Gönderi

192 syf.
9/10 puan verdi
·
18 günde okudu
İşaret Yazıları Gerçekten Yol işaretleri gibi
Allah Rasulu iki günü eşit olan ziyandadır" buyuruyor. Bu buyruk bizlere ziyan veya kazanç hesabının, geçmiş güne göre yapılacağına, yapılması gerektiğine işaret etmektedir. Mehmet Alagaş kitabın içerisindeki mukayeseleri anlatırken bu hadisi şiar edinir ve şöyle açıklar: "Iki günü eşit olan ziyan dadır." prensibini açıklama nedenimiz, bugünümüzü değerlendirirken yapacağımız ve yapmamız gereken mukayeselerin, bu prensibe göre yapılmasının gereğidir. Herhangi bir insan veya herhangi bir cemaat bugününü değerlendirirken, bugününü düne göre değerlendirecek ve düne göre nasıl bir konumda olduklarını belirleyecektir. • Yakın Geçmişten Günümüze Genel Durum Cumhuriyetin ilanı ile başlayan tevhidi reform, Osmanlı Devleti'nin çöküşü ile gün geçtikçe artarak devam etmeye başladı. İlandan sonra din adına bazı kısmı kıpırdanmalardan sonra fetret dönemi geldi. Bu dönemde ise din adına karşılaştığımız üç ayrı vaka ortaya çıktı; 1. Varlığını gizli de olsa muhafaza etmeyi başaran tarikatlar. Islam dinini tasavvufi bir bakış açısıyla yorumlayan bu akım; kalbi yöne ağırlık veren keyfiyetiyle, açıkça bir şeyler yapmaktan sakınan insanları kendisine cezbederken, görünürde devlete müdahale etmeyen çizgisiyle de, kendisine müdahale ettirmeyecek olan devletin baskısından kısmen uzaklaşabilmiştir. (Bugün ise zulme, zalime haksızlığa karşı dilsiz şeytan olanlar) 2. Risale-i Nur veya genel ifadesiyle nurculuk vakıasıdır. Ateistlige karşı makul ve olumlu gördüğümüz bu hareket, ateistliğin değil, müşkliğin yaygınlaştırıldığı yirminci yüzyılın ikinci yarısında bu makul ve olumlu çizgisinden uzaklaşmıştır. Çünkü biliyoruz ki, ateistlige ve tanrıtanımazlığa karşı Allah'a iman üzerinde durulması, Allah'ın varlığına kesin işaret eden ayet-i kerimelerin açıklanması, bu ilahi gerçeklere tabiattan ve tabiat olaylarından açık örnekler verilmesi.. gerekli ve olumlu bir yaklaşım iken; Allah'ın varlığını kabul etmelerine rağmen yaşantılarıyla ilgili birçok yönelişlerde şirke bulaşan, şirk içinde kalan insanlara, İlahi davetin sadece bu boyutunun götürülmesi ve bu meselelere ağırlık verilmesi, o insanların uyanmasına değil, uyutulmasına neden oldu. Hâlâ da bugün bu yanlış metodlarina devam etmektedirler. 3. Resmi din öğretisi, diyanet... 20.yy'ın ilk yarısında genel durum böyleyken ikinci yarısında durumlar biraz daha değişmiş, parti sistemi revaçta ve olması gereken bir konum haline gelmiştir. Daha önceleri türkçe okunan ezan tekrar aslına döndürülmüş, Allah ile kul arasında gizli münasebeller ve ferdi ibadetler şeklinde tanımlanan din(!), bu tanımlamaya göre serbest bırakılmıştı. Daha önceki baskı dönemini yaşayan insanlar, bu değişikliği büyük bur rahmet olarak algılamışlardı. Zamanın devleti veya zamanın iktidarı Islam(!) olarak telakki edildiği ve bu şekilde empoze edildiği zaman; söz konusu geleneksel sünni anlayış gayet rahat bir şekilde yerine oturtulacak ve bu safsatalarla tanımlanan resmi din öğretisi, Ulul emr gördüğü laik devletin bir metresi, bir kapatması durumuna gelecektir. • Yirminci yüzyılın ikinci yarısında, sağ veya muhafazakar partiler ile kendilerini dine nisbet eden gruplar arasındaki diyalogları, iki ayrı aşamada gözlemleyebiliriz. Ellili ve altmışlı yıllardaki birinci aşamada, özellikle dinci grupların bu partilere yakınlaştığını görüyoruz. Bunun nedeni ise geçmiş yıllarda dine yönelik baskılardan duyulan nefret ve söz konusu ılımlı İslamcılığın rahmet olarak algılanmasıydı. Artık zamanla dinci gruplar siyasi partilere değil, siyasi partiler dinci gruplara yaklaşmaya başladılar. Önemli gördüğümüz bu değişikliğin tabi ki birçok nedenleri vardır. - Bunlardan birisi muhafazakar partilerin fazlalaşması mokraside iktidar heveslisi olan bu partilerin oy ihtiyacıdır. - İkinci önemli neden ise dine yaklaşımda diğer partilerden çok daha radikal gözüken ve dolayısıyle dinci grupları kendisine cezbedebilecek olan MSP vakıasıdır. Kendilerine sağcı denilen liberalist partilerde görülen dine yakınlaşma veya dinibütün bir politikacı gözükme eğilimlerinde, hiç şüphesiz ki bu partileri destekleyecek olan dinci gruplarla birlikte MSP'nin de önemli bir etkisi olmuştur. MNP ve MSP vakiası ise, politik düzlemde en radikal bir vakıa olarak günyüzüne çıkmıştır. Dinin sosyal yönünü ön plana çıkarmayı amaçlayan bu hareket, Türkiye'li müslümanların yakından takip ettikleri ve çok farklı yönlerde etkilendikleri bir hareket olmuştur. Özellikle yetmişli yıllarda oldukça dikkat çeken bu hareket, laik bir politik düzlemde gelişmesine rağmen birbirinden ayrı ve birbirinden uzak telakki edilen din ve devlet kavramlarını birbirine yakınlaştırmış ve kendisine ilgi duyan müslümanlara dünya siyaseti konusunda önemli ipuçları vermiştir. Yetmişli yıllarda oldukça hareketli bir dönem geçiren MSP vakıası, seksenli yılların başındaki 12 Eylül ihtilalinden sonra önemli bir duraklama yaşamıştır. İslami bir devlete duyulan özlemle MSP hareketinden umud duyan ve bu yakın umudla hareketi destekleyen gençlik kesimi, herhangi bir müdahale ile duran, durdurulabilen bu harekete karşı kuşkulu ve sorgulayıcı bir tutuma gir miştir. Yaşanan bu çelişkilerin bize göre en önemli nedeni, MSP'nin yanlış bir konum tesbitiyle veya yanlış bir konum tanımlamasıyla insanların önüne çıkmasıdır. İslam'ın hakim olması için çok değişik yollara ve yöntemlere yönelen müslümanlar da, İlahi vahyin esas alınmadığı yönelişlerde hüsran diyebileceğimiz başarısızlıklarla karşılaşmışlardır. Söz konusu yönelişlerde karşılaşılması gayet tabi olan bu "başarısızlıklar, yine tabi olan umudsuzluğu da beraberinde getirmiştir. Nitekim özellikle gençlik dönemlerinde oldukça hareketli ve idealist olan birçok müslüman; söz konusu yönelişlerle değiştiremedikleri realitenin katılığı karşısında çaresiz kalarak, bu realiteye göre değişmişler ve orta yaş dönemlerinde ideallerinden uzaklaşan birer realist kimliğine bürünmüşlerdir. Gençlik dönemlerinde din adına benimsemedikleri, din adına reddettikleri ve yine din adına değiştirmek istedikleri realiteyi değiştiremeyen bu müslümanlar, ideallerinden uzaklaşarak değiştiremedikleri realiteye göre kendileri değişmişlerdir. Artik bu müslümanlar için söz konusu idealler, gerçekleşmesi mümkün olmayan birer hayal durumuna gelmiştir. Davayla ilgili çalışmalarda umudsuzluğa düşen bu müslümanlar, büyük bir umud ile dünyayla ilgili çalışmalara yönelmişlerdir. Bazıları dünya metaina yönelik çalışmalarını, dava için olduğunu ileri sürerek kendisini avuturken, bazıları da daha önceleri din adına reddettikleri gruplara katılım göstererek (içinde bulundukları halden değil!) geçmişteki hallerinden tevbe etmektedirler!.. İşte bunlar, hüsran ve umudsuzluk kuyusunda boğulmakta olan ve boğulan insanlardır.. Müslümanlar son 10 yılda; •Bilimsel Büyüme •Tekfir Vakası • Mezhep Sorgulaması ve Çatışmaları ile daha Tevhidi ruhtan uzaklaşmıştır. Mehmet Alagaş kitabında bütün bunların ortaya çıkış sebebini ve çözümlerini ele almakla birlikte sonraki müslüman nesillerdeki gerçek İslam'dan uzaklaşma, firkalara bölünmeleri ve bireylsel sorunları ele almıştır. •Basın yayının müslümanlar üzerindeki etkileri •Firkai Naciye meselesini yanlış anlayan Müslümanlar •Davetci vasfından uzaklaşmış, okumayan ya da dinlemeyen, Hasta kim başlığı ile ele alınan Müslümanlar •Emanet duygular • İslam ve İnkılap düşmanları (İran devrimine Türkiye'deki müslümanlar nazarından) • Özgürlük PUTUNUN KÖLELERİ • Neden komünist oldular • Varoluşçuluk üzerine • Büyüyor muyuz yoksa büyükleniyor muyuz? Bu gibi daha pek çok konuyu ele alan yazar aslında son 20 yılda Müslümanların değişimini, yanlış metodlar ile hareket etmelerinin sonuçlarını çok güzel ele almış.
İşaret Yazıları
İşaret YazılarıMehmed Alagaş · İnsan Dergisi Yayınları · 199762 okunma
·
139 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.