Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

687 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Raskolnikov'un Felsefesi
Suç ve Ceza Giriş Hangi düşünceler daha önce hiç cinayet işlememiş bir insanı katil olmaya itebilir? Suç ve Ceza biz okurlara yeni katil olmuş birinin dünyasını gösteren ve bize sanki birini öldürmüşüz gibi hisler yaratan bir eser. Asıl hikâye baş karakterimiz Raskolnikov’un bir suç işlemesiyle başlıyor. Buradan sonra kendinizi Raskolnikov’un iç dünyasına kaptırıyor, henüz yeni işlediğiniz cinayetin farkına varıyorsunuz. Hatta içinizde sakladığınız potansiyel katilin sesleri yankılanmaya başlıyor kafanızda. Sonrasında bir merak duygusu kaplamaya başlıyor içinizi, acaba yakalanacak mısınız yoksa zekice bu cinayetin üstesinden kalkıp sıyrılabilecek misiniz? Olay örgüsüne kapılmışken bir anda Raskolnikovla birlikte vicdan azabı çekmeye başlıyorsunuz. İşte tam burada benim kafamda soru işaretleri belirmeye başladı. Her şey düzgünce ilerlerken bir pürüz çıkmıştı karşıma. Raskolnikov’un Felsefesi Bu pürüzden bahsetmeden önce Raskolnikov’un felsefesini sizlere açıklamam lazım. Suç ve Ceza’yı okuyanlarınız zaten biliyordur fakat bahsedeyim ki akıllarda soru işareti kalmasın. Raskolnikov Rusya’da okuyan bir hukuk öğrencisi fakat parası olmadığı için öğrenimine devam edemiyor. Ücra bir apartmanda küçük, rutubetli ve kasvetli bir oda kiralamış ama kirasını ödemekten bile aciz hatta karnı aç yattığı geceler oluyor. Sonrasında birkaç ruble için babasının yadigarı saati ,Dosteyevski’nin bize anlattığı kadarıyla bildiğimiz, kötü bir tefeci kadına bırakıyor. Hatta ölümü varlığından daha değerli diyebileceğimiz bir kadın… Raskolnikov bir gün sokakta yürürken iki adamın konuşmasına şahit oluyor ve kafasında şimşekler çakmaya başlıyor. Dünyalar iyisi bir kardeşi olduğunu fakat bu kadının onun hakkını gasp etmesi yetmediği gibi o meleğe cehennem azabı yaşattırdığını, tefeci kadın öldükten sonra servetinin bir yetimhaneye bağışlanacağını öğrenen Raskolnikov bana kalırsa kendi kuramını test etmek için uygun bir denek bulduğunu düşünüyor. Rodion Romanoviç (Raskolnikov) bir yazısında insanları “olağanüstüler” ve “sıradan olanlar” olarak ikiye ayırıyor. Sıradan insanlar uysal, söz dinler kişiler olarak yaşarlar ve yasaları çiğneme hakları yoktur, çünkü onlar adları üstünde sıradan insanlardır, diyor karakterimiz. İşte Raskolnikov’un felsefesi tam burada başlıyor. Raskolnikov kitapta aynı şu şekilde yazısından bahsediyor; “olağanüstü” insanın, ülküsünü gerçekleştirmesi için gerekiyorsa (yalnızca bu koşulla: Ülkülerin gerçekleşmesi için gerekiyorsa… Kaldı ki, bunlar tüm insanlık için de kurtarıcı bir takım ülküler olabilirler) bazı engelleri aşmaya kendinde bir hak bulabileceğini (resmi olmayan bir haktır bu) ima etmiştim. (…) Kepler ya da Newton’un buluşlarını, çeşitli kombinezonlar bu buluşların açığa çıkmasına engel olan, bunların yolunu tıkayan bir, on, yüz ya da daha çok kişinin hayatları feda edilmeden insanlık öğrenemeyecekti diyelim. Bu durumda bence, buluşunu tüm insanlığa iletebilmek için Newton’un bu on ya da yüz kişiyi ortadan kaldırmaya hakkı vardı, hatta bu onun için zorunluluktu. Bundan hiçbir zaman Newton’ un önüne geleni asıp kesmeye ya da her gün çarşı pazarda hırsızlık etmeye hakkı olduğu sonucu çıkmaz. (…) En eskilerden başlayıp, Likurg, Solon, Muhammed, Napolyon ve sonrakilerle sürüp giden insanlığın tüm kurucularının, yasa koyucularının, başka hiçbir nedenle değilse bile, yalnızca yeni yasalar koydukları, böylece de toplumun kutsal saydığı, babadan kalma eski yasaları çiğnedikleri için, ayrımsız hepsi birer suçluydular. Doğaldır ki, bunların hepsi amaçlarına yardımı olacağına inandıkları anda kan dökmede (hatta bazen eski yasalara bağlılık duymaktan başka hiçbir suçu olmayan, tümüyle suçsuz insanların kanını dökmede) duraksamamışlardır. Hatta çok ilginçtir: Bu iyiliksever, bu kurucu, yasa koyucu insanların çoğu büyük birer kan dökücüdür. Kısacası ben buradan şu sonuca varıyorum: Büyükler bir yana, toplum içinde birazcık sivrilen, yani topluma söyleyecek birazcık yeni bir şeyleri bulunanlar, doğaları gereği, tabii kimi az, kimi çok, birer suçlu olmak zorundadırlar. Tersi durumda zaten sivrilmelerine olanak yoktur; öte yandan sürünün içinde kalmayı da yine doğaları gereği kabul edemezler, ki bence de kabul etmemek zorundadırlar. Kısacası; gördüğünüz gibi, buraya kadar söylediklerimde yeni hiçbir şey yok. Binlerce kez tekrarlanmış, yazılıp söylenmiş şeyler bunlar. Sizlere az önce kendi kuramını test etmek için uygun bir denek bulduğunu söylemiştim. Raskolnikov bir hukuk öğrencisi, şartlar imkân vermediği için okuyamamış ama eğer okulunu bitirebilseydi bir hukukçu olup adaletin temsilcisi olacak ve adaletin yerini bulması için ömrünü harcayacaktı. Ortada ise kendi kardeşine zulmeden, paraya ihtiyacı olan insanları kullanıp ziynet eşyalarını küçük meblağlar karşılığında satın alan ama elinden çıkarmayan her türlü kötülüğü yapan bir kadın var. Bu kadın servet sayılabilecek bir paraya sahip ama bu parayı toplum için kullanmıyor. Eğer Raskolnikov bu paraya sahip olsaydı okumaya devam edip emellerine ulaşabilirdi ya da bu kadın yok olsaydı serveti bir yetimhaneye bağışlanır hayırlı bir iş için kullanılırdı. Anlayacağınız ölümü sadece kız kardeşine değil neredeyse tüm insanlığa fayda sağlayacak birisi… Karakterimiz bu kadını öldürmeye karar veriyor, tek bir ölüm sonrasında ise herkes mutlu olacak, kimse eksikliğini hissetmeyecek kimse o kadın için üzülmeyecek hatta sevinecekler. Raskolnikov bunları düşünerek kadını öldürmeye karar veriyor ve bir plan kuruyor. Kadının evine gidiyor tabiri caizse karpuz yarar gibi kadının kafasını balta ile ikiye ayırıyor. Daha öncesinde belirttiğim gibi hiç cinayet işlememiş acemi biri karakterimiz. Kadını öldürmenin şokunu atlatamıyor fakat elini çabuk tutması gerek. Hızlıca kadının çekmecelerini karıştırıyor birkaç değerli eşya ve bir tomar parayı alıyor. Tam evden çıkacakken evdeki hesap çarşıya uymuyor ve eve kadının kız kardeşi Lizaveta geliyor ve ablasının kanı çekilmiş bembeyaz suratını buluyor karşısında. Tam çığlığı basacakken Raskolnikov Lizaveta’yı da sonsuza kadar susturuyor. Sonrasında şans başkahramanımızın yüzüne vuruyor ve yakalanmadan bir şekil kurtulup kaçıyor olay yerinden. Buradan sonra Raskolnikov bir daha asla eskisi gibi olamıyor. İşte benim kafamda soru işareti bırakan kısım tam burası. Kurtuluş Romanın ilerleyen kısımlarında uzun bir süre karakterimizin vicdan azabı çekmesine şahit oluyoruz hatta Dostoyevski o kadar iyi aktarıyor ki bunu bizlere siz de vicdan azabı çekiyorsunuz. Peki, Raskolnikov’un vicdan azabı çekmesine sebep olan şey ne? Kendi tabiriyle “olağanüstü” bir insan olmaması mı yoksa masum Lizaveta’yı öldürdüğü için mi suçluluk duyuyor? Başlarda masum birinin canına kıymanın verdiği pişmanlık olduğunu düşünmüştüm çünkü her ne kadar yasal ve etik olmadığını bilsem de ben de Raskolnikov gibi içimdeki potansiyel katile yenik düştüm ve tefeci kadını öldürmesine hak verdim. Neden toplumun faydasını göz etmek için kötü, faydasız, ölümünü kendisine zulüm çektiren kız kardeşi dışında kimsenin fark etmeyeceği yaşlı bir kadın feda edilmesin ki? Hemen hiddetlenmenize gerek yok. Söylediğim gibi yasal ve etik hiçbir dayanağı yok bu durumun. Sadece birçok kişinin iyiliği için kötü birinin ölümünü tercih ederdim. Neyse kitap ilerledikçe Raskolnikov’un sadece Lizaveta’nın ölümü için suçluluk duymadığını fark ettim. O kendi düşüncesine yenilmişti… Olağanüstü bir insan ve o tefeci kadını öldürme hakkına sahip olmadığını fark eden karakter bu acı gerçek yüzüne çarpınca akıl sağlığını günden güne yitirmeye başlıyor. Sonrasında Sonya’ya (kendisi Raskolnikov’un hayatında önemli bir yere sahip olan bir karakter) bu günahını açan Raskolnikov onu şefkat ve anlayışla karşılayan Sonya'sından hayatını değiştirecek bir tavsiye alır. Sonya bir buluşmalarında Raskolnikov’a İncil’de geçen Lazarus’un hikâyesini anlatır. Lazarus bir hastalıktan dolayı hayatını kaybetmiştir. Lazarus’un yakınları onun mezarının başında yas tutarken İsa’da bu mezarın başında belirir. Ve bir mucize ile ölen Lazarus’u diriltir. Lazarus mezarından kalkar ve yürümeye başlar. Raskolnikov sıkı bir ateist olduğu için Sonya’nın anlattığı bu hikâyeyi başlarda ciddiye almasa da daha sonra fark eder ki Sonya’nın kendisine olan merhametinin bu hikâye ile ilgisi vardır. Çünkü Lazarus ile Raskolnikov bir açıdan birbirlerine benziyorlar. Lazarus fiziksel açıdan ölü bir haldedir. Bir mucize sayesinde hayata geri döner. Raskolnikov ise işlediği bu cinayet ile kendi ruhunu öldürmüştür. Ve Sonya Lazarus’un mucizesine inanıyor olduğu gibi Raskolnikov gibi bir katilin de kaybettiği ruhunu geri kazanabileceğine inanıyor. Ama bunun bir bedeli var. Sonya Raskolnikov’un kurtuluşa ermesi için yapması gerekeni söylüyor: “Bir dörtyol ağzına git, insanları selamla. Yere kapan ve toprağı öp, çünkü sen ona karşı da suç işledin. Ve bütün dünyaya karşı ‘Ben bir katilim’ diye bağır.” Raskolnikov Sonya’nın dediklerini birebir yapar. Daha sonrasında ise karakola gidip suçunu itiraf eder. Hapse giderken karışık duygular içerisindedir fakat bunların en güçlüsü içini kaplayan huzurdur. Cinayeti işlediğinden beri cehennem azabını yaşayan Raskolnikov suçunu itiraf ettikten sonra huzura kavuşmuş, tüm günahlarından arınmışçasına rahatlamıştır. Zaten Raskolnikov’un huzura kavuştuğunu anladıktan sonra aklımdaki soru işaretinin yanıtını bulmuştum. Raskolnikov olağanüstü bir insan değildi bu yüzden de o kadını öldürüp parasını kullanmaya hakkı yoktu. Olağanüstü bir insan olmadığı için de pişmanlık duymuş, içini kaplayan suçluluk hissiyatı yüzünden çaldığı paraları kullanamamıştı bile. Raskolnikov suçunu itiraf edip kurtuluşa erdikten sonra ben de yolculuğumun sonuna gelmiştim. Özetle söylemek istediğim bir şey var. Raskolnikov daha öncesinde hiç suç işlememiş bir katildi fakat şartlar sağlanınca ve gerekli sebepleri bulunca içindeki potansiyel katil ortaya çıktı. Ona hak vermemek elde değil ben bile kendi katilime hak verdim. Peki, sizin içinizdeki potansiyel suçluyu ortaya çıkaracak olan etkenler ne? Ya da onu bastıran? Bana kalırsa Suç ve Ceza bu konuda zihninize ışık tutacak bir eser. Söyleyeceklerim bu kadar sevgiyle kalın…
Suç ve Ceza
Suç ve CezaFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022159,2bin okunma
·
646 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.