İNCELEME RİSALESİBilgi çağında yaşıyoruz, ama “doğru bilgi” çağında değil. Bilgiye ulaşmak ne kadar kolaysa bu bilgi yığınının arasından da doğru bilgiyi çekip çıkartmak da bir o kadar zor. Post-truth çağı diye adlandırdığımız bu dönemde; hakikatin temelinin önemsizleşmesi, söylemin kendi kendini referans vermesi, kaynakça göstermenin zaruretini daha da artırıyor. Hele bir de konumuz ise İslamiyet tarihi ise işler daha da zorlaşıyor. Çünkü bu alanda birinci kaynak olan Kur’an-ı Kerim bile; sayfa hacminin zaruri kıldığı içerik kısıtlaması, indirildiği toplumun özellikleri ve retoriklerle bezeli anlatımı sebebiyle pek çok meselede ihtilaflara mahal bırakmış. Zira İncil gibi peygamber hayatının anlatıldığı bir biyografi metninden bahsetmiyoruz. Kur’an da bunu amaçlamıyor zaten. Bu durum, Kuranı tarihsel boyutuyla ele almak için hadislere başvurmaya yönlendiriyor bizi. Çünkü bugün Kuranda geçtiğini sandığımız ama açıp da kaynağına bakmadığımız pek çok islami bilgiyi, peygamberin hayatını, geleneği, ibadetlerle ilgili kimi detayları hadislerden öğrenebiliyoruz. Fakat hadis dediğimiz şeyse rivayet usülüne dayandığı için (istemli veya istemsiz) spekülasyonlara, yanılmalara ve yanıltmalara sebep olabiliyor. Hangi hadisin sahih olup olmadığıyla ilgili pek çok tartışma dönüyor. Bilgi kirliliğinden arınmak için otorite kabul edilen hadis kitaplarında ortak bulunan hadisleri ele almak hem daha güvenilir hem de vaktimizi daha verimli kullanmamız için daha mantıklı gibi duruyor.
Bu giriş kısmının ardından Nureddin Yıldız’ın Ramazan Risalesi’ne biraz değinelim. Uzun bir inceleme yazısını haketmeyecek, özensiz ve yüzeyel bir metin olduğu için ben de incelememi çok uzun tutmayacağım. Belki sonda söylemem gerekir ama kitapla alakalı fikirlerimi birkaç cümleyle özetleyerek başlamak istiyorum. Kitapta anlatılanları (hepsini değil, bir kısmını. Çoğu o vakti hak etmeyecek yüzeyellikte) düşünebilirim ama düşünceme dayanak yapamam, usun konusu yapabilirim ama usumu onla temellendiremem. Bunun sebebi anlatının yöntemini hatalı bulmam.
“Bu yazdığım şu ayette geçmektedir, şu hadiste belirtilmektedir” gibi ciddi bir üslupla yazılmayan her dini yazının hurafenin ötesine geçemeyeceği kanaatindeyim. Daha en başından yöntemsel olarak güvenmediğim bir kaynağın içeriğini deşmek vakti israf etmek olacaktır. Malum ramazan ayındayız, her anımız kıymetli :)
İçerisindeki pek çok hadisin kaynağının belirtilmediği, anlatılan hükümlerin Kur’an’da mı geçtiğı hadislere mi dayandığı veyahut ulemanın görüşünden mi kaynaklandığı belli olmayan; ilmi açıdan kaynak gösterilebilecek yeterlilikte olmayan bir kitap. İçerisindeki hadislerin bırakın hangi hadis kitabından alındığını, kimin rivayet ettiğinin bile çoğu zaman belirtilmediği, ezbere bir anlatı. Kitabı okunmadan önce Kuranı Kerim ve Riyazüs Salihin’den ve hatta Kutsal Kitap’tan oruçla alakalı bölümlere göz atmıştım. Kitaptaki anlatıların sadece çok küçük bir kısmının bunlara gönderme yapılarak anlatıldığını gözlemledim.
Bir kişinin isminin o alanla anlıyor olması, popülerliği ve kimi çevrelerce otorite olarak görülmesi; kaynaksız, belgesiz, ezbere bir anlatımı kabul edilebilir kılmıyor. Kitabın, inanan insanların ritüelleri gerçekleştirirken motive olmaları amacıyla yazıldığını düşünüyorum.
Ezberden anlatılarla dolu olması, cami cemaatine hitap eder bir üslup kullanılması, kaynakça gösterilmemesi, konu bütünlüğünün olmaması, yazarın absürt fikirlerini hararetli bir üslüpla anlatıp hakikat gibi lanse etme çabası,… gibi sebeplerden dolayı ilmi bir metin olmaktan çok uzak bir kitap. Bilgilenmek, oruç üzerine düşünmek amacıyla kitabı okursanız eliniz boş döneceksiniz. Zira benim okuma amacımı karşılamadı. Okumayı düşününenlerin bunları göz önünde bulundurmasını tavsiye ederim.