Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Aslına bakarsak insanlar için ruhun gerçek değerini ve ikbalini gösteren yol; geçici, anlık veya dönemsel aşırılıklardan, içgüdüleri ve istekleri abartılı biçimde dışa vurmaktan ya da uçuk kaçık, ayran gönüllü tavırlar sergilemekten ziyade dengeli ve ölçülü kalabilmeyi, tutarlılığı, kalıcılığı ve güvenilirliği ilke edinebilmekten geçiyor bence. Bir insan için ruhun esas değeri, tamamen çevresine güven verebilmesinde yatıyor etraflıca düşündüğümüzde. Aslına bakılırsa, şu kısa yaşam yolculuğunda kendimizle vakit geçirmeyi arka plana atıp gereksiz ve gelip geçici arkadaşlıklara dahil olmanın, faydasız ortamlarda bulunmanın, lakayıtlık içeren, yüzeysel, anlamsız yakınlıklar ya da oyalanma amaçlı sahte gönül birliktelikleri kurmanın hiçbir değeri ve elle tutulur yanı yok bir insan için. Bana kalırsa toplumun en büyük sorunu da bu tam olarak, cinsiyet-yaş fark etmeksizin hiç kimsenin bize tam anlamıyla bir güven duygusu verememesi; karşılaştığımız tüm insanların zihnimizde daima sanki her an bir sahtelik, bir aldatmaca ya da arkadan iş çevirme eğilimi gösterecekmiş gibi bir hissiyat uyandırmaları, günlük yaşamda sürekli bu ihtimali düşünmek insanı geçmişteki tecrübe ve gözlemlerden ileri gelen bir alışkanlık olan soğukluğa ve herkesle arayı mesafeli tutmaya yöneltiyor maalesef, insanlara karşı ne kadar iyimser bakmak istesem de bu güvensizlik sezgilerinin dışına çıkamıyorum, bu prensip edimsel koşullanma durumuna benziyor biraz da. Belki de ben bu yüzden bugüne dek hep kalabalıklardan ve herhangi biriyle yakın bir arkadaşlık kurmaktan kaçındım; günümüzdeki insan ilişkilerinin sürekli değişen, hiç kalıcı olmayan, inandırıcılığı düşük ve değersizlik içeren bir grafik çizmesi temel olarak toplumdaki daldan dala konan türden bozuk karakterli kişilerin yoğunluğundan, sayısız sahteliklerden, abartılı, antipatik ve dengesiz davranışların çokluğundan kaynaklanıyor bana kalırsa. Herkes öyle olmayabilir genelleme yapılması doğru olmaz biliyorum fakat şimdiye kadarki gözlemlediğim toplum hayatının ve kalabalıkların genel özetinin bu şekilde olduğunu anladığımdan dolayı ve tersine rastlayamadığım için artık gözümde hemen hemen her şeyin inandırıcılığı çok düşük geliyor bana, bu yüzden de topluma karışma hevesim, bir şeylere dahil olabilme ve herkes gibi yaşayabilme istencim yok denecek kadar az düzeyde son zamanlarda. Tüm bunlardan dolayı ben içime çekilmeyi, sessiz bir ortamda kendi başıma olmayı, insanların bulunduğu ve birbirleriyle konuştuğu gürültülü ve kalabalık yerlerden, toplu alanlardan uzak kalmayı daha çok seviyorum ve kalan ömrümün büyük bölümünü kitaplara, yazınsal dünyaya ayırarak geçirmek istiyorum, vaktimi böyle kullanmanın daha değerli bir yaşayış biçimi olacağını düşünüyorum. Bence bir kişiliğin önemini, asaletini ve yüceliğini gösteren en önemli unsurlar; günlük hayattaki aşırılıklardan, abartılı, deli dolu, uçuk kaçık tavırlardan uzak durması, genel olarak insanlarla içli dışlı olmaktan, gereksiz yere arkadaşlık hatta irtibat bile kurmaktan kaçınması, gösterişten uzak durup gizlice yaşamayı ve kendisiyle yalnız kalmayı daha değerli ve müstesna bir yaşayış tarzı olarak görebilmesidir. Kendi kendine durabilmeyi ve tek başına vakit geçirmeyi bilmeyen ya da tercih etmeyen, daima etrafında birileri olan hep topluluklar içinde bulunmaya, çevresinin kalabalık olmasına alışmış ve birileriyle irtibatta olmadan duramayan sürekli başkalarına ihtiyaç duyan sosyal bağımlılık bozukluğuna sahip kişilerden daima uzak durmuşumdur şimdiye kadarki yaşamımda, sürü psikolojisinden olsa gerek özellikle erkeklerde bu durumu çok sık gözlemlemiştim şu ana kadarki hayatımda o yüzden gerçek bir arkadaşım bile olmadı diyebilirim hayatım boyunca, aslında tek başınalığı benimseyerek dış tesirlerden mümkün olduğunca uzak kalarak ne kadar doğru yaptığımı şimdilerde daha iyi anlıyorum. İnsanlara olan genel yaklaşım meselesi dışında, esas kısma yani karşı cinsten birisiyle gönül olayı yaşayabilme, hakiki, kalıcı bir sevgililiğe adım atabilme ve gelecekte evlilik aşamasına gelip bir aile kurabilme konusuna değinecek olursak, bu mesele için de tıpkı diğer her şeyde olduğu gibi aslında en önemli ve değerli unsurun güven duygusu olduğunu düşünüyorum; birini çok sevmek, çok istek duymak, çok hoşlanmak, çok etkilenmek vesaire gibi şeyler hep güven unsurundan sonra gelen ikincil hislerdir çünkü gerçek şu ki her şeyiyle güvenmediğin birini asla gerçekten sevemezsin. Karşısındakine emin olma duygusunu hissettirecek kadar oturmuş bir karaktere sahip olmayan ve tam anlamıyla güven vermeyen bir kişinin hislerinden, ilgisinden, gösterdiği yakınlıktan, davranışlarından, yaklaşımından veya ona dair başka hiçbir şeyden emin olamazsın; bu yüzden hiçbir cümle, hiçbir davranış, hiçbir etki ruha ve kişiliğe duyulan hakiki bir güvenin yerini tutamaz, hiçbirisi güven kadar gerçekçi ve inandırıcı gelemez. O yüzden hayatta bir defa olsun gerçekten sevmek ve sevilmek için birinin karakterine kayıtsız şartsız güvenebilmek ve o insanda ömür boyu aldanmayacağına, seni asla hayal kırıklığına uğratmayacağına emin olmak gerekir. Size de oluyor mu bilmiyorum ama bu tür şeyleri düşününce bende içten içe sanki 'hayat boyu hiç evlenemeyecekmişsin hissi' gibi bir durum oluşuyor. Biraz tuhaf bir karamsarlık ama nedense benim içimde bir gerçekçilik duygusu kalmadı pek fazla. "Ölüm değilse bizi ayıran Yazık olmuş, hata yapmışız." Bana öyle geliyor ki bu şiir dizeleri oldukça önemli bir tespit barındırıyor içinde, gerçekten özetliyor aslında insan hayatının ana fikrini. Temelde tam olarak böyle düşünen, bu fikri şiar edinmiş biriyle karşılaşmadığım için galiba bir şeylere başlayamadım hayatımda hiçbir zaman çünkü kendi karakterimde birisine tesadüf edemedim şu ana kadarki yaşamımda. Ama bu asla benim seçimim değildi, böyle olmasını ben istemedim. Aslında gerçek bir sevda yaşayabilmeye dair umudu kalmamış insanların içinde devamlı olarak büyür bu hissiyat, hiç kimseyle sevgililik kuramayacak, hiç evlenemeyecek ve ölene kadar yalnız olacakmışsın gibi gelir insana, bu ağır bir duygudur aslında düşünmek bile ruha baskı uygulamaya başlar bir yandan da gitgide kanıksamışsındır bu yalnızlığı. Nereden baksan bir geç kalmışlık duygusu, yakın gelecekte içindeki büyük boşlukların dolacağına dair ümidin de kalmamıştır artık. Zaten şimdiye kadarki hayatında sevgililiğe dair bir şeyler yaşamamış, hiç kimseyle yan yana oturmamış yan yana bile yürümemiş, kimse ile elleri kavuşmamış birisinin bu tür şeylere olan inancı belli bir yaştan sonra artık yok seviyesine inmeye başlıyor, ruhun yalnızlıktan çıkamayıp hayat boyu hep tek başına yola devam edecekmiş gibi bir his oluşuyor artık içten içe. Çünkü gerçekten de kendin gibi birine denk gelebilmek Evren' in en zor rastlantılarından biriymiş şu fani dünyada, insan bunu ne kadar yoğun ne kadar derinden istese bile bu türden bir karşılaşmanın aslında mucizeye yakın bir durum olduğunu anlıyor en sonunda. Uzun uzun yıllar beklemişsindir o tek kişinin birden çıkagelmesini, o tek kişiyle hakiki bir gönül olayı yaşayabilmeyi; tüm mevcudiyetin ve tüm ruhunla sadece bir kişiye ait olabilmeyi yıllar yılı beklemiş ve umut etmişsindir, fakat talih odur ki milyonlarca insan arasından senin yüreğine denk, tıpkı sen gibi gerçek bir sevda yaşamak isteyen yakın ruhlu biri asla denk gelmemiş ve çağ seni yalnızlığa mahkum bırakmıştır. "Yan yanaydık ve şehir böyle mucize görmemişti." İnsanın okuduğu bazı büyük fikirler onun kişiliğini, geleceğini belirliyor derken aslında bunu kastediyordum, belki de sırf yukarıdaki muhteşem cümleyi, bana hissettireceği duyguları yaşayabilmek için yıllar boyu o doğru insanla karşılaşmayı ona canlı olarak denk gelebilmeyi bekledim; ne var ki şimdiye dek içinde bulunduğum tüm ortamlar, tüm o kalabalıklar benle en ufak bir benzerliği olmayan canlı hayaletleri andırıyordu adeta, tersine hiçbir zaman rastlayamadım. Bana bu hayatta hissedebileceğim en büyük duyguları yaşatabilecek birine rastlamayı, onda her yönümle kendimi bulabilmeyi umut ettim uzun yıllarca. Ve şimdi anlıyorum ki bu sadece boşa beklenmiş bir hayalden öte değil, varılması imkansıza yakın bir hedef. Belki de bu Dünya' da benim kişiliğimde birisi mevcut değildir bu ihtimali göz önünde bulundurmam gerekirdi çünkü daha önce düşünmemiştim, zannediyorum ki benim herhangi bir kadın biçiminde karşılığım yok, olsa bile ya benden önce başka bir devirde yaşayıp öldü ya henüz Dünya' ya gelmedi ve benden sonra başka bir çağda yaşayacak ya da aslında gerçekten böyle biri var ve hayatta fakat henüz tesadüf edebilmiş değiliz, dahası ne zaman denk gelir, ben Dünya' dan göçüp toprağa karışmadan önce karşıma çıkar mı çıkmaz mı onu da bilmiyorum. Belki de ben gerçek olamayacak kadar büyük bir hayalin izinden gitmişim, bu tükenmişlik ve vazgeçmişlik ondan kaynaklanıyor belki de. Düşünüyorum da, bu çağ ömür boyu tek bir insana aitlik duymayı isteyen, kişiliği önemseyen, orjinal, yüksek ruhlu, yüreği gelişkin kadınların çağı değildir belki de; her ne kadar ben şimdiye dek bu fikri kabul etmek istemeyip iyimser düşüncelerle bakmış olsam da belki de yanılmışımdır, onlarda öyle değerli, öyle derin bir karakter, öyle yüce ve büyük bir sevme anlayışı yoktur belki de, boşuna beklemişimdir bunca sene. Bu ihtimal artık kafamda daha ağır basmaya başladı çünkü farklı olana hiç rastlayamadım şimdiye kadar koskoca şehirde bile. Tüm yönleriyle nereden baksak bir yozlaşmışlık, bir alçalmışlık, bir dengesizlik çağı. Derinden ve ruhça sevmenin anlamını sorgulamayanların, yüzeyselliğin, günü gününü tutmayanların, güvenilmezliğin, bozukluğun, sadâkatsizliğin ve sahteliğin rekor kırdığı bir devirde yaşıyoruz. Böylelerinin arasında ruhen yalnız kalmak onurlu ve orjinal bir insan olmamıza işaret ediyordur belki de, bir de bu türlü bakmak gerek. Neyse. Sonuç olarak ölümlü Dünya. İnşallah herkes belli bir yaşı geçmeden, geç olmadan, bir şeylere hevesini yitirmeden evvel dengine rastlar ve hak ettiği hatıraları, içinde ukde olmuş o büyük eksiklikleri dolu dolu yaşayarak öyle gider bu Dünya' dan toprağın altına.
·
1.009 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.