Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

320 syf.
·
Puan vermedi
Yaşanmışlıklardan Yaşanacak Hayallere
İnsan, bana dokunmayan yılan bin yaşasın deyip zarar görmeme isteğinden bahsetmenin yanında, belki de özünde, yılanın uzun olan ömrüyle çoğalacak olan haberi de arzu eder. Sonuçta yılan ölsün denmemiş değil mi? Yılan olsun ve birilerine dokunsun. Dokunduklarından sesler gelsin ve biz diğerleri konuşalım. Konuşmasak da konuşulanları dinleyelim. Üstüne bire bin katıp anlatılırsa tadından yenmez. Ama maazallah gıybet kötüdür. Hadi biraz yaşanmışlıklardan bahsedelim. Uzak olmayan diyarların birinde kitap sevgisinin filizlenmesi lisenin son yıllarına tekabül eden genç bir çocuk varmış. Boğaza nazır olan okulu eskinin haremi, sonranın kız, daha sonranın ise Anadolu lisesiymiş. Tahsil zamanı boyunca çeşitli olaylar vuku bulmuş okulda. Bahçe kıyısına Boğaz Köprüsü’nden atlayan birinin cesedi vurmuş, devlet büyüklerinin gelmesiyle cadde kapandığından okul tatil edilmiş, yanında bulunan beş yıldızlı otele gelen İspanya milli takımının topçularını görmek adına talebeler birbirini ezmiş ve dahası… Genç çocuk eskinin haremi şimdinin okulu olan yere gelinceye kadar okuyan birinden ziyade araştıran biriymiş. Yani önünde varsa ansiklopedi olurmuş. Onlarca ciltlerden müteşekkil Meydan Larousse ve Temel Britanicca sayfalarının her birinde parmak izini arayan bulurmuş. Neden bunca karıştırdın sayfaları diye soranlaraysa isim-şehir oyununda hayvan bölümüne kimsenin bilmediği hayvanları yazmak için diye cevap vermiş. Edebiyat merakının filizlenmesiyse kırtasiyeden tek tük aldığı polisiye kitaplarla başlamış. Dan Brown kitaplarıyla merhaba diyen bu başlangıç günbegün gelişip kitap muhabbetine evrileceğini bilememiş genç çocuk. Bilse belki daha erkenden başlardı ama bilmemek bazen iyidir. Hem mukadderat var, önüne geçilmez. İki üç haftada bir nihayete erdirdiği polisiye kitaplarla bile sınıfın çok okuyan kişilerinden olmuş genç. Hatta öyle ki bazı arkadaşları lise yıllığında dahi bundan bahsetmiş. Bir film, iki kitap, üç ise Olips şeker. Açıkçası o zamanlar o da kendini çok okuyor addediyormuş. Etrafta okuyan hiç yok ya, bir olan çoktur. Mantık fena değil. Bir gün aile dostlarından yirmiye yakın kitap hediye gelmiş kendisine. İp de burada kopmuş. İrili ufaklı kitapları üst üste dizdiğinde ruhunda oluşan haz ve şevki hiçbir zaman tarif edememiş. Tuğla cinsinden olan ciltli kitaptan başlayıp döne döne okumuş hemen hepsini. Okudukça filizi büyümüş, dallanmış budaklanmış. Artık gazete eklerinde ve hatta birinde voleyi vuracağı çekilişlerde bile kitap kovalar olmuş. Sokağın başındaki kitapçıya girip raflarında gözlerini gezdirmek dahi heyecanlanmasına yetmiş. Kitaplar, yazarlar, tavsiyeler, listeler, incelemeler, kapaklar, fiyatlar… Bu günlerin arasında lise edebiyat öğretmeninden kitap tavsiyesi istemiş. En son ne zaman kendisine okumak için kitap sual eden öğrencisi olduğunu düşünen öğretmen şaşırıp birkaç saniye alık alık bakmış çocuğun suratına. Bu alıklığın akabinde cevap olarak gururla İhsan Oktay Anar diye bir yazarın olduğunu ve onun Puslu Kıtalar Atlası nam kitabını okuyabileceğini söylemiş. Genç çocuk Anar’ı ilk kez orada duymuş, öğretmenine teşekkür etmiş ama gel gelelim kitabı almamış. Bilmeden birinin mutluluğuna yol açmış sadece. Zaman geçmiş. Genç çocuk, darbe sonucu idam edilecek olan seçilmiş başbakanın kurduğu üniversitenin mühendislik fakültesini kazanmış. Bilememek yine yakasındaymış. İnsan oldukça inşaat olacak düsturuyla yaptığı tercihten daha sonrasında pişmanlık çekeceğini, yer yer kafasını duvarlara vuracağını bilememiş. Fakat olmuş olana çare yok. Sayıların, hesapların, türevlerin, betonların, çeliklerin, statiklerin, dinamiklerin ve elbette dillere destan mukavemetlerin arasında artan kelime alakadarlığıyla kitap kültürü gelişmiş ve bir siparişte Puslu Kıtalar Atlası’nı nihayet almış. Kültürü geliştiği için değil kader olduğu için almış. Biraz merak biraz da tedirginlikle kapağını açtığı kitabın içine girmesi biraz zaman alsa da rüyalar, düşler, hayaller, masallar, efsaneler ve rivayetler onu zevkten dört köşe etmiş. İçindeki burukluksa simaen yabancı gelmeyen insanları nereden tanıdığını bilememenin verdiği garipliğin benzerini kitaptaki kelimeleri okuyunca yaşamasından ileri gelmiş. Okuyor, sorun yok. Bir yerden çıkaracağım diyor ama olmuyor. Kelimelerle arasını açanlara veyl etmiş içten içe. Yine o yıllarda önüne aynı kitabın çizgi romanı için hazırlanmış videosu düşmüş. Çizimlere eşlik eden müzikle sarhoş olup tekrar tekrar izlemiş aynı sahneleri. Müthiş bir sahip olma isteği duyuş lakin nasibi değilmiş. Hediye eden olur diye sosyal medya hesabından esprili bir şekilde paylaşımda bulunmuş ama kimse oralı olmamış. Duasının uzun yıllar sonra vuku bulacağını elbette bilememiş. Yakın bir zaman önce eskinin haremi, sonranın lisesi olan o mezkur tahsil yerinden arkadaşlarından biri ona bu çizgili romanı hediye etmiş. Dünyalar onundur artık. Çünkü kitabın baskısı uzun süredir mevcut değilmiş ve kendilerine sahaf diyen zalim ikinci el kitap satıcıları fırsat bu fırsat deyu dehşetül vahşet fiyatlar biçiyormuş kitaba. O kadar para da etmez yani bu kitap düşüncesinde olduğundan elini uzatmamış hiçbir vakit. İmdadına arkadaşı yetişmiş ve evet, kesinlikle dünyalar onun olmuş. Hayal dünyaları… Çünkü dünyaya şahitlik edecek olan Bünyamin’in maceralarına tanıklık edecektir. Çünkü uyuyamadığından ötürü rüya nedir bilmeyen ve Efrasiyab efsanesine dönüşmek arzusunda olan haylaz afacan Alibaz’ın hayalcisidir. Çünkü papaz olmak adına yola çıkıp azimli bir lağımcı olan Vardepet’in tünel deliğinden gördüğü ejderhayı görünce korkacaktır. Çünkü içki müptelası olması hasebiyle Venedik katipliğinden kovulan Kubelik ile sarayın dehlizlerinde ceset arayacaktır. Çünkü öldü diye bırakılan maymun Müşteri’yle yan kesicilik yapacaktır. Çünkü dertlinin göğe kaldırdığı elleriyle etrafa şimşekler salacaktır. Çünkü çünküleri bitemeyecektir. İşte o genç çocuk her şey nihayete erip insanların güneş battı dedikleri fakat alt tarafı dünyanın döngüsü sonucunda karanlığa düştükleri o sessiz vakitte oturduğu masasının başında okuduğu kitap hakkında inceleme değil de bir hikaye yazmış. Yaşanması yaşanmaması kadar muhtemel olan bu hikayenin okuyanlarında gerçekten ne gibi bir tesir oluşturacağını ise hiçbir zaman bilemeyecektir. O, yapabileceği yegane şeyi yapıp kitabın da işaret ettiği gibi hayal edecektir. Çünkü bilmemek bazen iyidir. Çünkü bir zaviyeden bilmemek hayal kurmanın ilk basamağıdır. --- İlban Ertem’e beş yıllık emekleri adına teşekkür, İhsan Oktay Anar’a ömür dolu hayalleri adına teşekkür…
Puslu Kıtalar Atlası (Çizgi Roman)
Puslu Kıtalar Atlası (Çizgi Roman)İhsan Oktay Anar · İletişim Yayıncılık · 20151,307 okunma
··
1.845 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.