Öleceğimizden emin olmalıyız ve ne zaman öleceğimizi hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Bu, görünüşte herkesin bildiği hakikatin bir sonucu olarak biz her zaman ölüm karşısında yaşamayı öğrenmeliyiz.
Ölümde hiç kimse benim yerimi alamayacağı gibi, bu anlamda ben de kimsenin yerine ölemem.
Her zaman yalnız ölürüz ve, Heidegger'e göre, herhangi bir kimse için ölümün bu anlamına ancak kendi ölümümün derin tefekkürüyle ulaşılabilir.
Eğer ölümü bize böylesine korkunç gösteren şey var olmama düşüncesi olmuş olsaydı o zaman zorunlu olarak henüz var olmadığımız zamanı da aynı dehşetle düşünürdük. Çünkü şurası çürütülemez derecede kesindir ki ölümden sonraki var olmayış ölümden önceki var olmayıştan farklı olamaz ve dolayısıyla ilki diğerinden daha hazin ve acıklı değildir.
O bile isteye bildiğimiz varoluşu terk eder; ona bunun yerine gelen bizim gözümüzde hiçliktir, çünkü bunun karşısında bizim varoluşumuz hiçliktir. Buda dininin mensuplarının nezdinde bu varoluşun adı Nirvana, yani sönme sükûna ermedir.
Jaspers'in en sevilen dostun ölümüyle kişinin kendi ölümü arasında önemli bir aynm yaptığı doğrudur. Bir dostun ölümü hayatta "en derin yara" olabilir. Herkes gibi dost da yalnız ölür ve görünüşe göre bu ayrılık, mut lak ve ebedi bir ayrılıktır. Ama yine de arkada kalan için bu iki dostun vaktiyle sürdürdükleri münasebetin yahut irtibatın temadisi esrarlı olsa bile hâlâ gerçek bir anlam da mümkündür.
Hayat tamamlan ması mümkün olan bir şey değildir. Bazıları kendilerini en azından sathi anlamda tamamlamaya çalışır; kimileri imkân halinde sahip oldukları şeyleri gerçekleştireme- den ölür; çoğunluk haddi zatında hiçbir zaman gerçek ten "kendilerine gelemeden" sadece tüketilip berhava olmuş yaşamlann ardından ölür.
Bakın, benim bireyselliğim, ne olur sa olsun, benim parçamdır, o benim. Bu dünyada değildir hiçbir şey benim üzerimde Çünkü Tanrı Tanrı'dır, ben de ben.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.