Beyaz GemiHerkese merhabalar Bugün çok sevdiğim bir kitabın yorumu ile geldim.
Öncelikle kısaca kitabın konusundan bahsedeyim. Dağlarda dedesi ve ninesiyle yaşayan bir çocuğun kurduğu hayeller ve yaşadıklarını okuyoruz.
Kitap kısa ve akıcı olduğu için çabucak akıp gidiyordu. Okurken küçük çocuğun kendi kafasında
oluşturduğu o dünyaya hayran kaldım. O kadar saf ve masumdu ki. Kayalara verdiği isimler, dürbünü,
çantası ve onlarla olan konuşmaları çok tatlıydı. Tamamen saf iyiliği temsil eden bir karakterdi. Onu ve bu kitabı iyi ki okumuşum.
Buradan sonrası karakterler ve kitabın sonu hakkında bol bol SPOİLER içeriyor.Kurduğu beyaz gemi hayali çok hoş ve buruktu. Orayı okurken kitabın sonunda başına gelecekleri az
buçuk tahmin edebildim ancak bunun olmasın hiç istemedim. Çocuk umarım şu an yattığın yerde huzurlusundur. Bu koca dünyadaki kötülük sana fazla geldi ne yazık ki. Ah o Orozkul
ah!! Ondan o kadar çok nefret ediyorum ki! Keşke o ölüp gitseydi diyorum. İnsan okurken ister
istemez böyle kötü bir karakter varken o çocuk ölmemeliydi diye düşünüyor. Ancak yazar burada
bunu uygun görmüş ve son söz kısmında da bunu “Hikaye okuru etkilemiş, onun adalet duygularını ayağa kaldırmışsa, hikayede iyi, kötüye yenilse bile sonuç olumludur. Yeter ki okur, iyi içn kötüyle
savaşa hazır olsun. “ şeklinde açıklamış. Ben de sonu bu şekilde düşünüp biraz daha katlanılabilir
kılmaya çalışıyorum. Zaten öbür türlü işin içinden çıması çok zor oluyor. Masum bir çocuğun o kötü
insanların yaptıkları yüzünden bunu yaşaması gerçekten insanı çok üzüyor. Bir de bunu üzerine
yazarın edebi cümleleri girince durum iki kat üzücü oluyor. Daha kitabın sonu hakkında çok şey
söyleyebilirim ancak biraz da karakterler ve diğer olaylar hakkında fikirlerimi söylemek istiyorum.
Kitapta en sevdiğin karakter kim deseler buna direkt çocuk diyebilirim. Başka hiç sevdiğim karakter
yok mu? Evet yok. Birkaç yerde Mümin dedeye ısınacak gibi oldum ancak bu çok uzun sürmedi çünkü
çevresindekilere karşı olan pasifliği sadece kendine değil başkalarına da zarar veriyordu. Mesela onun
Orozkul’a bir şey yapamaması ve kızını korumaması yüzünden Bekey dayak yiyordu. Herkes çocukları
olmadığı için Bekey’i suçluyordu oysa bu onun suçu değildi. Ya o hastaydı, eğer bu öyleyse de onun suçu sayılmaz, ya da Orozkul hastaydı. Ancak herkes ortada olabilecek bir suç varmış gibi Bekey’i
suçluyor ve dayak yemesine göz yumuyordu. Kendisi de buna karşı çıkmıyordu. Kendini koruyacak
hiçbir şey söylemiyor, yapmıyordu. Hatta tüm bu olanlara rağmen o aptal Orozkul’un önünde diz çöküyor yalvarıyordu. Evet kısacası bu durum karşısında kendisi dahil herkes kördü ve bu bana
okurken sinir krizleri geçirtti. Onun haricinde yine Mümin’in av konusunda Orozkul’a karşı
çıkamaması çocuğun ölümünde rol oynadı. İşte bu yüzden Mümin’in her ne kadar torununu sevse ve
onun için güzel şeyler de yaptığını bilsem de terazi de ağır basan kefe sevmememe sebep olan olaylar
ve bu yüzden onu da sevmiyorum.Kitapta bahsedilen ve olayların gelişiminde büyük rol sahibi olan
“Boynuzlu Maral Ana Efsanesi” de çok hoştu. Ve bu efsane olayların başı ve sonu oldu. Güzel ve fazlasıyla hüzünlü bir kitaptı.