Erwin Wagenhofer'in We Feed the World [Dünyayı BesIiyoruz] isimli filminin başlangıç sahnesinde tıka basa hayat ekmekle dolu bir kamyon görülüyor. Her gün çöpe attığımız ekmek, dünyadaki açlığı doğrudan artırmakta; buğdaya olan talep büyüdükçe ve çöp bidonu için üretilen ekmek sayısı artıkça, açlık da artıyor. Bunun nedeni, bazılarının devasa israfı vicdan azaplarını hafifletmek üzere "sonuçta ekmeği zaten Afrika'ya gönderemeyiz" sözleriyle açıklamaya kalkışması değil. Bunun nedeni, buğdaya artan talebin hammadde borsalarında buğday fiyatlarını yukarıya fırlatması. İnsan haklarına karşı işlenen bir suç olan tarım spekülasyonu, az sayıda insan için çok karlı bir iş. Fakat gıda fiyatlarının patlaması ve insanların yiyecek satın alamaması, az gelişmiş ülkelerde yaşayan milyonlarca insan için acı ve ölüm anlamına geliyor. Örneğin 2008 yazında buğday fıyatları ikiye katlanmış ve birçok fakir ülkede, ordu tarafından gaddarca bastırılan ayaklanma meydana gelmişti. Kısaca söylemek gerekirse, müşkülpesent Batılı tüketici, akşamları saat sekize kadar çavdar ekmeği, ayçiçeği ekmeği, patatesli ekmek, çıtır kabuklu ekmek, İtalyan ekmeği, baget ve kahvaltı kruvasanı arasında seçim yapma hakkına sahip olduğu için aç ve çaresiz insanlar ayaklanmak zorunda bırakılıyor.