Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

480 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
26 saatte okudu
Epeyce geç okuduğum bu kitabın konusu öncelerde ilgimi çektiyse de, yediğim spoiler sayesinde hevesim kaçmıştı. Aniden esti ve okuyuverdim. Kitap gündelik bir dille yazılmış, akıcı, kolay okunuyor. Fakat popüler kitaplardan genelde beklenildiği üzere yüzeysel değil. Okurken birçok duyguya girdim, ötenazi, engellilik, hayatın değeri gibi kavramlar üzerinde düşündüm ve yeni bilgiler öğrendim. Bu kitabı okumak benim için anlamlı bir deneyim oldu. Sanırım benim dışımda herkes okuduğuna ya da filmini izlediğine göre konusunu özetlememe gerek yok. Okurken neler düşündüğüme geçeyim. (Buradan sonrası spoiler içerir.) Serbest atış alanı tadında bir inceleme olacak. Sevgili Bay ve Bayan Traynor. Psikoterapi diye bir şey duydunuz mu canlarım? Oğlunuz büyük bir kaza geçirdi, engelli oldu, odasından çıkmıyor, depresyona girdi falan ya... Hani böyle fakir fakir akıl veriyormuş gibi olmayayım da Will'in psikolojik desteğe ihtiyacı olabilir miydi acaba? Birinizin metresiyle ilgilenmekten diğerinin de kolyesiyle oynamaktan aklına bile gelmedi değil mi?! Kitapta kimseye kızmadım ama bu ikiliye kızdım. Bakın bunu okuyan arkadaşlar size de söylüyorum. Birisi eğer intihardan bahsediyorsa, intihara teşebbüs etmişse mutlaka bir ruh sağlığı uzmanından yardım alması lazım. Depresyon ciddi bir rahatsızlıktır. Beyin kimyasıyla ilgilidir ve çoğu zaman ilaç tedavisi gerektirir. Arı külotlu çorap giyen bakıcının eğlendirmesiyle falan geçmez. Lou iyi niyetli bir kadın ama ne yaparsa yapsın yetemezdi çünkü Will'in iç dünyasıyla ilgili bir karardı bu. Will istemedikçe kimse değiştiremezdi. Hem önceki paragrafta dediğim gibi beyin kimyasıyla da ilgili. Will hem uygun bir antidepresanla, hem de ona yardımcı olacak bir uzmanla hayatının anlamını yeniden keşfedebilir ve zorluklarını göğüsleyecek gücü bulabilirdi. Belki de bulamazdı ve yine ötenaziyi seçerdi. Ancak bu iki karar için de bir şey yapamazdı Lou'cuk... Çok uğraştı ama omuzlarının taşıyacağından büyük bir yüktü. Will'i hayatta tutacak şey neydi biliyor musunuz? İnanç. Güçlü bir tanrısal inancı olsaydı, çektiği acılara anlam verebilirdi. Eceli doğal yollardan gelene dek sabredebilirdi. Yahut bu yönde bir arayışa yönelseydi. Bedeninde engel vardı ama zihninde hiçbir engel yoktu. Felsefi, dini, ruhsal arayışlar onu "hayatıma dair hiçbir kararı veremiyorum" düşüncesinden de çıkartabilirdi. Tamamen özgür olacaktı zihninin içinde. Madem ölümden sonrası derin bir uyku, neden hayatta kalsın Will? Sevdiği aktivitelerden, eski çevresinden, eski hayatından tamamen uzaklaşmış biri olarak neden yaşamayı değer bulsun? Sağlıklı ve her şeyi olan insanlar da intihar ediyorlar. Çünkü... Anlam bulamıyorlar. Hayatın anlamı dünyanın fani şeylerinde değil ya. Tatil, tropik iklimler, ekstrem sporlar yapmak iyi hoş ama bir gün bitiyor ve "Neden bu dünyaya geldim? Neden yaşıyorum? Ben kimim? Nereden geldim ve nerede gideceğim?" gibi soruların cevabı değiller. Mutluluk da üzüntü de geçici. Bu geçici ruh halleri, niçin yaşadığımızın cevabı değil. Will'i yargılamıyorum elbette. Yaşadığı şartlarda elinden geleni yaptı. Defalarca düşüncelerini, neden rahatsız olduğunu, hayattan ne istediğini gayet düzgün bir şekilde ifade etti. Ancak etraftaki kimse ona rehberlik edecek yeterlilikte değildi. Lou dahil. Yaşanmış ve unutulmaz bir altı ay kaldı geriye. Dünyadaki tüm küçük mahallelerin birbirine benzediğini düşünmezdim. Lou'nun ailesinde, bizim ailelerimize benzer çok şey buldum. Yazar ince noktaları güzel yakalamış. Zengin sınıfla orta-alt sınıf arasındaki farkları, bu iki sınıfın yaşantısını, davranışlarını, olaylara tepkilerini, hatta çocuk sevme biçimlerini... Lou'nun babası Bernhard favori yan karakterim oldu. Her repliğinde kahkaha atasım geldi. Kültürlerimiz arasındaki farklar da dikkatimi çekti. Mesela Patrick, Lou'nun genç bir adama bakıcılık yapmasına izin verdi tatile kadar öyle aşırı bir kıskançlık göstermedi. Türkiye'de ise hiçbir erkek kız arkadaşının böyle bir işe girmesine izin vermezdi rahat rahat. (Bunu yerme amaçlı söylemiyorum. "Biri daha iyi biri daha kötü" demiyorum. Sadece farklı.) Treena'nın hamileliği meselesinde de öyle... Türkiye'de olsaydı Treena'yı apar topar evlendirmeye çalışırlardı. O da iyi ihtimalle. Kötüsünü söylememe gerek yok. Uzun lafın kısası okurken duygudan duyguya girdim ve kitabı sevdim.
Senden Önce Ben
Senden Önce BenJojo Moyes · Pegasus Yayınları · 201329,2bin okunma
·
99 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.