Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

96 syf.
7/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Yanlış bir Ahlak Anlayışı!
Kitap altı hikayeden oluşmakta. Verdiğim puanlarıyla birlikte hikayeler: İnsan Neyle Yaşar 9/10 Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zapt Edemez 5/10 Mum 3/10 Kızlar Büyüklerden Akıllıymış 6/10 İnsana Çok Toprak Gerekir mi 7/10 İlyas 7.5/10 İlk üç hikayesi Hristiyan kıssaları olmuş. Hikayelerden önce İncil'den ayetler yazılmış ve daha sonra bu ayetleri destekleyici ve anlaşılmasını kolaylaştırıcı hikayeler yazılmış. Bu hikayelerin bizim toplumumuzun yapısına genel itibariyle hiç uymadığını düşünüyorum. Ömer Seyfettin'in kitaplarının Türk ve İslam toplumu için bu kitaptan çok daha önemli ve faydalı olduğunu ve bu kitabın sadece alafrangalık ve popülerliken dolayı bu kadar sevildiğini düşünüyorum. Okuyan bazı kimseler zaten kitabı anlamamış görünüyor. Gelelim hikaye hikaye incelemeye İnsan Neyle Yaşar İlk hikaye olan “İnsan Neyle Yaşar” konusu itibariyle de ahlak anlayışıyla da oldukça güzel. Kitap sevginin insan için önemini ve hayatımızdaki belirsizliği bize bir Hristiyan hikayesiyle güzel bir şekilde anlatmış. Tabii yazar Tanrı'nın sevgi olduğunu birçok kez tekerrür etmiş. “Adam bir yılın hesabını yapıyor, oysa akşama kalmadan öleceğini bilmiyor” çıkarımı doğru olmakla birlikte eksiktir. Hadisle de sabittir ki hiç ölmeyecekmiş gibi dünya hayatı için, yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalışmak gerekir. Dünyadan el etek çekmek de doğru değildir. Yine de hristiyan hikayesi olduğunu varsayarsak da sevgiyi ve dayanışmayı insanın ruhuna dokunacak şekilde anlatmasından dolayı 9/10 verdim. Ah bir de unutmamak gerek “Emek ucuz, ekmek pahalıydı” sözünü söylüyor yazar ama burada fakirlik edebiyatı yapıyor. Yazar paranın önemsiz bir meta olduğunu asıl önemli olanın sevgi olduğunu vurguluyor. Okuyucular da bunu yazarın düşüncesinden saptırıp siyasi eleştiri olarak paylaşıyor. Daha önce de alıntılardan farklı bir anlam çıkacak kadar sözlerin kırpıldığını gördüm. Acaba bunu yapmak ne kadar doğru? Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zapt Edemez Ve Mum Ama bu hikayelerdeki ahlak anlayışını hiç sevemedim. İlk hikayede her ne kadar güzel mesajlar olsa da bu hikayeleri ana fikirleri itibariyle sevemedim. İki dost olan komşu ailenin birbirlerine düşman kesilmesini konu ediniyor. Yazar da ana karakterin babası üzerinden zulme uğrasan da sesini çıkarma diyor. Komşuluğu, ara buluculuğu, bazı hataları görmezden gelmeyi, empatiyi, doğru sözlülüğü teşvik ettiği için güzel bir yanı olsa da ana konunun zulme karşılık verilmesinin yanlış olması ve yazarın kötülüğün her zaman iki taraflı olduğunu savunmasından dolayı ne yazık ki bu hikayeyi çok fazla sevemedim. İnsan sırf sadist olduğu için bile başkalarına zarar verebilir. Mum hikayesi ise zalim bir derebey kahyasının halka zulmünü ve halkın tutumunu konu ediniyor. Yazar da bu duruma karşı ne yapılması gerektiğini anlatıyor. Ne yapılması gerek önce bir tahmin edin. Evet söylüyorum, hiçbir şey! Evet yanlış duymadınız gaddar bir yöneticiye karşı yapılacak tek şey hiçbir şey yapmamakmış. Doğrusu buymuş. Bu iki hikayeden yola çıkarak birisi beni otuz altı yerimden bıçaklasa ve tüm malımı da çalsa hiçbir şey yapmayıp teslimiyet göstermem gerekiyor. Zaten Hristiyanlıkta en sevmediğim şeylerden birisi “Sağ yanağına biri tokat atarsa ona sol yanağı çevir.” düsturudur. Zaten Hristiyanların bu ayete uyduklarını da düşünmüyorum. Bu sadece zalim yöneticilerin tahtlarını sağlamlaştırır ve ortada herhangi bir caydırıcılık olmadığından binbir ahlaksız insana emellerini gerçekleştirme fırsatı verir. Bizde ise zâlime merhamet mazlûma zulümdür. Yine İslam'da da önce ara düzeltme vardır ama haksızlığa uğrayan varsa da adalet yerine getirilir. Yüce Allah ayeti kerimede şöyle buyuruyor: "Eğer müminlerden iki grup birbiriyle kavgaya tutuşursa hemen aralarını düzeltin; ikisinden biri diğerinin hakkına tecavüz etmiş olursa -Allah"ın emrine geri dönünceye kadar- haksızlığa sapanlara karşı savaşın; dönerlerse aralarındaki anlaşmazlığı adaletle çözüme bağlayın ve herkese hakkını verin. Allah hakkı yerine getirenleri sever. / Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin, Allah"a itaatsizlikten sakının ki rahmetine mazhar olasınız." (Hucurat: 49/9-10) Türk toplumunda da zalim yöneticiye hiç boyun eğilmemiş, tokat atan kişiye diğer yanak çevrilmemiştir. Göktürk Kağanlığının Cücenler ile savaşı bile buna bariz bir örnektir. Yani ne İslam'da ne de Türlerde zulme baş eğme anlayışı vardır. Zulme susmanın hiçbir mantığı da yoktur. Kızlar Büyüklerden Akıllıymış Hikayenin kısa olmasından ve çok da gerekli bulmadığımdan dolayı es geçiyorum. İnsana Çok Toprak Gerekir Mi Yazar bu sefer de fakir Pahom adlı bir çiftçinin zengin olması üzerinden insanın ne kadar aç gözlü olduğunu anlatmış. Pahom başta bir toprak parçası isterken toprak elde ettikten sonra hep daha fazlasını isteyip aç gözlülük etmekte, huzuru bulamamakta dahası başına belalar almaktadır. Sonunda insana bir mezar kadar toprak parçası yetiyor. “Ömür dediğin nedir ki Mezara pul mu kalır” İdil Nehrinin ötesindeki ve Başkurdistan'daki Ruslaştırma politikalarının esere yansıması dikkatimi çeken bir unsur oldu. Hikayedeki Rus bir tüccarın verimli toprakları ucuz satmasından dolayı Başkurt Türkülerinden “koyun gibi saf bir halk” diye bahsetmesi gerçekten içler acısı. Ne yazık ki durum gerçekten buydu. Türkistan'daki bu korkunç durum karşısında Mir Yakub Dulatoğlu da bir şiirle durumun ehemmiyetini dile getirmişti. ileri gelen kişiler, şuna dikkat edin. Onlar diyor ki “Demir tavında dövülür" bu atasözünü takip etmekle, Gelecek nesillerin gözyaşları için büyük sorumluluk alıyorsunuz Ah, sevgili vatanım, tamamıyla Rus göçmenlerinin eline geçtin! Biz (Rus) vatandaşlığını topraklarımızı vermeden kabul etmiştik. Biz adaletin gölgesi altında yaşamayı ümit etmiştik. Şayet biz son topraklarımızı da verirsek hayvanlarımızı kumlar üzerinde otlatmak mecburiyetinde kalacağız. Onlar seni topraklarından atıp oralara Rusları yerleştirdi. Sana sadece ziraatle elverişsiz tuzlu göller ve susuz topraklar kaldı... Kazaklar! Kazak kavminin oluşmasından bu yana yaşadığın topraklar şimdi nerededir? İlyas Bu kısa hikaye zengin bir Başkurt ailesinin yoksulluğa düşmesini ve huzuru neyden bulduğunu anlatıyor. Bu çift aile birliğini bozan zamanlarını tamamen gasbeden zenginliklerinden fakirlik sayesinde kurtulup birbirleriyle zaman geçirmek için, dua etmek için vakit buluyor ve hikayede bunların önemine değiniyorlar. Yine yazar tarafından fakirlik güzellemesi yapılıyor. Yazarın asıl amacı fakirlik güzellemesi olmayabilir belki ama aç gözlülüğün doğru olmadığı gibi fakirliği övmek de doğru değildir. İkisi de insanı felakete sürükleyebilir. Hz. Ali'nin öğrencisi Ebu Zer (ra) şöyle demektedir: “Evin bir kapısından fakirlik girdi mi diğer kapısından çıkan din olur.” En büyük tezat zaten her zaman zenginlerin fakirlik güzellemesi yapmasıdır. Sonuç olarak Tolstoy'un ahlak anlayışı bize göre sınıfta kalmıştır. Merak eden varsa diye Başkurtlar kimdir? Başkurtlar günümüzde Rusya'da Başkurdistan Özerk Cumhuriyeti'nde yaşayan Müslüman Türk halkıdırlar. Önemli bir Türk büyüğü olan Prof. Dr. Zeki Velidi Togan da bir Başkurt Türküdür. Başkurdistan'ın başkenti Ufa'dır. Cami mimarileri çok güzeldir. Dillerimiz aynı olduğundan dolayı tam olmasa da Başkurtça konuşmaları genel olarak anlamak mümkündür. Örneğin: youtu.be/AeC7CbayrYg Başkurt müziklerine değinmeden edemeyeceğim. Başkurtlar Genelde kuray, dombra, kıl kopuz, şan kopuz, jetigen gibi geleneksel Türk enstrümanları kullanırlar ve bazen müziklerinde kargyra gırtlak ezgisi de yaparlar. Başkurt müziklerini internet ortamında bulması pek kolay olmamakla birlikte oldukça iç ferahlatıcı ve güzeldir. Bazıları ise hem ferahlatıcı hem de çoşturucudur :) Başkurt müziğine iki farklı örnek olarak: youtu.be/y52WHrAE5Io open.spotify.com/track/4fYGeqrzK... Başkurdistan hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler için belgesel: youtu.be
İnsan Neyle Yaşar?
İnsan Neyle Yaşar?Lev Tolstoy · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2019190,8bin okunma
·
340 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.