sert bir darbe vurduğunu ve onu sert bir şekilde yere devirdiğini hatırladı. O esnada her şeyi iyice anlamaya başladı. Elindeki kan bir başka insana ait değildi, ne bir insana zarar vermişti ne de ona bir komplo kurulmuştu.  Kendisine doğru büyük bir öfke ve bıçakla koşan adamın aslında kendisi için değil, onu az önce büyük bir darbeyle yere düşüren hayvan için koştuğunu da anlamaya başladı. Zaten yirmi yıllık arkadaşı Mehmet neden onu öldürmek isteyebilirdi ki? Bu kadar şok yaşamak ve şimdi de olayları jet hızıyla hatırlamak ona çok ağır gelmişti, adeta dehşete kapılmıştı, bu kadar şey nasıl 1 güne sığmayı başarabilmişti? Fakat taşlar yerine oturmaya başladıkça derin bir rahatlama da hissediyordu. Mehmet ona doğru bıçakla koşarken düşündüğü onca şeyi hatırladı ve hiçbir detayın tesadüf olmadığını anladı. O an yerde yatmasının sebebini anlamlandırmaya çalışırken içki içmeyen biri olduğunu düşünmesi çok alakasız değildi, o daima dini kurallara uyardı. Dolayısıyla kurban kesmesi de yine bununla alakalıydı.  Öte yandan asfaltın üzerinde, ona koşan adama karşı hareketsiz kalmayıp direnmeyi düşünürken "Bir büyükbaş hayvan gibi ölüme teslim olmamalıyım." diye düşünmesinin sebebinin de yine bayılmadan hemen önce kurban kesmeye çalışması olduğunu anladı. Ayrıca yerde yatarken burnuna gelen o ağır kokunun da onu henüz devirmiş olan hayvandan geldiğini anladı o an.  Hatta ona elinde şekerleme paketi tutarak "Kaç." diye işaret eden çocuğun aslında bıçaklı adamdan dolayı değil, onu yere deviren hayvandan dolayı öyle dediğini şimdi çok daha iyi anlıyordu. Hatta onun neden şeker yediğini ve o şekerin sıradan bir günde yenilen bir şeker olmadığını, bir bayram şekeri olduğunu da anlıyordu.  "Hiçbir şey tesadüf değildi." diye sayıkladı farkında olmadan. Dakikalardır "Nasıl hissediyorsunuz?" sorusuna cevap bekleyen ve hastasını şaşkınlıkla izleyen doktor cevap olarak "Hiçbir şey tesadüf değildi." sözünü duyunca hastanın akıl sağlığının yerinden gitmiş olabileceğinden endişelendi ve artık izlemeye ve cevap beklemeye dayanamayıp tekrardan söze atıldı: "Beyefendi beni duyabiliyor musunuz? Beni görebiliyor musunuz?" Bütün olayı bir dedektif edasıyla çözüp tüm tehlikeden, korkulardan arınmanın haklı mutluluğunu yaşayan adam çok uzun bir süre sonra ilk defa gülerek, cevap verdi: "Hem de bir şahin gibi."
Memoli
Memoli
05.02.2022 03:36
·
216 görüntüleme
Ecem okurunun profil resmi
Bu kadar kısa sürede...Emeğinize sağlık hep yazmaya devam etmenizi öneririm. Sanat ve sevgi ile kalın🌸
Memoli okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim. İlk yorum sizden geldi. Bunun için de ayrı teşekkür ederim. Bu kadar uzun süreceğini sanmıyordum ama önce kısa yazacaktım sonra yazdıkça yazasım, detay ekledikçe ekleyesim geldi. Böyle bir şey çıktı ortaya :)
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.