Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

381 syf.
·
Puan vermedi
Allah'ı Dost Edinmek
Uzunca bir yazı olacak. Vakit ayırırsanız sevinirim. *** "Ey iman edenler, eğer siz Allah'a (Allah adına İslam'a ve Müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır." (Muhammed, 47/7) *** “Türkiye Radyoları Eskişehir muhabirinin bildirdiğine göre, tıp tarihinde ender görülen ameliyatlardan birisi, dün akşam Eskişehir Devlet Hastahanesinde operatör Doktor Münir Derman tarafından yapılmış ve kopan bir uzuv, dört saat vücuttan ayrı ve cansız olarak kaldıktan sonra tekrar vücuda eklenmiştir.” 20 Şubat 1963 tarihli yukarıdaki gazete haberinde de görüldüğü üzere dünya tarihinde (ilk deniyor) mucize addedilebilecek olayda ilk anda dikkati çekmeyen bir durum var. Hayır, mevzubahis durum tarihin geçmiş zamanda kalışından mütevellit nasılının vuku buluşu yahut devrin gerekli alet edevat donanım olanağından mahrumiyeti değil. Mevzubahis olan konu vücuttan kopan uzvun canı olmazken ayrıldığı yerle tekrar birleşince canına kavuşup hareketini kazanması durumudur. Bir şey, herhangi bir şey, kopmuş, ayrılmış, başıboş, tek başına işlevsiz, bir başka şeye muhtaç, sadece ona gitmesi yetmez, muhtaç olduğuna nizami yaklaşmalı, onunla usulüyle birleşmeli, onsuz manasız olacağını bilmeli ki yaşasın. Şimdi sözümüzü değiştirelim. Bir beden, sıkı yahut gevşek toplanmış et ve yağ kümeleri, biri diğerine mani olmayan dünyaca uzunluktaki kablo nev’inden damar ağı, oynar yahut oynamaz irili ufaklı kemikler, tüm bunları kuşatan renkli deri, daimi uzayan saç ve tırnak, intizamlı dişler… Nasıl hayatta? Hayat nedir? Nasıl canlıdır? Ruh derler, üflenmiştir. Bununla ayaktadır o çeşitli alet edevata ev sahipliği yapan beden. Ona ilişmiştir, daha doğrusu ona iliştirilmiştir ki canlıdır. Ondan gayrı su ve topraktan müteşekkil balçıktır. Evet, beden, ruhla iliştiğinde beşer oluyor. Peki, beşer ne zaman insan oluyor? Mesele uzun. Kısaca söylemek gerekirse beşer, üflenen ruhunun bilincine varıp ona göre yaşamaya başladığında insan seviyesine yükseliyor. Son bir soru da işbu noktada meydana çıkıyor; insan, yani Hz. İnsan, eşref-i mahlukat olmaklığa yükselmek nasıl olur? Maalesef unuttuk. Unutmaya mahkum olduk. Şairin de dediği gibi insanın eşref-i mahlukat olduğu sözü babalarımızın dilinde kaldı. Bizler okuduk ve bilincine vardığımızı sandık. Kendimizi kandırdık zira kopan uzvun tek başına manasız olması gibi bilmekliğimiz amelden çoktan ayrılmıştı. Tövbe gerek. Bu eser insanın ayrıldığının, koptuğunun bir ucundan sıkıca tutmasına, onunla ilişmesine yardım ediyor. Hacimce büyük ve ondan da öte içerik olarak ziyadesiyle yoğun olan bu beş ciltlik eser için bir tahlil yapmak kabul edilir ki kolay değil. Bu sebeple işi siz okuyucular adına biraz kolaylaştırmak için eser boyunca üzerinde nazaran daha çok durulan konuları maddeler halinde değinmeye elden geldiğince çabalayacağım. *** Rab Tasavvufta oldukça mühim olan “Ben gizli bir hazine idim görünmek istedim” hadis-i kutsisi Derman Hoca’nın bu eserinde de mihenk taşı konumunda. Kelimelere ehemmiyet veren Derman Hoca bu kutsi hadis için şöyle der; hazine idim diyor yani kainat yaratılınca dağıldı ve her şeyde var oldu ama hiçbir şey o değil. Evet, her şey O’nda hazır ve nazır; hiçbir şey O’nda değil. Hz. Musa’ya ağaçtan gelen seste “Bil ki ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'ım" diyordu. Şimdi bu ses Allah’tan değildir dense olmaz, ağaç Allah’tır dense olmaz. Fakat olay Hakk’tır. İnsan bir damla. Ummana düşer ve artık tüm hakimiyet tabiatıyla ummandadır. Düşen damlayı oradan çıkarmaya ne fizik ne kimya yardım eder. Damla umman olmadığı gibi, umman da damla değildir. Yani damla ummandadır ama umman damlada değil. Konuya dönersek Rab bir isim, Allah diğer bir isim. Mansur “Ben Hakk’ım” dedi, “Ben Allah’ım” demedi. İşte Mansur olayına böyle bakmak gerek. Bu mevzuda dikkat edilmesi gereken başka konular da vardır. Yine kabirde Allah’ın kim değil, Rabb’ın kim diye sorulacak. Allah Resulü miraçta Allah’ı gördüm demiyor, Rabb’ımı gördüm diyor. “Hülâsa: Mutlak hakikat Allah'dır. Her şey ne varsa ondan... Fakat hiçbir şey o değil... Kudretini gösterdi (RAB) oldu. Göründü (HAK) oldu. Her şeyde ve insanda tecelli tecelli eden Allah'ın kudretleri (Rab) dır. Bunların Allah'ın kudreti olduğunu bilmek ve tasdik etmek (Hak) dır.” *** Nebi Aleyhisselam Hz. Adem’den kendisine kadar kimsede O isim yoktu. Subhanallah. Dünya hayatı boyunca yaşadıklarını düşününce hamd eden olmanın ne denli çetin bir iş olduğunu görmek… Sükut gerek. Eba Eyup el-Ensari hazretlerinin evine misafir olduğunda alt katta yatmak isteme sebebinin kendisine yerde yatmanın farz oluşunu öğrendiğimde de sükut ettim. Teheccüd kılmak, daima abdestli olmak, misvak kullanmak da ona farz olanlar arasında. Diğer peygamberler belirli anlarda yahut yerlerde vahiy alırken, âlemlere rahmet efendimiz zaman ve mekâna mahkûm kalmadan her durumda vahiy almıştır. Hep düşünmüşümdür kendi kıt aklımla; madem tayy-i mekan vardır da neden Efendimiz Aleyhisselam zamanında olduğuna dair bir rivayet yoktur? Edeb karşıma çıktı ve cevabımı aldım. Âlemlere rahmet olan oydu ve bu nedenle zamanından kimseye bu gibi mucizat verilmemiştir. Tıpkı Hz. Hızır’ın diğer peygamberlere mülaki olup da Peygamber Efendimize mülaki olmaması gibidir bu durum. Bunun sebebi de edeptendir. Zira ledün ilminin hakiki sultanı Efendimiz Aleyhisselam’dır. Hz. Hızır’ın ona öğreteceği bir şey yoktur. Evet, İslam, tek hak dindir ve o sadece kitaptan okunacak kurallardan ibaret değildir. Edeptir, ahlaktır. *** Su Her şey sudan yaratılmıştır ve fakat suyun neyden yaratıldığı belli değildir. Canlı yahut cansız her şeyde cüzzi miktarda da olsa su mevcuttur. Hakiki su cennet taamıdır. Şahsım bunu köy suyunda görmüş olabilirim. Yaylalardan akıp gelen o ferahlık ve tat şehirdeki plastiğe yahut cama hapsedilen suda yoktur. Su mübarektir ve abdest su iledir. Öyle ki namazın rükünlerinden ziyade abdestin rükünleri ayetlerle tarif edilmiştir. Su yoksa toprak ile teyemmüm edilir. İlginç olan şudur ki toprak suyun görünmesi için vardır, der Derman Hoca. Zira su berraktır, görünmez. Zaten teyemmüm de suyu görene kadardır… Su öyle mübarektir ki ayakta içilmemelidir. Hatta bir diğer yerde Derman Hoca der ki denize, nehire, göle bevledenin orucu bozulur. Kedilerin suya basmadan yürümesinde de bir hikmet olduğuna dikkat çeker. *** Abdest Abdest müminin bedenî yani cesedî duasıdır. Mümin daima abdestli olmalı zira yeryüzü ona mescit kılınmıştır ve mescide abdestsiz girmek hiç olmadı edebe mugayirdir. Abdestin cesedi faydaları bir tarafa manevi faydaları da saymakla bitmez. Mümin abdestsiz su içmemeli, yemek yememeli; mümin çift abdestsiz cima etmemeli; mümin anne çocuğuna abdestsiz süt vermemeli; mümin abdesti varken bile akşam yemeğine oturacakken, tırnak kesecekken bir abdest daha almalı. Bunları yapmamak -Allahualem- günah değildir, yapılması da sevap değildir. Derman Hoca’nın üzerine basa basa dediği gibi; “Her şeyde günah veya sevap aramayın. İnsanlığınızı zedelersiniz.” İmam-ı Gazali’nin Kalplerin Keşfi adlı eserinde abdestli uyuyan ve bu şekilde ölen müminlere melekler daima dua eder nev’inden bir cümle okuduğumu anımsıyorum. *** Vakit Namaz vakti denir, zamanı değil. Zaman tarife gelir bir şey değildir, içinde vakit vardır. Su misali akar gider. İnsan şurada başladı şurada bitecek demekten acizdir. Çünkü kendisi zamandan önce mekana mahkumdur. Mekanın olduğu yerde zaman başlar. Mekan yoksa zamandan mevzubahis edilemez. Zaman yoksa vakit de yok olur ki vakit la-mekanın mekanda idraki için takdir edilmiştir. Derman Hoca özellikle sabah vaktinin ehemmiyetinden bahseder. O vakitte âlemde her şey başkadır, der ve ekler; canlı cansız her şeyde bir sükûn vardır. Tam bu vakitte afet olmaz. Bu zaman az ve kısadır. Seher vaktidir. O zaman bir rüzgâr eser. Hayvanlar susar. "Ven necmü veş şecerü yescüdan" ... o zamandır. Şebnem o zaman olur. Muayyen bir çiçek ve ottan bir koku vardır her şeyde... Denizlerde meddü cezir olur. Kuşlar zikrederler. Rızık dağılır. Yıldızlar bile kıpırdamaz. *** Namaz Efendimiz Aleyhisselam’ın gözümün nuru diye tanımladığı. Müminin miracıdır. Olmazsa olmazıdır. Mümini diğerlerinden ayırandır. Derman Hoca der ki başka ümmetlerde namaz yoktu, dua vardı. Bu yüzden namazı kılmamak bir nevi miracı inkardır. Yeryüzü mümine mescittir. Kendiyle beraber yeryüzünü de daima temiz tutmalı. Hep abdestli olmalı. En mühim namazlar sabah ve akşam vakitlerinindir. Zira bunlar o vaktin namazlarıdır. Diğerleriyse namazın vaktidir. Sabah kulluk, akşam hamd namazıdır. Bir hadisi şerifte “Düşman süvarisi kovalasa bile sabah namazının iki rekât sünnetini terk etmeyin" buyurulur. Bu namaz öyle mübarektir ki öğleye kadar sünnetiyle beraber kaza edilebilir. Derman Hoca miraçta beş vaktin birden farz kılındığı görüşünden farklı noktada duruyor. Kendisi miraçta sadece sabah ve akşam namazlarının, diğer namazlarınsa hicretten sonra farz olduğu görüşünde. Doğrudur yahut yanlıştır bu bir görüştür ve kendisi bunu gereğince temellendiriyor. *** Kadın İslam’ın kadın hakkındaki güzide görüşleri ortadayken geçmişlerinde kadını cadı bilip kıyımdan geçirenler, kirlenmektir diye evlilikten uzak duranlar, şeytandır diye tanımlayanlar ve bunlar gibilerce sürekli haksızca yerilmiştir. Müslümanlar olarak bir savunma yapmak zorunda değiliz. Tarihin ortada oluşu gibi büyüklerimizin sözleri ve uygulamalar da ortadadır. İnsan elbette yanlış yapacak lakin bunlar öze leke sürmez. Esere dönersek, alemlere rahmet Peygamber Efendimiz Aleyhisselam’ın "Bana, (dünyanızdan) koku ve kadın sevdirildi. Gözümün nuru ise namazda kılındı” hadis-i şerifleri bu noktada oldukça ehemmiyet arz ediyor. Sevdim değil, sevdirildi. Yani kadın ilahi nazarda önemli. Kelimeler hayati incelikler barındırır. Bunda şüphe yok. Güzel kokudan kasıt da yine -Allahualem- kadın kokusudur der Derman Hoca. Zaten beraber söylenmiştir. Yine Efendimiz Aleyhisselam veda hutbesinde erkeklere hitaben “Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız” diye seslenmiştir. Yani kadın en başta indi ilahide kıymetlidir. Kadına işkence edenin, zorla ırzına girenin sonu hüsrandır. Derman Hoca bas bas bağırıyor; kadın kendi cünüp olmaz, onu cünüp eden erkektir. Hayız sonrası guslü farklıdır. Genelev açan erkektir. Kadını zorla çalıştıran, dilendiren, döven erkektir. Halbuki erkeğin yapması gereken tek şey kadını sevmektir. Ona merhametle yaklaşmalı ve yine merhametle muamele etmelidir. Kadın, Allah’ın Hayy esmasının tezgahıdır, der Derman Hoca. Ne mühim, ne güzide bir tanım. Hiçbir şartta namaz bağışlanmazken kadına hayızlıyken namaz bağışlanır. Fakat namaz oruçtan daha efdal olduğu halde orucunu sonrasında kaza eder. Allahualem oruç mükafatının bizzat Hakk tarafından verileceğindendir. Derman Hoca şöyle söyler; erkek, kadına verilen ilahi kıymeti bilse veli olur. Hakiki kadınsa annedir ve cennet annelerin ayağı altındadır. Ayakları değil, ayağı. Müfret olarak kullanılıyor ki bunu da evlada yoruyor Derman Hoca. Cennet oradadır. Ayak altında. Babalar için böyle bir söz kullanılmamıştır. Şunu da eklemek gerekir ki, operatör doktor olan Derman Hoca, ayak altının pek çok hastalıkların teşhisinin yapılabildiği bir kılavuz olarak belirtir. Son bir not da şudur ki; ayağın sadece üstü mesh edilir. *** Nefs-i Vahidetin Tek nefis. Kadının yaratıldığı öz. Kadının, erkeğin eğe kemiğinden yaratıldığı mevzusu hakkında kesin bir rivayet yoktur. Bu olsa olsa, kadının erkek için önemini belirtmek için yapılan bir teşbihtir. Kadın nefs-i vahidetinden yaratılmıştır. Mahiyeti bilinmez. Bileni de söylemez. *** Nefs Ruh kuvvet altındayken, nefis serbesttir ve bu nedenle sorumluluk nefse yüklenmiştir. İnsan nefsini lanetlememeli, onunla yaşamalı ki zaten ondan ayrı değildir. Fakat o da değildir; aynadaki aksi gibi. Anlatılır; evliyaullahtan biri nefsini içinden dışarı çıkarmış. Bir köpek suretinde çıkıp gitmiş nefs. O mübarek zat işte senden kurtuldum demişken bir ses duyulmuş; onu geri al, biz seni onunla seviyoruz. *** Hayvan Derman Hoca insanın, bir diğer insanı hayvan sıfatıyla aşağıladığını düşünmemesi gerektiği fikrinde. Yani insana köpek, eşek denmemeli çünkü onlar görevlerini yerine getiren varlıklardır. Halbuki insan ona yükleneni gereğince yapmıyor. Hayvanların hemen hepsine ehemmiyet veren hoca köpek ve kediye ayrıca değiniyor. Kediler nankör değil hürriyetlerine düşkündür. Tavırları rızkın insandan değil Hüda’dan geldiğini bildiklerinden ötürüdür. Köpeklerse insana, sadakatin nasıl olması gerektiğinin örneğini verir. Köpek, kendisine bir lokma ekmek verene nasıl da ömür boyu kadirşinastır! İnsansa kendisine yapılan devasa iyiliğe bile nasıl da unutkandır! Evet, köpekleri eve sokmak uygun değil fakat malumdur ki bir kara köpek cennete girecektir. Derman Hoca hayvan dilini bilenlerden. Nasıl oluru yok. Bir köpeğin insan bakışından anladıklarını bilenler için bu durum hiç şaşırtıcı olmamalı. Onlarla sohbetinin yer aldığı uzunca sohbetleri var eserde; karga, leylek, örümcek, sinek, deve, akrep, yılan… *** Kendimce daha bir ehemmiyet arz ettiğini düşündüğüm başlıklardan kısaca bahsetmeye çalıştım. Eser bunların yanında; mekan, la-mekan, miraç, secde, hacerü’l esved, nefis, ruh, ceset, gayb, nazar, sabır, selam, zikir, tespih, yemin, zekat, sadaka, koku, renk, ses, ışık, gölge, tayyı mekan, tayyı zaman, tayyı suret, Ahmed Yesevi, Hacı Şaban-ı Veli, Yunus Emre, velayet, kutup, gavs, derviş, mecnun, meczup, süt, süt kardeşlik, yetim, saç, sakal, kıl, tırnak, ter, ben, ayna, kamer, yıldız, rüzgar, çimen, şimşek, yün, ipek… gibi nice konular hakkında da maddi ve manevi bilgiler ve düsturlar içeriyor. Eser başından sonuna değin sohbet havasında. Fakat ne sohbet! İnsanı olduğu yere çivileyen bir konu hâkimiyeti mevcut. Etkilenmemek elde değil. Böyle bir etkiyi en son -belki de okuyalı on yıl civarı olan- İmam-ı Gazali’nin Kalplerin Keşfi eserinde duymuştum. Merhum Necip Fazıl'ın tabiriyle gassal önündeki ceset gibi oldum yer yer; diyecek söz, kaldıracak el, ayıracak göz bulamadım. Tüyler ürpertici. Konular arasında çok keskin geçişler yapıyor Derman Hoca. Bir yerde secdenin sırlarından bahsederken bir anda kadının ehemmiyetine yahut karganın yerde ötmeyişine geçebiliyor. Bu hızlı geçişlerin sebebini de söylüyor; kafayı çalıştırmak. Kimi konularda her şeyi söylemiyor çünkü hem dinimizce bilmek sorumluluk gerektirir hem de her kafa her bilgiyi almaz. Yine onun sözüyle; “Akıl ermez değil, yetmez”. Sırdır sır kalsın diyor, kalmalı diyor. Bileni yoktur diyor, bileni de söylemez diyor. *** Yazarken acaba yazmakla hata mı ettim dediğim kısımlar oldu ama madem Derman Hoca yazmış, ben de elden geldiğince bu büyüğümüzün eserini tanıtmaya çalışmanın –biiznillah- hata olmayacağına karar verdim. Yanlış varsa bendendir, lütfen haber ediniz. Zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim. Duam odur ki okuduklarımızdan nasiplenenlerden olalım. Zira bu iş merak işi değildir. Yaşama işidir. Yoksa Derman Hoca’nın o can alıcı sorusuna muhatap kalırız; “Öğrenip de ne yapacaksın. Öğrendiklerini ne yaptın?” Hocanın ruhuna bir Fatiha hediye ediniz. Selamla… *** “Sözlerimize dikkat edin! İhtiyardır diye ehemmiyetsiz demeyin! İhtiyarlar bir gemide hiçbir işe yaramaz gibi görünen dümenciler gibidir ha!..” –Münir Derman
Allah Dostu Der Ki... - 5. Cilt
Allah Dostu Der Ki... - 5. CiltMünir Derman · Bizim Büro Basımevi · 199734 okunma
··
5,6bin görüntüleme
erhan okurunun profil resmi
Hocanın kitapları ücretsiz şekilde şu adreslerde bulunuyor; drmunirderman.net ekberiyye.net
Emre Esen okurunun profil resmi
Bu ne güzel paylaşımdır. Allah razı olsun. Çok istifade ettim
erhan okurunun profil resmi
Çok sağ olun. Sizden de Allah razı olsun.
Z E Y N E P    G Ü L C A N okurunun profil resmi
Ne zarif bir inceleme bu böyle! Teşekkür ediyorum.
erhan okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim. Sağ olun.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.