Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

140 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Kitaba başlar başlamaz kendinizi bir Ege köyünde buluyorsunuz. Ege insanlarına ait yanık bir ten, ince uzun bir boy; tarlada, bağda, bahçede veya denizde çalışmaktan nasırlaşmış eller geliyor gözünüzün önüne. Önce kitabın kahramanı Mustafa’yı bir güzel tanımlıyor yazar size. Sonra zamanla kitapta çember genişliyor: Mustafa’nın karısı Mesude, denizde boğulan çocukları ‘Deniz’ derken konu komşu, tüm köy hatta köyün çok sevdiği engelli doğmuş saf kalpli Ömer! Kitabın ilerleyen sayfalarında günümüzün kanayan yarası göçmenlerin yani mültecilerin hayatını görüyoruz. Hatta son günlerde tartışılmaya devam eden bir konu diyebiliriz. Yazar, kitabında yolu ülkemizden geçen mültecileri, bu mültecilerin yaşadıklarını, nelerle karşılaştıklarını ve acılarını gerçekten çok güzel, etkileyici ve yerinde özetlemiş. Güzel bir hayata kavuşmak hiç de o kadar kolay değil onlar için. Kitapta da bunu görüyoruz, kaçakçıların yaptıkları eziyetler, göç sırasında yaşanan sıkıntılar, bir yandan ailesini kaybedenler, bir yandan belki de doğup büyüdüğü yerlere bir daha asla geri dönemeyeceğini düşünenler… Belki de yaşanan her şeye rağmen elbet bir gün o doğup büyüdüğü yerlere geri dönmenin umudunu taşıyabilenler, kaybettiklerini yeniden kazanabileceğini umut edenler de var her şeye rağmen. Kitabın ilerleyen sayfalarında batan bir bottan kurtulan bir bebeği görüyoruz. İşte kitabın kapağına konu olan bir yunus, bebeği kurtarıyor. Daha doğrusu bebeğin yaşaması için yunus, bebeği Balıkçı Mustafa’nın teknesine kadar getirip teslim ediyor. Böyle güzel bir mucizevi olay insanı okurken hem mutlu ediyor, hem hüzünlendiriyor ve hem de insanlığı sorgulatıyor… İnsanlığın yapamadığını, mülteci diye bir oradan bir oraya savuran uluslararası sistemin yapamadığını yunus yapabiliyor. Yunusun bebeği Balıkçı Mustafa’ya getirmesinden sonra Balıkçı Mustafa ve eşi Mesude hem şaşırıyor hem de çok seviniyorlar. Zaten denizde çocuğunu kaybetmiş olan Balıkçı Mustafa ve eşi Mesude, bu bebeği yaşatmaya ve sahiplenmeye karar veriyorlar. Ancak, bu bebeği köydekilere nasıl açıklayacaklarını hiç bilemiyorlar. Kendilerince uygun bir çözüm yolu buluyorlar. Balıkçı Mustafa’nın karısı Mesude, bir yolunu bulup bebeğin annesini araştırmaya başlıyor. Bu süreçte de bebeğin gerçek annesi Zilha, bottan kurtulmuş ve hastane kaldırılmış olup bebeğini kaybetmenin getirdiği üzüntüyle perişan durumda. Belli bir zaman sonra Mesude, nihayet batan bottan yaralı kurtulan bebeğin annesini hastanede bulup bebeği teslim ediyor. Ancak, sonrasında ne oluyor? bunu kitapta öğreneceksiniz. Ve öğrendiğinizde, çok etkileneceksiniz. “Kadın kadını anladı, kadın kadını hissetti…” bu söze kitabın son sayfalarında karşılaştım ve çok etkilendim. Hemcinsinin yerine koyabilmek, onun duygularını anlayabilmek, hislerine tercüman olabilmek ve günümüzde en çok ihtiyaç duyduğumuz şey olan empati kurabilmek… Kitabın sonuç bölümünde ise yazar hiç uzatmadan, olabildiğince sade, kısa ve öz bir şekilde olayı çözümlemeyi tercih etmiş. Son sayfalarda yazar, bol bol empati kurmamızı ve insanlığın geldiği acı verici ve üzücü durumu sorgulamamızı istemiş. Son sayfaları okurken empati kurarak okuduğunuz resmen iki parçaya ayrılıyorsunuz. Bir taraftan bebeğin esas annesi Zilha, diğer tarafta ise bebeği bulan Mesude oluveriyorsunuz. Yazar, bu kitabında çok güzel, yerinde ve belki de hepimizin bugüne dek hiç farkına varamadığı betimlemeler ve çözümlemeler yapmış. Okurken bir Ege köyünde, bir balıkçı teknesinde, sonra kasabada, hastanede, köy kahvesinde buluyorsunuz kendinizi. Okumanızı tavsiye ederim...
Balıkçı ve Oğlu
Balıkçı ve OğluZülfü Livaneli · İnkılap Kitabevi · 202126,6bin okunma
·
7bin görüntüleme
Ahmet Uysal okurunun profil resmi
Bian gerçekten seninle aynı romanı okuyup okumadığım düşündürttün
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.