Dünyaya mutluluk ve zevk beklentisiyle dolu olarak adım atarız ve kader bizi hoyrat bir şekilde yakalayıp hiçbir şeyin bizim olmadığını, her şeyin ona ait olduğunu gösterene kadar bunu gerçekleştirmeye yönelik o aptalca umudu koruruz; nitekim kader yalnızca sahip olduğumuz ve edindiğimiz bütün her şey üzerinde değil, aynı zamanda kolumuz ve bacağımız, gözümüz ve kulağımız, hatta yüzümüzün ortasındaki burnumuz üzerinde bile tartışmasız bir hakka sahiptir.