Deniz Tanrısı gelecek de o güzelim kızları
Öpüp okşayacakmış ...
Başka ve o yaşta
Niye beklesinler ki
Kayaların başında
O dallı giysileriyle
Kimi bekler ki onlar
Poseydon'dan başka
Bu kayalarda durmuş
Bu kızlar ne bekler ki
Bir aşk için boğulmaktan başka ...
Hepsi de karaya vurup
Zeytinlerle keçi boynuzlarına kendilerini dağıtıp verip
Kökten çıkan dallardan
Yapraklar olmaya ...
Rüyası bu Datça'nın
Kadınları okudukça
Okunacak bir güzel kadınlık ve güzellik
Tasvir gibi bakma öyle yüzüme
Bakar gibi gökyüzüne
Mahzun mahzun
Mazlûm, mazlûm!..
Ölmekle silinir mi sandın,
Silinir mi, bre hâyin,
İnsanları sevme suçun? ..
En son nerde karşılaştık seninle?
Yarım bir şiirde belki, tamamlanmamış acıda
Sevinçli ikindi vakti, karanfilsiz sabahta
Kırık bir aşk öyküsünde, bir kitap kapağında
Son mektubun, son satırında
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
N'eylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.
Gün gelir, hatırlamak bile bir acı olur.
Gençlik aşkı, sevinci, daha dünkü ümidi…
Yumruklasan göğsünü bir boş yankı duyulur.
Gün gelir, en gür çeşmeler damla damla kurur.
Bakarsın, bir yazın ağaçlarında şimdi
Üç-beş kuru yaprak çırpınır durur.