Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Hiç sıkıntım yok mu acaba? Var ki bi'dolu... Ama yüzdeyiz kişisel. Mutluyum, ama sıkıntılarımdan, coşkuyla, yorulmadan, uzun uzun söz edebilirim yine de. Anlatayım mı hepsini?... Hayat bana nasıl oyunlar ediyor, diyeyim mi bir bir?... Kısacası: Tam o bin küsür kilometre ötedeki kentten küçücük bir haber bekliyorum. Bu bekleyişi durmadan anlatabilirim. Hiç durmadan beklediğime göre ve ben ve zaman ve beklenen ve her şey değiştiğine göre, beklemem de değişiyor. Zengin bir bekleyiş bu. Gittikçe de içimi sarıyor. Günlük yaşayışıma, bakışıma, sesimin tonuna siniyor. Burada ciddiyetle ve delice çalışkanlıkla görev yapışımın nedenlerinden birinin de bu olduğunu biliyorlar mı acaba? Beni o bekleyiş doluluğundan, bazen hummaya varan ateşinden uzak tutacak her şeye nasıl sarılıyorum. Ama ondan uzak durabildiğim saatlerin sonunda, kendi kendime kaldığım dakikalarda sanki ihmal edilmiş bir canlı gibi amansız bir çullanışı var ki üzerime, o zaman kaçacak yer, sığınacak insan arıyorum. Ama nereye kadar? Nereye kadar kendinden kaçabilirsin? Ya bir de geri dönemezsen? İhtiyatlı olmalı. Ya bir de umut olmasa... Evet, umut var. İçimde bunun hep aksini söyleyen korkuya rağmen. Ve bütün düşüncelerim beni boyuna bu korkuya doğru sürüklüyor. Aslında en dolu olduğum zamanlarda bile onun hatırası içimden çekilmiyor. Birlikte olduğumuz vakitlere ait birçok irili ufaklı hatta basit hatıralar, hiç vazgeçmeden manasız bir inatla tekrar tekrar zihnimde canlanıyorlar. Sonunda onların acımasız üşüşmelerinden öyle çaresiz kalıyorum ki, kendimi olduğum gibi, savunmadan acının ağırlığı altına bırakıyorum. O zaman bana insanlar daha değerli, kuşlar ve çocuklar daha acınacak, kadınlar daha sır dolu ve ilginç, aşk bir kez daha denemeye değer bir kepazelik olarak görünüyor.
Konuşmalar-s.25-26
·
44 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.