Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

392 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
20 günde okudu
Muhtasar Sîretü İbn Hişam Hakkında..
"Siretü İbni Hişam" diye meşhur olan siyer kitabı aslında ibn İshak'ın yazdığı eserin iki rivayetinden biridir. İbn İshak'ın kitabı bize tam metin olarak İbn Hişam rivayetiyle ulaştığı için "Sîretü İbn Hişam" diye meşhur olmuş. Benim "Siretü İbni Hişam" ismiyle ilk karşılaşmam Said Havva'nın kitabında İhvan müntesiplerinin gelişimi için hazırlanan 4-5 dereceli bir eğitim programının 5. derecesinde son siyer eseri olarak "Siretü İbni Hişam" koyulmuştu. O dönemlerde kendime bu kitabı okuyacağım diye söz vermiştim. Şimdilik muhtasarını okuduk darısı kitabın aslına diyelim... Muhammed Yazıcı Hoca da bu kitabın ravi kısımlarını kaldırarak bir kısım rivayetlerini de hazfederek tam metin Türkçesi Kahraman Yayınları tarafından dört ciltlik olarak basılan eseri 389 sayfalık tek kitap haline getirmiş. Bu 389 sayfanın da tamamı metin sayılmaz ilk 25-30 sayfası takriz ve takdimden, son 20 sayfası ise ekler bölümünden oluşuyor. (Bu iki bölümün de çok mühim bilgiler içerdiğini atlamayalım) Kitabın takrizini Merhum Şeyh Muhammed Ali es-Sâbûnî ve hadis ilminin yaşayan büyük üstadlarından Mucir el-Hatib yapmış. Muhammed Yazıcı Hoca, Muhammed Ai Sâbûnî Üstad'ın takrizinin altına şu dipnotu düşmüş -ki bence tarihi bir hatıra olarak çok önemli- : "Muhterem Üstad Sâbûnî Hocamız, bu takrizi yazdıktan dört gün sonra dâr-ı bekâya irtihal etti. Bu takrizin satırları, kendisinin bu âlemdeki son sözleri oldu. Allah rahmet eylesin, bizlere de kendisinin ve daha nice mübarek zatın açtıkları bu mukaddes yolda istikrarla yürümeyi nasip etsin." (s.14) Takdim bölümünde "Siyer Bizim Neyimiz Olur?" adlı bir yazıyla siyerin müslümanların hayatındaki değeri, Kur'an bağlamında siyer, siyer ve diğer rivayet dalları arasındaki ilişki, siyer rivayetlerinin değeri, siyer yazıcılığının tarihsel süreci ve bu bağlamda İbn Hişam ve diğer büyük eserlerin nasıl ortaya çıktığı hakkında kısa kısa bilgiler veriyor. Ashab-ı Kiram'ın siyer hakkındaki çalışmaları için şu rivayeti önemli gördüğüm için aktarayım: "Ensardan bazılarının, İslam'ın Mekke'deki serüvenini kendilerinden dinlemek için ücret teklif ettiği sahabiler vardır. Bunlar, Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve sellem) Mekke'de neler yaptığını, İslam'ın ilk nasıl başladığını öğrenmek için muhacir sahabilere sorular soruyorlardı. Örneğin, bu isimlerden biri Hz. Nesibe'dir (radıyllahu anha). (s.25) Kitaba girmeden son söz olarak da kitabı nasıl bir metodla ihtisar ettiğini anlatan yazar şu dört özelliğe dikkat çekiyor: 1- Her şeyden önce bu metin, bir siyer klasiğinin özetidir... Kitabın aslı burada sunulandan ibaret olmadığı gibi, gerek anlatım tekniğiyle gerek bağlam dışına taşmalarla ve tali öneme sahip kişi, kabile ve dil detaylarıyla daha dağınık ve kopuk bir yapıya sahiptir... (Pek çok rivayet var ancak) Bizim özet çalışmamız bu açıdan asıl metnin şiirsel, biyografik ve lügavi tafsilattan arındırılmış halini sunuyor. 2- Nasıl bir özet mantığı oluşturulduğunu açıklıyor. ( ) 3- Çalışmamız ihtisar olması yanında, sonuçta bir tercüme oldu gu için hem o dönemin ruhundan, asıl metnin vermek istediği bilgiden uzaklaşmamaya hem de bunu Türk dil yapısına uy gun ifadelendirmeye gayret ettik. Asıl metinde mebzul miktarda bulunan "dedi", "rivayet etti", "nakletti" tarzı ifadeleri, çoğu yerde okumayı kolaylaştıracak diyalog formatında, akıcı şekilde sunmaya çalıştık. 4- Eserin bir diğer özelliği, sık dipnotlarla metnin mütemadiyen desteklenmesidir. Konuyla alakalı ulaşabildiğimiz farklı riva yetleri, muhtemel yorumları, genel okurun bağlantı kurmakla güçlük yaşayacağını düşündüğümüz yerleri; kişi, kavram ve kabile bilgilerini kısaca dipnot olarak verdik. Böylelikle me tinde olayların ağırlıklı kıssa boyutuna vâkıf olacağımız gibi, bilgisel boyutuna da kısmen ulaşmış olacağız. Tüm bu açıklamalardan sonra, okuduğumuz kitap bir klasik eser olması sebebiyle biz müslümanlar için mümtaz bir değere sahip. Her siyer kitabında olan Efendimiz'in - Sallallahu aleyhi ve sellem- doğumu, Mekke dönemi, hicret, Medine Dönemi, savaşlar vs. gibi bölümler bu kitapta da var. Ancak ana metinde geçen bilgilerle yetinilmeyip dipnotta başka kaynaklardan bilgilere de Muhammed Yazıcı Hoca'nın maharetiyle ulaşıyoruz. Zaten yapılan bu ihtisar-tercüme-dipnot çalışmasının da önemi burada ortaya çıkıyor... Bu kitabın modern eserlerden ayrılan en büyük farkı da şu diyerek -mevzuyu kısa süreliğine- nihayete erdirelim. Modern dönemde siyer üzerinde bir takım tıraşlar yapılmıştır. Bu tıraşlar yeri geldimi mucizeleri kendilerince olağan hale getirmeye çalışmakla (ki mucize zaten bir şeyin aklen caiz olup âdeten olağanüstü olması demek), yeri geldimi cihat bölümlerini göz ardı ederek slim canım slim kökü (!) İslamın kökü barıştan geliyor diyerek çoğulculuk anlayışına atıfta bulunularak yapılıyor - ki cihadın elden gitmesi Müslümanların tek hakikat biziz Allah katında hak ve tek din İslam anlayışını elinden alıyor-. Bu kitap da bu tür tıraşlamaların olmadığı mevsimlerde yeşermiştir... Bu minvalde İsmail Kara Üstadımızı dinlerken farketmiştim, klasik eserledeki rüya vurgusu modern eserlerde görülmüyor. Acaba İmam Hatiplerde okutulan siyer kitaplarında, klasik siyer kitaplarında geçen kaç rüya yer alıyor? Kitabın 42. sayfasında kaybolmuş zemzem suyunun bulunmasında Abdülmuttalib'in gördüğü rüya etkili olmuştur satırları şöyle nakledelim: "Cürhüm kabilesi, (Mekke'den) giderken zemzem kuyusunu kapatmış, yıllar sonra rüyasında Abdülmuttalib'e kapalı yer gösterilmiştir. Kuyunun tekrar açılması böyledir." Kitabın 67. sayfasında Hz. Aişe Annemiz Efendimiz'e - sallallahu aleyhi ve selem- peygamberlik görevinin ilk sadık rüyalarla geldiğini aktarıyor ve şöyle diyor: "Allah Resulüne (sav) peygamberlik görevinin ilk işaretleri sadık rüya şeklinde geldi. Ne zaman bir rüya görse sabahın aydınlığı gibi net rtaya çıkardı. Gitgide Allah Teâlà ona yal nızlığı sevdirdi. Kendi başına kalmak onun için dünyanın en güzel şeyine dönüştü." Kitabın 143. sayfasından Ezanın bir rüya ile öğretildiğini öğreniyoruz. Yazının uzamaması için rivayetin linkini bırakıyorum: (#164604209) Kitabın 162. sayfasında Kureyş kervanının yakalanılacağına dair müşrikler bir rüya görüyor ve bu rüya Mekke'de yayılıyor. Bu rivayet bize şöyle ulaşıyor: "Ebû Süfyân Hicaz topraklarına yaklaştı ğında Müslümanların kervana saldıracağını öğrendi. Mekkelilere Damdam b. Amr ile hızlıca haber göndererek gelip mallarına sa hip çıkmalarını istedi. Damdam'in gelmesinden üç gece önce Âtike binti Abdülmutta lib'in Kureyş'in bütün evlerine belanın bulaşacağına dair gör düğü rüya Mekke'de duyulmuş ve herkesin keyfini kaçırmıştı. Üstüne kervana saldırı haberini duyduklarında, “Muhammed ve arkadaşları, bunu Amr b. Hadrami'nin kervanı sanıyor. Hayır, vallahi bu sefer farklı olduğunu kesinlikle öğrenecekler." diyerek gecikmeden büyük bir ordu hazırladılar." Kitabın 177. sayfasında Efendimiz'in - Sallallahu aleyhi ve sellem- Uhud savaşında gördüğü bir rüyaya tanık oluyoruz: "Müşriklerin Medine'nin karşısında Ayneyn mevkiindeki vadide bir dağın eteğinde konakladığını duyan Peygamberimiz (sav) as habina şöyle dedi: "Rüyamda bir sığır ve kılıcımın ucunda kırık gördüm. Ayrıca elimi sağlam bir zırhın içine sokuyordum. Hayır dir inşallah! Onu Medine'ye yordum." İlim ehlinden bazısı, Efendimizin (sav) rüyasını farklı içerikte nakleder: "Bana ait bir sığırın boğazlandığını gördüm. Bu sığır, sahabilerimden öldürüleceklerdir. Kılıcımın ucunda gördüğüm kırık ise Ehl-i Beytimden öldürülecek kişidir." Kitabın 242. sayfasında Hudeybiye Barışı görüşmelerinden sonra Efendimiz'in gördüğü rüyaya atıfta bulunarak şu ayeti kerime nazil oluyor: "Allah, Resulüne gerçeğe uygun rüyasında doğruyu bildirmiştir. Allah izin verirse hiçbir şeyden korkmaksızın, (umrenizi yaptıktan sonra) ya saçlarınızı kazıtarak veya kısmen kestirerek, güven duygusu içinde Mescid-i Haram'a muhak kak gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilmektedir ve bun dan başka yakın bir fethi de takdir buyurmuştur. (Fetih, 27)" 264. sayfada Efendimiz - sallallahu aleyhi ve sellem - Mete Gazvesi'nde şehit olan üç büyük sahabeyi rüyasında gördüğünü ifade ediyor ve Abdullah bin Revaha - radıyallâhu Anh - hakkındaki ayrıntıyı da zikrediyor. Rivayet şöyle: "Rüyamda onları (Cafer bin Ebi Talip, Zeyd bin Harise ve Abdullah bin Revaha) cennette altın döşekler üzerinde gördüm. Abdullah b. Revaha'nın döşeğinde biraz eğrilik fark edince nedenini sordum. İkisi hiç düşünmeden şehadete atıldığı halde Abdullah biraz tereddüt ettikten sonra atıldı." diye cevap verildi." 298. sayfada Efendimiz - sallallahu aleyhi ve sellem - Taif kuşatmasında bir rüya görüyor ve bunu Ebu Bekir - radıyallâhu anh - ile paylaşıyor ve kuşatma ile rüyanın irtibatı kuruluyor. Rivayetimiz şöyle: "Bu süreçte rüyalar da bazı hadiselerin işaretçisiydi. Peygamberimiz (sav), muhasara sırasında Ebû Bekir'e, "Rüyamda bana kaymak dolu bir kabın sunulduğunu gördüm. Hemen sonra bir horoz onu gagaladı ve içindekileri döktü." dedi. Sıddık bunu şöyle yorumlamıştr: "Onlara yapmak istediklerini bugünlerde yapama yacağını zannediyorum." Efendimiz (sav), "Ben de öyle." diyerek kendisini onayladı. Günler sonra kuşatmanın kaldırılıp ordunun çekilmesinin ilanı edildi..." Okuyup müşahede ettiğimiz kadarıyla ben bu kitapta bu kadar rüyaya denk geldim. Bu rivayetler çağdaş siyerlerle karşılaştırılıp okunmalı. Merak ettiğim bir başka konu da; muhtasarı böyle olan bir kitapta bu kadar rüya rivayeti varsa acaba kitabın aslında kaç rüya ile daha karşılaşırız. Bir başka sorumuz da şu olsun: "Siyer haricinde ashaptan gelen kaç rüya rivayeti var? Acaba memleketimizde bu konular üzerine çalışılmış mı?" Neyse bu soruları sizlere emanet ediyorum... 19 Nisan 2022 Salı - 19.41 21 Nisan 2022 Perşembe - 16.08
Hz. Peygamber’in Hayatı
Hz. Peygamber’in Hayatıİbn-i Hişam · Ketebe Yayınları · 202199 okunma
··2 alıntı·
1.000 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.