Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

176 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
33 saatte okudu
"Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum...” Anthony Burgess; İngiliz romancı, besteci, eleştirmen. Sadece bir yıl yaşam hakkının kaldığını duyunca, belki geride bırakacaklarını da geçindirsin diye bu “Otomatik Portakal” ile birlikte beş buçuk roman yazmış ve daha sonra bu teşhisin yanlış konulduğunu öğrenmiştir. Ama ne var ki bunu öğrendiği sırada Burgess, yazdıklarıyla dünyaca ünlü bir romancı haline gelmiştir bile... “Otomatik Portakal” Alex adında on beş yaşlarında genç bir delikanlının yaşadıklarını anlatır. Gençliğin verdiği coşkuyla hapse kadar düşen Alex, hükümet tarafından kötülükleri yok etmek üzere kullanılması planlanan bir tekniğin üzerinde denendiği ilk kobay olur. Bu teknikle güya kişi veya kişiler artık “suç” işleyemez hale geleceklerdir ve toplum rahat bir nefes alacaktır. Ama buna gerek var mıdır? Ya da başka bir deyişle her ne kadar birilerini robotlaştırsanız da sonunda olması gereken gelip sizi bulmayacak mıdır? İşte bu romanda hükümetlerin, dolayısıyla devletlerin vatandaşlarının üzerinde kurmaya çalıştığı hegemonyanın bir türüne şahit olacaksınız. Evet şiddet, tecavüz, hırsızlık gibi suçların önüne geçmek için her yol denenmelidir fakat bu insanların elinden “kötüyü seçme” hakkı alınarak değil, gerçek bir iyileştirici eğitimle olmalıdır. İnsan, kötülük yapamadığı için değil, kötülük yapmak istemediği için kötülük yapmamalıdır. Çünkü insan kendisine bahşedilen irade gereği tam anlamıyla özgür olması gereken bir varlıktır; seçimleri kendi akıbetini belirleyecek olan özgür bir varlık... Böylece bu kitap bize özgürlüğün kıymetini anlatıyor değerli arkadaşlarım. Okurken bir taraftan 1984’e bir taraftan Cesur Yeni Dünya’ya benzettiğim bu kitap, isimlerini zikrettiğim kitaplar kadar etkileyiciliğe sahip olmasa da size bol bol siyasî, toplumsal eleştiri yaptırtacaktır kuşkusuz. Şimdi sıra kitabın ayrıntılı bir özet-tahlilindedir. Buradan sonrası büyük oranda spoiler içerir uyarısını da yaparak söze başlayayım: 4 kişi. Alex, Pete, Georgie ve Aptalof... Daha 18 yaşında olmayan delikanlılar, hepsi birer serseri... Her türlü pis işlere bulaşabilen ve bununla kalmayıp insanların rahatını kaçırmaktan hiç çekinmeyen birer külhanbeyi... Yaşamlarını hırsızlık, gasp, kavga, dövüş, taciz, tecavüz, ihtirasla geçiren bir aylak takımı... Her sokak serserisi gibi kitap düşmanları... İnsan emeğinin, kamu mallarının, biriken medeniyetin, ilerlemenin baş belaları... Hayatlarını bu şekilde idame ettiren bu arkadaşlar, her ne kadar dost gibi görünseler de hepsinin içinde büyük bir hodbinlik var. Zaten bu tarz yaşayan insanların tek amacı kendi zevklerini düşünmek olduğundan her ne kadar dostçuluk ayağına yatsalar, bir örgüt gibi takılsalar da hepsi içinde büyük bir bireysellik barındıran dünyalardır. İyi veya kötü bir amaca ulaşmak için her türlü aracı meşru kılan bu tipler, yeri geldiğinde otoriter olmak gerektiğinden bahseder ve her türlü çirkinliği yapabildikleri sözde yasalar düzeni içinde “anarşizm”i düzensizlik olarak niteleme cüretinde bulunurlar; “Sıkıdüzenin olduğu yerde kargaşalık başlar, anarşi filizlenir.” Derler... Bu lafların insanlar tarafından anarşizmin insana yüklediği o bireysel sorumluluk yükünden kaçınmak ve var olan rahat ve statülerini korumak için mi yoksa anarşizm hakkında “kaos” yaftasından başka hiçbir şey bilmedikleri için mi sarfedildiğini hep düşünmüşümdür. Neyse... Söz konusu delikanlıların içinden Alex kendisini grup lideri olarak gören, diğer arkadaşlarının üzerinde hakimiyet kurmayı seven dikta kılıklı bir delikanlı olmakla beraber; diğerleriyse Alex’in buyruk verici tavırlarından sıkılmış olarak ona ara ara baş kaldırmaya çalışan ama bir türlü özgür karar vermeye muvaffak olamamışlardır. Alex, her fırsatta bu delikanlı grubunun yöneticisi olacak tek kişi olduğunu onlara kanıtlamak için cesaret gerektiren her türlü işi yapmaktan geri kalmıyordur. Ne var ki bu arkadaşlar arasında birbirlerine kin duyuyormuşçasına bir çekişme, iktidar kavgası vardır. Girdikleri ortamlarda, hatta birlikte karıştıkları suçların esnasında bile birbirlerine üstünlük kurmaya çabalamaktadırlar; bilhassa Alex ve Aptalof... Bir gün yaşlı bir kadının şatosuna soyguna gittikten sonra Alex üstünlüğünü kanıtlamak için arkadaşlarının yardımıyla içeri atlar ve yaşlı kadınla cebelleşir... Yaşlı kadın direnirken birden polisler gelir ve Alex kaçmaya çalışır. Dışarı çıktığında Aptalof hariç diğer iki arkadaşının kaçtığını görür. Aptalof, Alex’e kendisine şimdiye kadar yaptığı tahkirlerin cezasını vermek için kaçmamıştır ve polislere yakalanması için Alex’e yara vermek ister. Bu işte başarılı olan Aptalof kaçar ve Alex polislere yakalanır. İşte size ayrılmaz dostlar olarak görünen kişilerin, kişisel menfaat ve ihtiraslar için bu dostluğu kolayca harcayabileceğine tipik bir örnek. Dostluk ilişkisinde hakiki bir dava, yol arkadaşı bulmak samanlıkta iğne aramak gibidir. Polisler yakaladıktan sonra içeri tıkarlar bu küçük Alex’i. Sonradan bir haber gelir; Alex’in evine girip darbelerle yere serdiği yaşlı kadın ölmüştür. Böylelikle henüz 15 yaşına girmemişken siciline işlenen hırsızlık, kitap yakma, cinsel saldırı ve insan öldürme gibi serseri suçlarıyla 14 yıl hapsine hükmedilir. Olan bu akılsız suçlu çocukları için kendilerini paralayan anne-babaya olmuştur... Alex hapishanedeyken burada yaşanılanları anlatıyor. Bu anlatılanlar koğuşların ne denli boğucu ve insanlık dışı bir ortama sahip olduğunu gösteriyor. Örneğin 15 yaşındaki küçük kahramanımız Alex, diğer suçlular tarafından taciz/tecavüz edilme noktasına bile gelmiştir. Ayrıca görünüşe bakılırsa hapishanede yatanlar bir yandan cezalarını çekerken bir yandan da işte çalıştırılarak, eğitim (özellikle dinî eğitim) verilerek topluma kazandırılmaya çalışılıyordu. Bunlardan birisi de Alex’ti. Alex, kurnazlığıyla düzelmiş, kötülüklerden arınmış, dinine tekrar bağlanmış biri gibi gözükerek rahibin gözüne girmeye ve kurtulmaya çalışıyordu. Fakat şurası bir gerçek ki hükümet uygulanan bu iyileştirme usülllerinin işe yaramadığını önünde sonunda fark edecektir ve sonunda siyasî suçlular hariç bütün suçluları Ludovico yöntemiyle iyileştirmeye çalışacaktır. Bu tedavide denek sürekli olarak tecavüz, işkence, cinayet ve savaş sahnelerinden oluşan filmlere maruz bırakılır. Bu gerçekliği yüksek filmleri izleyen suçlu, farkında olmasa da kötülük yapabilme potansiyelini yavaş yavaş kaybetmektedir; artık herhangi bir kötülüğe yeltendiğinde acı duyacak, acı duyunca iyiliğe yönelirse rahatlayacaktır. Yani bu tedavi yöntemiyle kişi zorla iyiliğe yöneltilecektir. Ama ne var ki bu yöntem insanlık dışı ve rahibin dediği gibi: “Seçme hakkı yok...” Bu Ludovico tekniğinin ilk olarak Alex’in üzerinde denenmesi sonucunda Alex bu tedaviye olumlu yanıt vermiş ve tüm kötülük yapma potansiyelini kaybetmiştir; artık istese de kötülük yapmayacak olan Alex serbesttir, özgürdür, ama kötülüğü seçme hakkı, iyilikten başka çaresi olmayan bir özgür... İlk bakışta bu yöntem suçları yok etme konusunda çok başarılı gözükse de, filhakika devletlerin asayişi sağlamak adına insanlar üzerinde kurdukları baskının son haddini gözler önüne sermektedir. İnsanları birer “OTOMATİK PORTAKAL” a döndüren devletler, bu yöntemle özgürlüğü sadece kendi siyasal erklerine tanıyarak, Tanrı’nın insana bahşettiği bireysel özgürlüğü onun elinden alabilirler; belki de yine Tanrı adına... Ne de olsa devletler için hakikat, menfaate göre şekillenir! İşte böyle bir tedavi sonucu birçok insanî özelliklerinden mahrum bırakılan Alex, toplumun içine karışır ve evine gittiğinde de artık kendi anne babasının birer yabancı olduğunu anlar. Hâl böyle olunca tek başına kalan kahramanımız bir zamanlar dostum dediği Aptalof’un (diğer bir dostu olan Georgie ölmüştür, Pete ise kayıplardadır), düşmanım dediği “Koca Göbek” adlı kişiyle birer “polis arkadaş” olduklarını da öğrenince şu cümleyi kurmak hakkıdır: “Kimseye güvenmemek gerek bu dünyada...” Zira Aptalof kendisinden yardım dileyen Alex’e, “Evet eskiden... O günleri hatırlamıyorum... Ben senin kardeşin değilim artık.” Dememiş miydi... Belli ki devletler gibi insanların da menfaati değişir, menfaat değişince de insan değişir... Gerçeklerle yüz yüze gelen kimsesiz Alex, kendisini bir zamanlar arkadaşlarıyla birlikte, evine girip karısına toplu tecavüz edip kanlar içinde bırakıp kaçtıkları bir yazarın evinde bulur. Karısının da o toplu tecavüz sonucunda öldüğünü öğrenecektir. Ne var ki bir zamanlar karısına öldüresiye tecavüz eden grubun yöneticisini evine aldığını bilmeyen yazar, karısının katiline elinden gelen her türlü yardımı yapmaktadır. İşte hayat biraz da böyledir... Peki tecavüzcülerden birisini de hükümetin yine sırf kendi egemenliğini elinde bulundurabilmesi için “polis” yapmasına ne diyeceksiniz?... Size bir yerden tanıdık geldi mi bu tablo? Neyse... Neyse ki yazar, karısının tecavüzcülerinden birinin hapishane sürecinde maruz bırakıldığı o insanlık dışı “Ludovico tekniği”nin bu kişide yarattığı yıkımı kullanarak, karısının tecavüzcülerinden birini de devlet polisi yapan hükümeti devirmeyi amaçlamaktadır. Bunun için evine alıp beslediği eşinin katili, hiç olmazsa yazarın ekmeğine bal sürecekti. İşte bir menfaat hikayesi daha... Yazar, Alex’e bazı sorular sorar ve kendisinin de içinde bulunduğu muhalefet partisinden birkaç kişiyi Alex’le tanıştırır. Bu kişiler Alex’i götürüp bir odaya kapatıp intihar etmesine sebebiyet vereceklerdir; iktidar adına!.. Siyasetçilerin çok büyük bir kısmı işte böyledir kardeşlerim, hepsinin tek umrunda olan iktidar hırsıdır. Bunun için tek bir insanı da, sayısız insanı da kolaylıkla harcayabilirler. “Halk sizin için bir kukla yığını, yeter ki iktidar sizin olsun...” Alex intihar eder ama ölmez; çünkü ölmesi değil, intihar etmesi planlanmıştır. Amaç Alex’in var olan hükümet tarafından uygulanan yöntemle ne derece psikolojik hasta yapıldığını topluma kanıtlamak, bu hükümeti devirmektir. Her şey siyaset uğruna. Yaşasın siyaset! İntihar eden Alex, baskı durumunda olan hükümet tarafından tedavi edilerek eski haline döndürülür. Yani “Ludovico” hikayesi tutmamıştır. Tıpkı doğal düzeni bozup insanları hakimiyet altına almak adına ortaya konulan her yapay düzenleme gibi... Keyifleri istediğinde savaş çıkarıp masumları katleden, tebalarını kontrol altında tutmak içinse aman vermez bir diktatörlük üreten devletlerin de günün birinde böyle yok olması dileğiyle... Eski haline dönen Alex önce aile evine döner, sonra Len, Rick ve Öküzof adındaki arkadaşlarıyla yeni bir çete kurar, bu çete arkadaşlarının içindeki şiddet, gasp, hırsızlık, taciz, tecavüz barındıran ruhlara tekrar şahit oluruz, fakat bir farkla: Artık Alex bu çetenin en yaşlısıdır ve artık genç çocuk gibi davranmayı bırakmıştır, akıllanmıştır; Alex’in bunun farkına varmasına sebep olan kişiyse o kadim arkadaşlardan birisiydi, Pete... Evet, “Alex artık büyüdü.” Önceden Alex gençti, tıpkı bu yeni arkadaşları gibiydi. Tüm o havailikleri bu yüzdendi. Ne de olsa “Gençlik, gençliğini yapacaktır. Ama gençlik, hayvanlar gibi davranmaktır. Hayır, tam olarak hayvanlar gibi değil de, daha çok şu küçük oyuncaklar gibi davranmaktır. Hani sokaklarda satarlar ya, içinde mekanizması, dışında da anahtarı olan küçük teneke adamlar vardır, anahtarını grr grr grr kurarsın, bırakırsın yürür gider ya kardeşlerim. Ama düz çizgide gider ve tabii bir şeylere toslar, düz gider tos tos toslar, yaptığından vazgeçemez. İşte genç olmak, bu küçük makineler gibi olmaktır.” Hükümetin önüne geçmeye çalıştığı şey, işte bu gençlikti, gençlik ateşiydi. Ama bu, büyümekte olan, daha aklı başında birisi olma yolunda yürüyen insanın kaçınılmaz bir dönemiydi, insandan “gençlik” çağını çıkarıp onu birden yetişkin yapamazdınız. Çünkü, “dünya sonuna kadar hep böyle dönecek, dönecek, dönecek. Sanki kocaman devasa biri, mesela Koca Tanrı, dev elinde kokmuş, pis bir portakalı döndürüyor, döndürüyor, döndürüyor.” Şimdi, “Söyleyin bakalım ne yapacağımızı ha?”...
Otomatik Portakal
Otomatik PortakalAnthony Burgess · İş Bankası Kültür Yayınları · 202391,7bin okunma
··
315 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.