Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Din gerçeğine karşı çıkan Rönesans düşünürleri, insandaki bu olağanüstülüklere gösterilen eğilimleri kandırıcı bir diyalektikle, yine Eski Yunan'a dayanarak gündeme getirirken yani bir ütopya oluştururken, aslında insanlığı bir maceraya daha sürüklüyorlardı. Oluşu din ve felsefe aracı bir görüşle dengeleyerek yorumlamaya çalışan Antik Çağ Yunan düşünürü Hesiodos'un (M.Ö. 700) Hesiodos' un oluşu bir kaos ve o dönemi ise bir <<altın çağı>> sayan ve mutluluğa erişmek için yeniden o altın çağa dönmeyi gerekli gören düşüncesi, ütopyacıların rüyası olmuştur. Ne var ki, Hesiodos'un çok tanrılı din anlayışı ile serbest düşünceyi birleştirme çabası Rönesans ütopistlerinde esasta dine başkaldırdıkları haldeki dindeki cennet olgusundan yararlanarak ortaya attıkları hayalî bir mutluluk ülkesi şeklinde hortluyordu. Yani ütopistler hem dine karşı çıkıyorlar ve hem de dinî unsurları bilhassa cennet fikrini kendi ütopyalarında bir malzeme olarak kullanıyorlardı. Hayalî bir adada hayalî bir devleti ve onun mutlu insanlarını anlatıyorlardı. Dinle felsefe arası bir dengeleme karakteri bakımından bu yeni bir Hesiodosculuk yani yeni bir <<altın çağ özlemi>> fakat üzerinde tartıştıkları devlet görüşü bakımından da yine bir Eflatun dedikoduculuğuydu ve sosyalist anlayışın temelleri atılıyordu.
Sayfa 40
·
102 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.