“Ey seni müthiş adam! Bakmaya yarayan gözlerin olmasına rağmen,
görmüyorsun; duymaya yarayan kulakların olmasına rağmen,
duyduklarını hatırlamıyorsun. Cyrus’un ölümünden sonra, kral, o
olaydan dolayı kendisiyle övünerek diktatör bir tavırla adamlarını
yollayıp silahlarımızı teslim etmemizi istediğinde, sen de bizimle
buradaydın. Biz silahları bırakmak yerine, onları kuşanıp kralın hemen
yanında ordugahımızı kurduk ve tavrının hemen değiştiğini
gördük. Onun ne yaptığını söylemek çok zor, aklını kaybetmiş durumdaydı,
şaşkına dönmüştü. Bunun üzerine bize elçiler gönderip
ateşkes için yalvardı ve ateşkesi sağlayana kadar bize erzak temin
etti. Bir de tam tersini düşünürsek, tam da senin düşündüğün gibi
davranarak generallerimiz ve kaptanlarımız ateşkese güvenip silahsız
bir vaziyette onlarla görüşmeye gittiler, başlarına ne geldi? Yenilmiş,
kalleşçe kandırılmış, aşağılanmış, zavallı ruhlar haline dönüştüler.
Bu ruhlar ölemezler bile ki öyle sanıyorum ölüm arzuladıkları
tek şeydi. Şimdi bunların hepsine şahit olan sen, kendini savunmaktan
bahsetmenin anlamsız olduğunu nasıl söylersin? Bizden tekrar
gidip ikna için uğraşmamızı nasıl istersin? Bana göre baylar, bu adamın
bizimle aynı rütbede olmasına izin vermemeliyiz. Onu kaptanlığından
mahrum etmeliyiz ve sırtına yük yükleyip ona bu şekilde
muamele etmeliyiz. Bu adam bir Yunan olarak, bu tavrıyla kendi
memleketinin ve bütün Yunanistan’ın yüz karasıdır.”