Hiç iki kere öldü sanılıp gömülmek üzereyken ölmediği anlaşılan biriyle karşılaştınız mı? Cevabınızın hayır olduğunu tahmin ediyorum. Kitap iki kere öldü sanılıp aslında ölmediği anlaşılan ama üçüncüye gerçekten ölen Stefanos'un anlatılması ile başlıyor. Adamın ölmeden önce söylediği “hamile olan keçiyi sağma” öğüdünün dinlenmemesi köylünün başına birtakım işler açacak. Çünkü eski bir rivayete göre hamile hayvanın süt hakkı yavrusunundur. O sütten içenlerin başına umulmadık olaylar gelir. Tabii olaylar sadece bununla sınırlı değil. Yazar birçok hayata dokunmuş, dokunduğu hayatları öyle güzel işlemiş ki... Tek bir olay üzerinden bütün bir romanı kurgulamak yerine olayları çeşitlendirip bizi Papaz'ın, Maria Ana'nın, kıyıya vurmuş adamların, Ahmedika'nın Ali'nin vs. bir sürü kişinin hayatına katmış. Karakterlerin hepsi kendine has özellikleri ile öne çıkıyor ve yazar bu özellikleri ustaca kurgulamış. Okurken yer yer İhsan Oktay Anar okuyor izlenimine de kapıldım açıkçası. Bu benzetme bile yazarın kurgusunun ne kadar başarılı olduğunun bir kanıtı aslında. Kısacası sürekleyici bir kitap arayışında olanlar için güzel bir öneri olacaktır. Tavsiyemdir