IV. HEM ÖVGÜ, HEM AĞIT
Sen küçücüktün bacım, minicik;
Gözlerin masmavi dünyaya bilmeden bakardı,
Ben de gencecik bir delikanlıydım;
Okulum Dolmabahçe’ye karşı...
Şimdi, kitaplardan okuyup sevdiğim adam;
Bir Mustafa Kemal vardı!
Hani, her insan ölür ya, günü gelince,
Mustafa Kemal’in daha gelmemişti günü,
Gelmemişti lâkin, ölüm komadı,
bırakmadı yakasını
Bir Kasım sabahı, alıp götürdü!
Sen küçüktün bacım, minicik;
Nasıl bereketli yağmur gibi yağdı
Milyonlar, ömürlerinde ilk defa
Namusuyla ağladı, bilmezsin!
Gayri bizler için yalnız karanlık vardı,
Gayri gökyüzü küçücüktü,
Dünya dar...
Hepimiz boşlukta gibiydik
Yetimdik,
Çaresizlik!
Sen küçüktün bacım, minicik;
Küçücük, miniciktin ama
O dudakların büzülüvermişti, ağlamadan yana;
Ellerin, ellerin anlaşılmaz bir telaşta!
Artık masmavi değildi dünya,
Artık umutlu değildi yaşamak,
Benimle hüznü paylaşıyordu:
Masum ve merdane...
Bütün denizler, bütün kuşlar, bütün ovalar,
bütün dağlar "Erkan ağlar, usul ağlar, yol ağlar”
"Ah'ınan, Of’unan" değil işimiz,
Ama yine de yanar yüreğimiz kor-ateşte...
Mustafa Kemal’in fikriyle hürüz,
Fikriyle bahtiyar...
Doğu’da en mutlu kader bizim!
Geniş yurt ufuklarında alabildiğine bir
beyazlık
Mustafa Kemal’den...
Yönümüz kesin, hep batıya
Senden... İçimizde bir sonsuz aydınlık
Mustafa Kemal’in getirdiği!
Bir karanlığa düşmeye görelim
Pırıl-pırıl bir şavk önümüzde, işimizde
Mustafa Kemal’in...
Hepimiz boşlukta gibiydik
Yetimdik, Çaresizlik!
Her şeyinle varsın, fikrin ve ülkünle
Bir acımız var ki, gözlerine, sesine hasretimizden
O da sensiz ölümün alıp yitirdiği...
Yüreğimizde bir kor-ateştir yanar!
"Gülşen ağlar, bülbül ağlar, gül ağlar."