Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

264 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Kitap benim için bir hayal kırıklığı oldu. Bu yazarı F. Scott Fitzgerald ve Ernest Hemingway gibi sanatçılardan dolayı ismen tanıyordum sadece, bu kitabı görünce de hemen okuma isteğim oldu. Bu kitaptan beklentilerim: güçlü kadın karakterler, sıradışı bir yazım tarzı, erkek hakimiyetini kırma eğilimli düşünceler... Beklentilerim yerine aldıklarım: saçma sapan ırkçılık, (özellikle ikinci hikayede) gereksiz cümle kullanımı ve gereksiz cümle tekrarı, zayıf karakterler... I. Hikaye: İyi Anna Benim için en iyi eseri buydu, üçünden. Anna karakterini sevebilirdim eğer kafasının içine gerçekten girebilseydik. Neden bu kadar fakir fukaraya yardıma hevesli, kendini kötü duruma düşürecek ve zora sokacak kadar? Bu özelliği genel olarak varlığının sebebi gibiydi, zira bunun dışında belirtilen özellikleri kendini hasta edecek kadar çalışkan olması ve kadın patronlarıyla anlaşamaması. Hikayesi üzücüydü aslında, sonu içimde bir buruklukla okudum. Gelgelelim diğer 'hikayeler'... II. Hikaye: Melanctha Hikaye değildi bu artık, neredeyse 150 sayfa uzunluğunda bir roman. On sayfaya indirgenebilecek bir romandı. Bunu okurken bu kadınının bu kitabını yayınlamadan önce bir editörü olup olmadığını merak ettim. Sonra bu eserin gerçekten mantıksız bir şekilde oluşturulduğuna inandığım ve belki benim anlamadığım bir şeylerin olduğunu sanarak biraz araştırma yaptım. Bulduklarım: Hikayedeki Melanctha, ana karakterimiz, yaşadığı dönemdeki kadınların aksine 'cinsel olarak özgür' olarak tanımlandığı için kitabın yayınlandığı dönemde büyük sesler getirmiş. Ancak ben okurken, böyle bir düşünceye kapılmadım. Cinsel olarak özgür teriminden anladıklarım, bu kadını sürekli erkeklerle yatıp kalkması gibi bir şey. Ben daha çok Melanctha'yı flörtöz buldum. Belki de İngilizce'deki bazı terimler farklı farklı anlam taşıdıklarından ve çevirmen bu anlamlardan sadece birini aktarabildiğinden Türkçede pek yansımadı. Gerçi şimdi düşününce Melanctha'nın etrafındaki insanların onun erkeklerle sürekli takılmasına karşı olan tutumları şimdi daha anlaşılır olur. Stein'in yaşadığı dönem özellikle siyahlara, Yahudilere ve homoseksüellere ayrımcılıkta bulunan bir dönemdi, Stein'ın da kendisinin Yahudi ve lezbiyen olması nedeniyle kendisine karşı olan korkusundan- ve belki nefretinden- dolayı o dönemlerde aşağılanacak bir karakter yaratmayı düşünmüş: siyah-beyaz melezi olan bir kadın. Nedense melez kelimesi iğrenç bir kelime gibi geliyor ve Percy Jackson dışındaki durumlarda kullanmak yanlış geliyor bana. Bazıları yazdıklarının sadece o dönemi yansıtmak için ve anlatmak için yazdığını ileri sürebilir, ama bu yine de kendimi rahatsız hissetmekten alıkoymadı. Benim ırkım hakkında böyle yazılsaydı hiç hoşuma gitmezdi elbette. İlla da yazar dışlanan bir grup hakkında yazacaksa niye Yahudileri ele almadı? Kendisinin de en tanıdık olduğu grup. Neden riske girdi? Bu novella hakkında çok olumsuz düşüncelerim var. Örneğin Jeff ile olan kısmın bu kadar uzatılması. Ama bir yandan da büyüleyiciydi. Bazen sebeplerini tam anlamasam da sürekli ayrılıp ve birleşmelerinden, özellikle Jeff'in hep Melanctha ile olması için çabalaması ve ondan uzak kalamaması üzücüydü. Hikaye boyunca Melanctha Jeff'e karşı acımasız ve manipülatifti. Jeff'in tuhaflıkları ve yanlışlıkları oldu- benim küçük kızım gibi şeyler söylemesi????- ama Melanctha hep haklı kalmak için sürekli aynı şeyleri söylemesi sinir bozucuydu, artık tartışmak istemediğinde de başının ağrıdığına dair bahaneler vermesi de zavallıcaydı. Jeff kesinlikle iyi kalpliydi ve hep onu önemsemişti, en sonunda ona ne kadar zararı dokunduğunu farketmesi ve ondan ayrılması beni mutlu etti, rahatlattı. Rose iğrenç biriydi, Melanctha'yı temizlik için kullandı, ki komik geliyor bunu söylemek de ama Rose tembelin teki olduğundan istediklerini ona yaptırdı. Melanctha da en çok bir arkadaşa ihtiyaç duyduğu zaman da onu dışarı etti. Melanctha en depresif ve intihara eğilimli olduğu zamanlarda... Melanctha hep kötü biri olarak gösterildi, yaptığı bazı şeylerden evet, iyi biri olmadığını anladık ama yeteri kadar yoktu, daha fazla analize ve daha fazla anlatıma ihtiyacımız vardı. Kafamda tam canlandıramıyorum onu, biraz silik gibi. Sinir bozucu cümlelerine rağmen ne yaptığını bilen bir yazardan çıktı eser ama ne yazık ki ben pek anlamadım. Belki ileride... III. Hikaye: Kibar Lena Aptal ve itaatkar, iradesi zayıf Lena. Onun hikayesi de Anna kadar üzücüydü. Etrafındaki tüm karakterlerden nefret ettim, hepsi birbirinden beterdi, bir tek aşçı iyiydi ona karşı. Diğerleri ya ona tahakküm ediyor ya da azarlıyordu. Açıkçası bu hikaye hakkında diyeceğim pek bir şey yok, hemencecik okudum ama yine de çok sinir oldum. Kapağı kapatınca yine içimde bir burukluk vardı. Bu kitabı yarıda bırakmayı istedim birkaç kez, ama sonunda merakım ağır bastı ve sonuna kadar gitmeye karar verdim. Şimdi bıraksam bir daha asla bitiremem endişesiyle de bitirdim. İyi ki okumuşum aslında, bazen beğenmediğim eserleri okumak da bana yarar sağlıyor, veya dalga geçmemi de...
Üç Hayat
Üç HayatGertrude Stein · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021223 okunma
·
444 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.