Şehirler birbirinden ortalama on mil uzaktaydı. Kimisi biraz
daha yakın, kimisi biraz daha uzak fakat ülke o kadar yüksek ve o
kadar derin çatlaklarla yarılmıştı ki bir şehirden diğerine bağırmak
istediklerinde, çığlıkları diğer şehirden duyulabiliyordu. İlerlemeleri
sırasında, kendilerine dost olan bir halkla karşılaştıklarında, bu
halk onlara zengin sınıflara ait olan, olabildiğince beyazlaşana kadar kaynatılan cevizlerle beslenmiş, etine dolgun, narin ve neredeyse
boylarıyla enleri eşit olan, sırtları ve göğüsleri rengarenk ve çeşit çeşit
çiçek desenleriyle dövmelenmiş tombul çocuklar göstererek Yunanları
eğlendiriyorlardı. Yunan ordusundaki kadınların peşine düşüyor
ve gün ışığında uluorta onlarla sevişmek istiyorlardı çünkü bu
onların geleneğiydi. Kadın erkek tüm halk beyaz tenliydi.
Bu halkın tüm sefer boyunca gördükleri en barbar ve en garip
insanlar oldukları ve Yunan geleneklerinden çok uzak oldukları konusunda
hem fikirdiler. Diğer insanların yalnızken yapmayı tercih
ettikleri şeylerin aynısını kalabalıkta yapıyorlardı ve buna karşın,
yalnız olduklarında da diğer insanların toplum içinde davrandıkları
gibi davranıyorlardı. Kendi kendilerine konuşuyor ve kendi kendilerine
gülüyorlardı, hareketsiz kalıyor ve daha sonra nerede olurlarsa
olsunlar, herhangi bir ritim ya da mantık olmadan, tek işleri
dünyanın geri kalanına gösteri yapmakmış gibi aniden ayaklanıp
dans ediyor, aptalca hareketler yapıyorlardı.