Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Fatiha suresi 6.ayet 2. bölüm
اَلْحَمْدُ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِهِ وَاَصْحَابِهِ اَجْمَعِينَ صَلُّوا عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ صَلُّوا عَلَى طَبِيبِ قُلُوبِنَا مُحَمَّدٍ صَلُّوا عَلَى شَفِيعِ ذُنُوبِنَا مُحَمَّدٍ رَبِّ اشْرَحْ لِى صَدْرِى وَيَسِّرْ لِى اَمْرِى وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِى يَفْقَهُوا قَوْلِى سُبْحَانَكَ لَاعِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ سُبْحَانَكَ لاَ فَهْمَ لَنَا اِلاَّ مَا فَهَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْجَوَ ادُ الْكَرِيمُ الفاتحة أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْۙ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّٓالّ۪ينَ 14 Recep 1443 6. Ayet... Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanların veya sapıkların değil, (diyanet meali) (Bize bu yol üzerinde iken, nimetlerini tamamla... Gazap üzerlerine hak olanlardan gayr-ı tut ve dalalet den de). Gazab ve dalalet kavramlarını, bizler bu güne kadar, Yahudiler ve Hristiyanlar olarak okumuş idik. Ancak bu kavram bize de, bu musibetler ve belalar dan, bizlerin de uzak durabilmesi adına, bir rehberlik yapıyor, çünkü gazab ve dalalet'in ne şekilde olacağını bizlere bildiriyor, yine merhametinden, ALLAH azze ve celle... Bundan önceki yazımızda yani,13 Recep 1443'te, nimet konusunda tekrar yazacağız demiş idik. Nimet ve hidayet konularını burada bize gazap ve dalalet'in (hafazanALLAH) sebebi olmaması adına, top yekün bir bakış ile anlatmaya çalışacağız, inşâALLAH'u RAHMAN... Buraya kadar tüm ayetleri kendi içinde birer birer anlatmaya çalıştık, ancak sadece kısa bir şekilde temel değerlerin üzerinden geçerek ifade ettik. Son iki ayet'in, bir birlerin den (لا / LamElif) ile ayrıldığını, dolayısıyla hepsinin top yekün bir anlam ifade ediyor olması gerektiğinden, bu şekilde ifade etmeye, gayret edilmelidir. Hidayete ulaşabilmek ne demek kısaca ifade etmiştik, nimet kavramının da üzerinde, çok durmadan incelemiştik. Buraya kadar bildiklerimiz farklı bir açı, bundan sonrası farklı bir açı oluşturmalıdır, zihinlerde. Hidayete erdirilmiş kişinin, yaşamın içinde ne yapması gerektiğini, bu kavramı idrak için, bu kavramın hayati unsurların dan bahs etmiştik. Ancak bu bölümde, hidayet edilen kişinin, hidayete erdik den sonra, mutlak suret ile İslami yaşamı tatbik edebilmesi için, ilim tahsili yapması gerektiğini, işte tam bu noktada nimet'den kasd'ın, ilim olduğunu anlamamız gerekmektedir, çünkü bundan sonraki kavramlar ancak bu bakış açısı ile idrak edilebilirler. İlim tahsil etmemiş kişi; kovulmuşun yada nefs-i'nin kendisine emirlerini bilmiyor ve idrak edemiyor olmasından dolayı çok daha kolay tuzaklara düşebilir. İlim sayesinde bunları ayırt edebilme yetisi ona bahş edilir, ve yaşama olasılığı olduğu günahın sebebinin, kovulmuştan mı (iblis), yoksa nefs'in den mi, olduğunun farkına varır, bunu biliyor olması çok önemli bir unsurdur. Çünkü nefs insanı bir günaha yada cürüm işlemeye sürükler, kovulmuş ise kişiyi, günah yada cürüm işlemekle bırakmayıp, küfr'ün kapısına kadar getirip, küfr işletip, mutlak bir zafer almadan, yada şirk tuzağına düşürmeden asla bırakmaz, kişiler farkında olmadan, kesin ve kayıtsız bir itaat ile kovulmuşa teslim olurlar. Peki bunlar nasıl oluyor? Önce nefs-i bilmek gerekir çünkü bu kolay olan.Eğer canınızın istediği bir şey ise bu, ne olursa olsun yemek, içecek, aşk, meşk, sevgi, para, metâ, ev, araba vs ne olursa, bunu sırf canınız böyle istedi diye yaptıysanız, bu nefs'ten gelen bir bataklık dır, ve bunu dilerse kul, önüne geçebilir, yada baskılayan bir diyet uygulayarak, bu isteklerini engelleyebilir, kolay olduğunu söylemiyoruz, ama inanın zor da değil, şunu düşünün en azından, artık bu istemin neyden olduğunu biliyorsunuz, kendi emanetiniz olan nefs'ten, ve bu terbiye edilebilir emanetten.Gereken samimi bir tevbe ile güçlü bir irade, ardından kişi mutlaka nefsini bilir, ve seyr ettiği yolda, daha bir temkinli yürür. Peki ya kovulmuştan olduğunu nasıl anlayabiliriz? İlk zaman dan beri sadece bir şekilde bunu yapma izni ve yetkisi verilmiş zaten kendisine, herkes bilir aslında bunu. Neydi? Vesvese... Ama bu vesveseler öyle basit bir yap et şeklinde olmaz, bu vesveselerin temeli mutlak olarak korku temelli olmak zorundadır. ( Bu korkular sadece sevgi temelli olması müstesnadır) Mesela size şöyle sesler, bilindiği gibi kulağınıza değil, inanın bu kulak ile duymak değil, insan yaradılış olarak fikir üreten, ve bu fikirleri yaşamaya gayret eden mahlûkat dır. Yani şimdi fikirler kovulmuştan demiyoruz sakın böyle düşünmeyin! Onun fikirleri mutlak olarak korku temellidir, Mesela, size daha önce bununla alâkalı seni aldattılar, yada ödeyemediğin borçlar tarafından daha önce neler ile karşıladığını hatırla, ve bir karar ver, aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamak aptallık olur, yaratıcı sana akıl vermedimi? bir müslüman iki delikten sokulmaz, nasıl olsa ödeyemezsin, iflasın eşiğindesin, bu kaçılmaz bir gerçeklik bununla yüzleş, ya kredi çek, ki çeksen de yine ödeyemezsin, yada bir yakınından borç al, zamanı gelince verirsin, yada aran bozulmasın en iyisi sen şöyle yap, böyle yap, yada bu düzeni boz, ama sakın tekrar aynı şeyleri yaşama diye size mutlak bir şekilde korku fısıldar. Sizde farkında olmadan, akıl ve yaldızlı fikirler ürettiğinizi zan ederek, bunun bir tefekkür sonucu olduğunu düşünürsünüz. Hal bu ki, tüm organların içinde ondan başka bir yer temiz kalabilirmi? eğer orası da, mühür yemedi ise. (hafazanALLAH) Bu noktada size korku temelli verilmiş olan bu vesvese, mutlak bir çirkinliğe veya kötülüğe, ardından hayasız lığa, ardından son nokta olan küfr, şirk bataklığına, yada mutlak kalbin mühürlenmesine kadar asla peşinizi bırakmaz. Dolayısıyla kovulmuş olana itaat etmek bizi mutlak bir hüsrana, veya mutlak en büyük kayb olan, ahiret nasib sizliğine kadar, tam anlamıyla adres teslim yapmadan bırakmaz kovulmuş olan. Ancak kişi bunları yaşarken, mutlak merhamet kaynağı olan RAHMÂN' olan ALLAH azze ve celle'nin, kuluna ulaşan bir uyarısı, mutlak bir şekilde, sürüklendiği yoldan çıkması için uyarı gönderir, yoksa ebedi hayatın sonuçları ile karşı karşıya kalacağından bir şekilde kul'una bildirir. Lakin bu noktada, bir manevra ile kovulmuşun, emir ve yasaklarını farkında olmadan benimsemiş kişiler, uyarıları görmekte zorlanırlar, çünkü yaptıkları bir gerçeklik paradoksunun içersinde, alınması gereken mutlak kararlar, ve doğması muhtemel sonuçların kaçınılmazı, olarak yorumlamışlar dır. Tefekkür etmesi için artık bir an boş bırakmaz, en sevdikleri yada sevdiğini zan ettiklerini gösterir ve kendin için değil bunlar için yaptın, yine zaten tevbe kapısı açık, tevbe edersin ve çokça af edici olan herkesi af etmek için fırsatlar yaratan, senin için mutlak bir fırsat yaratır, dolayısıyla bu da herkesin işlediği bir günah gibi seninde günahın, sonuçlarını düşün ve sakın geri dönme, yoksa artık senin iflasın kaçınılmaz, ve finalin hüsran olur, vesveseleri ile aslında yine, farkında olmadan, sizi rahmetin kaynağının size rahmet edemez gibi gösterir, sanki yoktan var eden ALLAH azze ve celle değilmiş de, kendi nefs-i'nin emirlerine sadakat ile bağlılık göstermesi için, emek vermeye devam eder, ardından sanki yüce yaratıcı ile bir akit yapmış gibi, herşey bittiğinde ve istediğin zamanda, tevbe edebilirsin, ama şimdi değil diyerek, küfr mekanizmasını, küfr-ü sadık şekline sokar, ve kaçınılmaz olan artık gerçekleşirken, kendisi sadece yan tarafınızdan sadece size bakar ve güler. Bu kavramları işleyen kişi (hafazanALLAH) neredeyse bütün küfürleri işlemiş ve ALLAH'ın sadece İsm-i şerif'lerini çiğnemek ile kalmamış, kendisinin bundan beri olduğunu da, sizi kendi nefs-i'niz ile baş başa kaldığınızda artık otomatik pilot seyri gibi sizi sadece uzaktan seyr ederken, cehenneme bir kişi daha yollamış olmanın keyfini sürer. Peki neydi asıl olan? Korkmamak! Sadece ama sadece ALLAH azze ve celle'ye güvenen kulların kazanacağı bir dünya dan geçiyoruz, kişi şunu bilse, yetecek aslında. İflas yada icra helal... Ama diğer yaşayacağım herşey bana haram ve bu korkular bana kesin bir düşmandan geliyor, ALLAH'ım sana sığınırım dese idi, daha da güçlü bir şekilde kurtulacaktı, çünkü ALLAH azze ve celle'ye, yönelen kişi asla kaybetmeyecek tir. Yeter ki, samimi bir kalb, ve teslim olma yetisini tam manası ile kullana bilsin. Evet bunları yapmak çok zor gibi gözüküyor ama çok kolay, nasıl mı? İlim ile... Korkunun ondan olduğunu sadece ilim ile bilebilir Ben-i Adem, bilince de hakikatin özünü o vakitte kavrar, burada anlatmaya çalıştığımız mutlak NİMET'ile karşılaşır... İşte buna ulaşan kullar artık asla gazab'a uğramazlar, peki gazab'a uğrayanlar kimlerdir? Bildiği ilim ile amel etmeyenler, haram olduğunu bile bile yapmaya devam edenlerin sonunun, bu Ayet-i Kerim'e delili üzerine, mutlak bir gazab'a layık olurlar. Peki dalalet'in buradaki farkı nedir? Dalalet ise ilmi tahsil etmemiş, yada ilim talebinde bulunmamış, bundan dolayı, kendi dünya sında kendi hayallerini süsleyen yine hakikat'in yüzünü örtmeye çalıştığından, mutlak bir sapıklık, küfr ve şirk batağına düşer insanlar, çünkü neyin hak neyin batıl olduğunu bilemezler. İlim; Müslüman olan kul'un kendisini, Zat-ı'nın yoluna hidayet eden, EL-HADİ'nin merhameti üzerine, dos doğru yolda giderken, verilen nimet olarak karşımıza çıkıyor, öyle ki bu nimet, bizi dalalet den veya gazap dan emin eyleye bilsin. Yine sonuç olarak bunu da, kullarına olan merhametin den ve bu noktaya ulaştıktan sonra nimet ehl-i olmasından dolayı, Şevkat inden, bildirir. Yine mutlak bir hakikat üzerine, merhamet, şevkat ve koruma yetilerini bahş eden, ve terbiye edicimiz olan ALLAH. Mutlak Merhamet ve şevkat kaynağı olan herşeyin de sahibi olan, RAHMAN, RAHÎM ve MÂLİK' olan, RABBİMİZ olan ALLAH azze ve celle. En Doğrusu ALLAH azze ve celle bilir. 14 Recep 1443 بايتول
·
457 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.