Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Cemil Meriç - Divan Şiiri Mülahazası
m.youtube.com/watch?v=6X7wac3... youtube.com/watch?v=SqnlWLY... ( Cemil Meriç - Divan şiiri / kendi sesinden ) İmandan uzaklaştığı ölçüde şiir bir oyun oluyordu, oyunların en muhteşemi, en şâhânesi, en dilberi ama bir oyun. Nef’î’nin “Ben bu hâletle tenezzül mü ederdim şi’re / Neyleyim kurtulamam tab-ı hevesnâkimden” itirafı bir hacâlet (utanç) itirafı değil midir, bir parça nedamet sezmiyor muyuz, bir cihangirin nedameti? Daha ciddi şeyler varken gönlünün sesine, hayalinin cevelanlarına kendini kaptıran, inzibatı kaybeden bir savaş adamının utanca benzeyen hissi. Bununla beraber büyük bir tarihin mirasçısı olan Türkler elbetteki şiiri musiki ile kaynaştıracaklardı. Türk şiirini anlamak için Türk’ün ruhundaki musikiyi, o derunî musikiyi unutmamak lazım. İslam-Türk musiki içinde doğar, musiki içinde ölür. Ezan musikidir, tecvid musikidir, Mevlit musikidir, naat musikidir, aruz musikidir. Osmanlı’nın ruhu aruzun kanatlarında namütenahiye … ve aruz adeta onun ruhunun sesi olur. Kelime bir silah değildir Osmanlı için, Osmanlı’nın lafla kazanılacak zafere ihtiyacı yoktur. Düşünce şiirin emrindedir, şiirin, yani güzelin. Batı’da ise şiir sadece düşüncenin bir ifade vasıtasıdır. Yani orada ağır basan kuru tefekkür; bizde dile gelen heyecan. Osmanlı’nın düşüncesi musiki ile kanatlı, musiki ile kaynaşmış bir düşüncedir, ilahî bir düşüncedir, ilhamını Ezelî’den, Mutlak’tan alır, Mutlak Hakikat’in emrindedir. Osmanlı şiiri üzerinde düşünenler mutlaka bu hakikatleri unutmamalı. Bakî’nin Mersiye’si, “Ey pây-bend-i dâmgeh-i kayd-ı nâm u neng / Tâ-key hevâ-yı meşgale-i dehr-i bî-direng (Ey şan ve şöhret düşüncesinin tuzağına ayağı bağlı olan kişi, daha ne zamana kadar bu kararsız dünyanın uğraşısı hevesinde olacaksın?) Süleymaniye kubbelerinde uğuldayan bir duayı andırır. Itrî’nin bir naatı kadar muhteşem, Itrî’nin bir naatı kadar ahenktardır. Osmanlı’nın ruhu aruzun kanatlarında his dünyasının girdaplarına kadar iner ve his dünyasının arş-ı â’lâsına kadar yükselir. Bazen mahrem bir fısıltıdır, Nedim’de olduğu gibi: “Nâz olur dem-beste çeşm-i nimhâbından senin / Şermeder reng-i tebessüm, lâl-i nâbından senin.” Bazen bir gök gürültüsüdür, bir tarrakadır, bazen bir gözyaşı gibi hassas, ince ve anlatılmaz bir ahenge bürünür. Bir kelimeyle Osmanlı şiiri demek en yüksek ahenk irtifaına yükselen söz demektir. Mana ile kaynaşan bir ses, ahenkle mananın cümbüşü; Batı estetiğinin sakar kalıplarına mahpus olanlar hiçbir zaman bu şiirin güzelliğine erişemezler. Cemil Meriç.
··
4 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.