Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

261 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Din Bu - 1: Tanrı ve Kur'an
Seriyi karışık bir şekilde okuyorum. Ansiklopedisi hariç tüm eserlerini okudum. Tüm bu okumaları yaparken William McNeil'in Dünya tarihi kitabını, Mircea Eliade'nin Dini İnançlar Tarihi üçlemesini, Jared Diamond'ın antropoloji kitaplarını, Kur'an ve Tekvin okumalarını da yaptım. Öncelikle şunu belirtmek lazım. Turan Dursun okuyunca dinden çıkılmıyor veya kafasının karışacağını düşünüp hiç okumayanlar da var. Ben meraklı bir okuyucu olarak argümanlarını ve kanıtlarını görmek için okuyorum. Çünkü kutsal kitaplarda anlaşılması kolay ayetler kadar anlaşılması zor, o dönemin gerekliliklerini içeren veya çok da açığa kavuşturulmayan ayetler de var. Bu yüzden Turan Dursun'u okurken Kur'an'ı da daha dikkatli ve titiz okuma fırsatım oluyor. Turan Dursun'dan daha iyi bildiğimi iddia edemem. En nihayetinde onlarca yıl eğitim almış, müftülük yapmış. Arapçası kendi anadilinden de iyi olan birisinin bilgi kaynaklarını sorgulayamam çünkü gösterdiği kaynakları çevirebilecek Arapça bilgim yok. Ama Kur'an da ve Tevrat'ta bahsettiği ayetleri okuduğum da düşünmeden de edemiyorum. Neyseki diyanetin yorumlarını, sahih hadis kitaplarını okuyunca rahatladım diyebilirim. Bunun için Turan Dursun'a teşekkür borçluyum. ********* Musevilik çıkalı 3.250 yıl, İslamiyet çıkalı 1400 yıl olmuş. Tevrat canlı bir kitap bugüne kadar eklemeler yapılarak gelmiş. Kur'an'ın en eski baskısı 8. yüzyıla ait. İlk ve orjinal mushaflar Hz. Osman döneminde kitaba geçirilirken yakılmış. Hz. Hafsa'da kalan son mushaf da onun ölümünden sonra Emevi halifesi Mervan tarafından ortadan kaldırılmış ki; yarın ikilik olmasın diye. Eğer Kur'an'ı hiç okumadıysanız ya da detaylı bir şekilde defalarca okumadıysanız Turan Dursun okumayın. Vicdanınız rahat değilse, imanınıza güvenmiyorsanız ya da diğer disiplinler üzerine bilginiz yoksa yine okumayınız. Bilgi sahibi olmadan şüpheye düşmek insanı yoldan çıkartır. ******** Kitapta ilgimi çeken noktaları paylaşmak istiyorum. 1. Bakara Suresi'nin 228. ayetinde, erkeklerin derecelerinin kadınlardan üstün olduğu yazar. Nisa suresinin 34. ayetinde ise Allah'ın erkekleri kadınlara üstün kıldığı belirtilir. Sonra kadınlarının kendilerine başkaldırmalarından kaygılanacak erkeklere "Onları dövün" yazar. Nisa Suresi 34. Ayet'in tamamı şu şekilde: "Allah’ın, (iki cinse) birbirinden farklı özellik ve lütuflar bahşetmesi ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. Sâliha kadınlar Allah’a itaatkârdır; Allah’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar. (Evlilik hukukuna) baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür." Diyanet'in bu ayet hakkında yorumları da var. Burada yalnızca kocaların değil, bütün erkeklerin koruyucu ve yönetici (kavvâmûn) olmaları iki gerekçeye dayandırılmıştır: Erkekler aile geçimini ve diğer malî yükümlülükleri üstlenmişlerdir. Bazı müfessirlere göre bu iki gerekçeden birincisi insan tabiatının değişmez özelliğidir; genel olarak erkeklerde akıl ve mantık ön plandadır, kadınlarda ise duygu öne çıkar. Koruma bakımından fizikî güç önemlidir ve erkekler bu yönden daha güçlüdürler. İkinci gerekçe ise yaratılıştan değil, kültür ve medeniyet şartlarına bağlı alışkanlıklar, âdetler, tutumlardan kaynaklanmaktadır. İslâm’ın geldiği çağda daha yoğun, günümüzde ise önemli ölçüde olmak üzere erkeklerin bu fonksiyonları da devam etmektedir. İslâm hukuk kurallarına göre erkek hem –geniş mânada– ailenin geçiminden tek başına sorumludur, hem de mehir, diyet, cihad gibi malî tarafı olan yükümlülükleri vardır. Fıkıh kitaplarında dövmenin şekli ve miktarı üzerinde durulmuş, kadına zarar vermemesi, iz bırakmaması, yüze vurulmaması genel olarak kaydedilmiştir. Tabi bu ayette anlatılanlar tarihi süreçlere göre değerlendiriliyor. Hz. Ömer’in Mekke halkı ile Medine halkını, kadınlara hâkimiyet bakımından karşılaştırdığı şu sözleri de toplum değiştikçe ilişki ve davranışların da değişebileceğini göstermektedir: “Biz muhacirler kadınlarımıza hâkimdik, sözümüzden çıkmazlardı, Medine’ye gelince gördük ki, Medine’nin yerli kadınları kocalarına hâkim durumdalar, bu defa bizim kadınlarımız da onlara benzemeye, onlar gibi davranmaya başladılar” (Buhârî, “Nikâh”, 83; İbn Âşûr, V, 41-42). 2. Namazın beş vakit olma hikayesi de ne zaman okusam ilgincime gider. Yahudilikte de namaz ibadeti vardır. Peygamber efendimiz Allah'ın huzuruna çıktığında onun ümmetine 50 vakit namaz ibadeti emrediliyor. Sonra peygamber ile Hz. Musa arası bir diyalog geçiyor ve Hz. Musa bunun çok olduğunu söyleyip indirim istemesini nasihat ediyor. Peygamber efendimiz birkaç kez gidip geldikten sonra 5 vakte kadar iniyor namaz vakti. Tartışmalarda açıklığa kavuşturulamayan soru şudur: Hâşâ en iyisini Allah değil de, Hz. Musa mı biliyordu?" 3. Çevremizde şu cümleyi sıkça duymuşuzdur. İncil ve Tevrat tahrif edildiği için ve bu iki din bozulduğu için İslamiyet geldi. Kur'an hiç bozulmadan bugüne kadar gelmiştir. Kur'an da Allah tarafından kendi indirdiği kitabın korunacağı belirtilmiştir. Lakin Âl-i İmrân Suresi'nde yazdığı gibi daha önceki kitaplar da Allah katından indirildi ise neden korunmadı? Sonuç din tektir. Ben buna inanıyorum. Hristiyanlık Museviliğin, İslam da Hristiyanlığın devamıdır. Tek Tanrı inancı hepsinde vardır ki önemli olan da budur. Âl-i İmrân Suresi - 3-4 ayetleri şu şekildedir: O sana kitabı, gerçeğin ta kendisi ve öncekileri doğrulayıcı olarak indirmiştir; daha önce insanlara doğru yolu göstermek üzere Tevrat ve İncil’i indirmişti; furkanı da indirdi. Bilinmeli ki Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah suçlunun hakkından gelen mutlak güç sahibidir." Fussilet Suresi - 2-4 ayetler şu şekildedir. "Bu Kur’an, rahman ve rahîm olan Allah’ın katından indirilmiştir; Bilmek isteyenler için âyetleri apaçık hale getirilmiş Arapça okunan bir kitaptır. Müjdeleyici ve uyarıcı olarak indirilmiştir ama çokları yüz çevirdi, artık onu ­işitmezler." 4. Yahudiler kendilerini seçilmiş halk olarak görürler. Bugüne kadar da çoğu Yahudi buna inanmaya devam etmektedir. Çünkü Tevrat'ta böyle yazar. Aynı şekilde bu ifade Kur'an'da da geçer. Bakara Suresi - 47 . Ayet: "Ey İsrâiloğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi diğer topluluklara üstün kıldığımı hatırlayın." Diyanetin bu ayet hakkındaki yorumu şu şekildedir: "İsrâiloğulları’nın “cümle âleme üstün kılınması”ndan maksat, onların kendi dönemlerinde küfür ve dalâlet içinde yaşayan milletlere karşı ilâhî dini benimsemeleri sebebiyle kazandıkları üstünlükleridir; buna karşılık, yine Kur’an’ın açıklamasına göre müslümanlar “en hayırlı ümmet”tir (Âl-i İmrân 3/110). Başka bir görüşe göre Benî İsrâil’in bu üstünlüğü, peygamberler atası olan Hz. İbrâhim’in soyundan gelmeleri ve içlerinden birçok peygamber çıkmasından ileri geliyordu. Âyette dolaylı olarak onların bu üstünlüklerinin, tevhid geleneğine sahip olmalarından kaynaklandığına ve bununla kayıtlı olduğuna da bir işaret vardır. Nitekim onların, tevhid dininin ilke ve kurallarından sapmaları sebebiyle bu üstünlüklerini kaybettiklerini, Hz. Mûsâ’nın onları “fâsık” olarak nitelediğini, sonuçta türlü şekillerde cezalandırıldıklarını bildiren âyetler de vardır (meselâ bk. Mâide 5/20-26, 77-82; İsrâ 17/4-7). 5. Son olarak Ahzab suresi 37. ayeti ne zaman okursam uzun uzun düşünürüm. Dönemin şartlarına göre mi değerlendirmek lazım derim. Hâlâ daha işin içinden çıkamadım. Ayet şu şekildedir: "Bir zaman, Allah’ın kendisine lutufta bulunduğu, senin de lutufkâr davrandığın kişiye, “Eşinle evlilik bağını koru, Allah’tan kork” demiştin. Bunu derken Allah’ın ileride açıklayacağı bir şeyi içinde saklıyordun; öncelikle çekinmen gereken Allah olduğu halde sen halktan çekiniyordun. Zeyd onunla evlenip ayrıldıktan sonra müminlere, evlâtlıklarının -kendileriyle beraber olup ayrıldıkları- eşleriyle evlenmeleri hususunda bir sıkıntı gelmesin diye seni o kadınla evlendirdik. Allah’ın emri elbet yerine getirilecektir." Hz. Muhammed, Zeyd bin Hârise’yi evlat edinmişti. Ona Muhammed'in oğlu Zeyd denilmekteydi. Zeyneb bint-i Cahş, ilk iman edenlerdendi. Zeyneb Hz. Peygamber’le evlenmeyi arzu ediyordu, mehir bile istemeksizin onun eşi olmayı teklif etmişti. Yakın akraba oldukları için örtünme emri gelmeden önce Peygamberimiz Zeyneb’i sık sık görüyor ve onu yakından tanıyordu, çekici bir kadın olmasına rağmen bu teklifi kabul etmedi. Aradan zaman geçmiş, yukarıda sözü edilen sosyal değişimin perçinlenmesine sıra gelmişti. Bu uygulama için uygun bir örnek olarak Zeyneb, pek de istekli olmamakla beraber, Resûlullah’ın tebliğ ettiği emre uydu, köle olarak Hz. Peygamber’e verildiği halde onun ve Allah’ın müstesna lutuflarına mazhar olan Zeyd ile evlendi. Bu evlilik bir yıldan biraz fazla sürdü. Sosyal değerler ve örfe dayalı duygular kısa zamanda değişmediği için Zeyneb kocasını küçük görüyor, ona karşı sert ve kırıcı davranıyordu. Zeyd’in de aklından onu boşamak geçiyor, fakat kendilerini Peygamber evlendirdiği için bunu yapamıyordu. Çok geçmeden Zeyd, boşama niyetini açmak üzere Hz. Peygamber’e geldi, Zeyneb’den şikâyette bulundu, boşamak istediğini açıkladı. Hz. Peygamber, âyette işaret edilen şahsî duygusuna göre değil, genel, objektif hukuk ve ahlâk kurallarına göre davranarak, bu arada halkın, özellikle münafıkların, “evlâtlığın boşadığı eş ile evlenme” konusunu kötüye kullanıp dedikodu yapmalarından da çekinerek Zeyd’e, eşini boşamamasını tavsiye etti. Buna rağmen Zeyd eşini boşadı. Dul kalan Zeyneb, önemli bir inkılâbın yerleşmesinde fedakârca rol aldığı için ödüllendirilmeyi hak etmişti. Allah ona dünyada bu ödülü, peygamber eşi olma şerefine nâil kılarak vermeyi murat etti. Muradını Peygamber’ine bildirdi, o da isteneni yerine getirdi. İslam öncesi dönemde evlatlık, öz evlat gibi görülür, öz evladın bütün haklarına tabi tutulurdu. Bir evlatlığın hanımıyla evlenmek, geleneğe göre babaya yasaktı. Bu döneme ait evlat edinme anlayışını İslamiyet ortadan kaldırarak, evlatlık olanı sadece bir din kardeşi olarak kabul etmiş ve evlatlığın boşadığı kadını / kadınları nikâhlama hususunu manevi babalara helal kılmıştır. (Ahzab Suresi: 4-5) Ahzab Suresi: “Allah, evlâtlıklarınızı öz oğullarınız olarak tanımadı. Bu, mücerret sizin ağızlarınızdan çıkan bir sözden ibarettir. Hâlbuki Allah hak söyler ve kullarını doğru yola sevkle hidayette kılar. Evlat edindiğiniz kimseleri babalarına nispet edin..." Diyanetin getirmiş olduğu yorum ortada. İslam öncesinde evlatlığın boşandığı eş ile baba evlenemiyordu. Bunun için ayet inmesi tuhafıma gidiyor. Zeyd ile Zeyneb arasındaki evlilik statü farkı nedeniyle yürümemiş olabilir. Sonuçta Zeyd azatlı bir köle, Zeyneb ise soylu ve zengin bir ailenin kızı. Toplumsal devrime örnek olmak için evlendirildiler. Ve evlilik yürümedi. Zeyneb sevmediği birisi ile yapmış olduğu evlilik için Peygamber eşi olmakla mükafatlandırılıyor. Maksat dul bir kadının hakkını korumak ise Peygamber başkası da öne çıkıp evlenebilirdi. Zeyneb anlatılanlara göre güzel ve çekici bir kadındı. Bilemedim ya. Bu olayı tam olarak akıl sır erdiremedim.
Din Bu-1: Tanrı ve Kur'an
Din Bu-1: Tanrı ve Kur'anTuran Dursun · Kaynak Yayınları · 20061,587 okunma
·
660 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.