Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

172 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
Uzunca bir süre sonra yaptığım ilk incelememe başlamadan uyarmalıyım ki, bu inceleme kitabın içeriği hakkında bilgiler ve çokça kişisel düşünce içerir. Öncelikle Kitabın genel özelliklerinden başlamalıyım. Yazarın anlatımı ve dili oldukça akıcı ve sade geldi bana. Kitabın içeriğine katlanabilirseniz, kitabı birkaç saatte bitirebilirsiniz. Betimlemeleri çok yoğun ve yorucu olmasa da son dönemlerde fazlaca rahatsız olduğum bir konudan da bahsetmek istiyorum. Şiddet, tecavüz ve cinayetler; Birçoğumuzun yüzleşmek istemediği ama hep hayatın içinde olan ve affedilmesi imkânsız suçlar. Hiçbir yazardan bunları reddetmesini ve yok saymasını beklemiyorum. Hayatın içindekini yansıtarak sanatlarını var ettiklerini kabul etsem de, bu olayları bu kadar ayrıntılı betimlemelerine anlam veremediğimi söylemeliyim. Herkesin ulaşabileceği, kimi nasıl etkileyeceğini bilmediğimiz bazı anlatımların dikkatle yapılmasını bekliyorum yazarlardan. Hayatın içinde sadece iyilik yok kabul ediyorum, ama kötülük de bu kadar açık ve seçik sunulmamalı diye düşünüyorum. Kendi kütüphanemi çocuklarımla paylaşacağımı da düşünerek söyleyebilirim ki: belirli bir yaş ve olgunluğa erişene kadar bu kitabı okumalarına izin vermeyeceğim. Kitabın içeriğine gelecek olursak; kitabımız üç bölümde anlatılıyor. Ana karakterimizin kendi ağzıyla anlattığı kitabımızın ilk bölümünden başlayarak, bölüm olarak duygularımı anlatmak istiyorum. Söylemeliyim ki kitabın ilk bölümü benim için bitmeyen bir işkence gibiydi. Kitabın daha ilk sayfalarında, 15 yaşındaki Ana karakterimizin sıfır suçluluk, hatta büyük bir zevkle, sürekli ve affı olmayan suçlar işleyen bir çetenin lideri olmasıyla yüzleştim. Bu suçların bütün gençler tarafından işleniyor olmasıyla tam bir kargaşa ortamında; yaptıklarını oldukça mutluluk duyarak anlatması beni biraz delirtse de, bu durum bölüm boyunca bu topluluğa ne ceza verilmeli diye düşünüp durmama sebep oldu. Ve her yeni sayfada bir ceza arayarak çok fazla suçu, fazla ayrıntılı betimlemeler ile okudum. İlk bölüm bittiğinde devamını okumak istesem de cesaretim tükendi ve kitabı bıraktım. Sonra birçok okurun incelemesini okuyarak kitaba dair bir umut aradım. Umut buldun mu derseniz hayır ama merakıma yenik düşüp devam ettim okumaya. Kitabın ikinci bölümünde ana karakterimizin hapse atılması ile gelişen olaylar, alışık olduğumuz ceza yöntemi ve birçok konuyu sorgulamanıza sebep oluyor. Bunlar; Bu yeterli mi? Cezaevleri suç için yeterli oluyor mu? Suçlarını ayırt etmeksizin suçluları aynı koğuşlara tıkmak, onların sadece kendi aralarında iletişim kurmasını sağlamak, suçu azaltıyor mu? Yoksa bu durum sadece yeni ve farklı suçlarla karşılaşarak onları daha tehlikeli bir hale getirip farklı suçlar işlemelerine mi sebep oluyor? Cezaevinden çıktıktan sonra aynı şeyleri tekrar yapacaklar mı, yoksa iyiliği seçecekler mi? Bu konular benim yetkin olduğum alanlar olmadığı için, kitap temelli yorum yaparak bu sorulara olumlu yanıtlar veremediğimi belirtmeliyim. Tam bu noktada benimle aynı fikirde olan yönetimin, yeni uygulamaya başladığı bilimsel bir yöntemle ki ben buna böyle demezdim, ana karakterimiz kendi isteğiyle başına geleceklerden habersiz bir tedavi(işkence) programına katılıyor. İradesi kırılarak sadece iyiyi seçebilecek bir hale gelene kadar çeşitli yöntemlerden geçen ana karakterin tam bir otomatik portakal olmasıyla aklımızda birçok düşünceyle bu bölümü de bitirmiş bulunuyoruz. Üçüncü bölüm işkencelerle iradesi kırılan ana karakterimizin serbest bırakılmasıyla başlıyor. Bu noktada da sorgulanan şey; insan iyiyi seçebilmeli mi yoksa buna zorunlu mu bırakılmalı? Yazarımız Fiziksel ve psikolojik işkenceler sonucu iradesi elinden alınarak, iyiyi seçmek zorunda bırakılan ana karakterimizi, bazı olayların kurbanı haline getirerek bunu sorgulamanızı sağlıyor. İnsan iyi olmayı seçmeli mi yoksa bu bir seçim olmamalı mı? İnsanın iradesiyle birçok canlıdan ayrıldığını kabul ederek, bu soruya kesinlikle seçebilmeli demek isterdim; ama bana göre bazı suçların affı olmamalıdır ve bu suçları işleyen, işleme potansiyeli olan birinin seçimine saygı duyulmamalıdır. Ama cezası ne olmalıdır ne yapılmalıdır derseniz bu konuda yetkin kişi ben değilim diyerek sıvışıp kitaba dönüyorum. Bölümün devamında karakterimiz İnsan iradesinin önemini mi yoksa kendi çıkarlarını mı düşündüğünden emin olamadığım, yönetime muhalif bir grupla karşılaşıyor. Daha sonra ana karakterimiz toplumda farkındalık yaratması ve tabi ki halkın yönetimi eleştirmesi amacıyla kurulan bir tuzağa çekiliyor ve intihar ediyor. Bu olay toplumun yöntemi reddetmesi, medyanın yönetimi eleştirmesi ve karakterimizin tekrar iradesini kazanacak şekilde tedavi edilmesine sebep oluyor. Ve iradesine kavuşan karakterimiz yine suç makinesine dönüşüyor. Bu noktada kitap boyunca düşündüğüm şeyler tekrar tekrar karşıma çıksa da fazlaca sinirlendiğimi belirtmeliyim. Bu sorulara verilecek net cevaplarım olmasa da dediğim gibi bence bazı suçların affı yoktur nedeni ne olursa olsun, umarım bir gün dünya gerçek adalete kavuşur diyerek kitabın sonuna değinmeden incelememi bitiriyorum. Hepinize keyifli okumalar diliyorum.
Otomatik Portakal
Otomatik PortakalAnthony Burgess · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 200992,1bin okunma
·
281 görüntüleme
Mukaddes Yılmaz okurunun profil resmi
Kitabın filmine denk gelip izlyemeden kapatmıştım. Bu sebeple bir yargı oluşturup kitabı her ne kadar çok okunsa ve göz önünde olsa her yerde karşıma çıksa dahi elime almayı bile düşünmedim. Didaktik, psikolojik eserleri; gerilim ihtiva eden içerikleri severim ancak bu fazla, ne yapılmaya ne anlatılmaya çalışılıyorsa daha yalın ve bu kadar rahatsız edici olmayacak şekilde anlatılabilir diye düşünüyorum ama tabii "okuyucuyu rahatsız etmek" adına bilinçli şekilde üzerine uğraş verilmiş eserleri özellikle tercih eden bir kesim de var, muhtemelen seveni beğeneni çoktur Otomatin Portakal'ın. İncelemeni okuyunca iyi ki de okumamışım dedirtti, çünkü kitaplara başlayıp yarım bakma huyum hiç yoktur, işkence çekerdim :')
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.