Atum dünyayı yaratınca Nun’un kaos ve karmaşası evrenin sınırlarından dışarı itilir. Onun yerine Ma’at olarak bilinen muhteşem bir denge, adalet ve kozmik uyum hissi kalır. Bu evrensel gerçeklik ilkesi Mısır’daki yaşamın her öğesinde varlığını hissettiriyordu; ahlakı, kozmoloji anlayışını, yasaları ve siyaseti şekillendirirmişti. Ma'at başına çoğunlukla bir kuş tüyü takan genç bir tanrıça olarak tasvir edilirdi.
Mısırlılar ruhun kalpte bulunduğuna inanırlardı. Bir Mısırlı öldüğünde, Anubis (ölülerin tanrısı) onun kalbini alır, Ma’at’ın tüyüyle kıyaslayarak tartardı. Sonuç, kişinin yaşamını Ma'at ın ilkeleri ne uygun olarak yaşayıp yaşamadığını belirlerdi.
Ölçümü geçemeyen kalpler ikinci bir ölümün acısını yaşar ve tanrıça Ammit tarafından yenir (dişi aslan, timsah ve hipopotamın aç gözlü bir melezi olan Ammit, Mısırlılar için insan yiyen yaratıklar arasında en korkunç olandı), bedenleri ise Duat olarak bilinen yeraltında sonsuza kadar kalmaya mahkum edilirdi.
Kalpleri terazide Ma’at’m tüyüyle dengede kalanların başına daha iyi şeyler gelirdi: Aaru’nun ebedi cennetine giderlerdi.